Arşiv: Nisan, 2008

Zombie Grinder 60000 – Öğütün!

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Zombie Grinder 60000 size ne çağrıştırıyor bilmiyorum ama ben bu oyunu oynamadan önce blenderlarla ilgili bi oyun olduğunu düşünmedim değil.Çok tutacak bi blender marka potansiyeline sahip:”Zombie Grinder 60000 parçalar,öğütür,suyunu çıkarır.Üniversite öğrencilerinin pijama partilerinin vazgeçilmezidir!Hem küçük hem pratik!Eminiz ki bu ürünü aldıktan sonra elinizden bırakamayacaksınız!”.Akabinde sözlüğe baktım,Grinder kelimesinin anlamı öğütücüymüş zati.Ama arada yabana atılmayacak kadar büyük bi fark var : Mevzubahis öğütücümüz bir insan ve öğüttüğü nesneler zombi.

“Ulan yine mi Zombie Defence oyunu!Yeter lan,evimin kileri zombi leşi doldu,kokmaya başladılar artık!” dediğinizi duyar gibi oldum.Bi de bazılarınız küfretmiş olacak ki,kulaklarım çınladı bi anlığına.Peşin yargılı davranmayınız.Bu öğütücü o bildiğiniz öğütücülerden değil.Artık davşan gaç,dazı tut devrine son vermenin vakti geçmişti bile.Zombilerin 2 saat üstünüze doğru koşturmasını kim bekleyebilir?

Oyunumuz en iyi savunma,saldırıdır düsturundan yola çıkarak yapılmış sevimli mi sevimli bir flash oyun.Zombi gebertme türünde kesinlikle bir devrim ve tartışmasız en fazla eğlence vaad edeni.Zira kahramanımız pompalısıyla koşarak zombileri öğütürken arka planda çalan müziğe eşlik ediyor.Grindgore‘un babaları Last Day of Humanity,Inhume ve Regurgitate ile birlikte yeri geldi mi ağır çekimde kelleleri gövdeden ayırırken,yeri geldiğinde ani bi flashbackin ardından topukları son hız köklüyoruz.Grindgore dedim babacığım,yavaş bişey sanmayın.Bu tür öyle bişey ki,solistin ne dediği anlaşılmıyor.Bi nevi böğürme,sanki solistin t.şakları g.tüne kaçmış gibi.Öylesine inliyor.Esasen bu kadar sert olan kolunu sevmiyorum metalin.Ama bu oyunda acayip gaz veriyor bee!Adam böğürdükçe mermiyi zombinin dalağına dalağına sokasım geldi valla.

İş yerinde sorunlarınız mı var?Hayatınız bu aralar fazla mı stresli?Düz duvara mı tırmanıyorsunuz?Bu oyun belki dertlerinizi tamamen nötralize edemez ama sizi bi süreliğine nefretlerinizden uzaklaştıracağına eminim.Daya pompalıyı bünyeye,haaaah,ne gam kalır ne tasa.

Oyunu ahanda burdan oynayabilirsiniz.

Yazı bittiğinde “Salva – Underneath” çalıyordu.

Falından Erkek Talip Çıkan Bi Adamın İçleri Burkan Dramı

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Toplumca işimizle gücümüzle uğraşmayı bırakıp,muskalardan,Allah’ın izninden,Falım cikletlerinden yardım umar olmuşuz.”Çocuk ÖSS’ye girecek ama hiçbişey bilmiyor,hadi bakayım 4444 yapalım bi,muhakkak kazanır.”,”Vah vah benim çocuğuma niye hiç bi tane bile kız vermiyo,bi kurşun döktürelim de çocuk bi skor yapsın.”,”Aylardır soluk almıyoruz,yemiyoruz içmiyoruz,Memedali Bey bile yardım edemedi bize.Ama Şıh Şahap bana bi el attı,bugün çocuk doğacak artık Allah’ın izniyle”.İnsanın Züğürt Ağa filmindeki ağa gibi “Aramızda cünüp var” diyen şeyhe “Tüh senin şıhlığına” diyip tüküresi geliyor valla.İşin b.kunu çıkarmışız farkında değiliz.Ondan sonra Hakan Şükür maçla ilgili ufak bi temennide bulununca bunca b.ku yiyen biz değilmişiz gibi adamı yadırgar olduk.En azından adam idmanını,çalışmasını yapıp Allah’ın iznini istiyor.Boş boş ümitlerle,yeşil güç Persil’i beklemiyor ya.Fethullahçı bi kişilik olduğu için pek de haz etmem kendisinden ama ele talkımı verip de salkımı yutanlar çokça olduğu için Hakan Şükür’ün yaptığı çok masumca,hatta üzerinde tartışmaya değmeyecek bişey gibi geliyor bana.İlla ki ortalığı bi şekilde kızıştırıyorlar anlayacağınız.Haber bültenlerine konu da yok tabii bu aralar.Beyoğlu’na çıkıp önüne gelene soruyorlar : “Hakan Şükür ne demek istedi?Acaba şeriatı mı pohpohluyor alttan alttan?”.Sokaktaki çoğu adamın işi gücü yok zaten,boş boş dolaşıyor,mikrofonu bi ver,binlerce saçma sapan yorum dinle.Al sana 1 saatin yarım saatini dolduracak haber.Daha ne olsun.Girin buna da Facebook grubu oluşturun anasını satayım.Ota b.ka,suya sabuna grup.”Ampule hayır,bize florasan verin.“,”Hakan maç tahminlerini falım cikletleriyle yapsın diyen 3 milyar insan bulabilirim.“.Aferin,vatanı kurtardınız.AKP bu eylemleriniz yüzünden utanç içinde.

Bişey üzerinde çalışmadıktan,uğraşmadıktan sonra fal,kurşun ya da buna benzer etkenlerle onu elde edemeyeceğimi biliyorum.Ama farkında olmadan ara sıra elime Falım sakızı geçiyor.Geçenlerde bu konuyla ilgili bahsetmiştim.2 kere üst üste Falım’dan talibim erkek çıkınca kıllanır olmuştum durumdan haliyle ve uzunca bir süre çiğnemedim.Geçenlerde yaptığım Falım grevini unutmuş olacağım ki,cikleti birden ağzımda buldum.Her zaman yaptığım gibi istem dışı bir şekilde falı okumaya koyuldum : Yar yar değil sanki melek/O anlayışlı bir erkek/Yarın sana yüzmeyi/Dans etmeyi öğretecek.

Bu nasıl bir rezalettir?Sinirlerim tavan yaptı o an yemin ederim.”Ulan hepsi bana çıktığına göre ben harbiden i.ne miyim acaba?” diye de düşünmedim değil.Sonuçta içinden erkek çıkan 3. falım.Ki çok nadir Falım çiğnerim ve çiğnediğimde erkek çıkıyorsa bi iş vardır.İ.neliğe şartlandırdılar resmen beni.Resmen bir trajedi.Kendimi test etmeye başladım artık.Gazetede erkek görünce bi süre baktım,”Garip bişeyler hissediyor muyum,ç.küm kalkıyo mu?” diye.Allah’tan öyle bişey olmadı.Garip duyguları yanındaki güzel arka sayfa güzeli hatuna bakınca hissettim.Memnun oldum.Ama sonra bi an duraksadım ve yine düşündüm : “Fal gelecek işi değil midir?Bu durumda ya yaşadığım belli durumlardan,sıkıntılardan,psikolojik çöküntülerden sonra i.ne olacaksam?”.Bu düşünce beni 3,5′lardan diğer 3,5′lara aldı aldı götürdü.Benim gibi kızlara aşırı düşkün bi insanın günün birinde pasif homo olmasını hayal edemiyordum.İki ucu b.klu değnek.İ.nelikte yatakta aktif olsan kötü,pasif olsan ayrı bi kötü.

Benim sinirli olduğumu gören kardeşim dayanamadı,küçük sırrını açıkladı.Onun falında da şöyle yazıyordu : Şans getiriyor turuncu/Kısmetinde var bir oduncu/Odunculuğu rol icabı/O bir tiyatroda oyuncu :) Sonuna bi de gülücük atmış anlayın artık.Beterin beteri varmış.Oduncuları yatakta i.nemsi bi ilişki içinde düşünemiyorum.Abimin benden daha fazla hırpalanacağını farkedince nedense bir kötü adam kahkası patlattım “Nıahahahahahahaahah”.Ben gidersem yanımda seni de götürürüm hesabı.En azından ikimiz de i.ne olursak beni daha az yadırgarlar diye düşündüm.Ulan ne saçma düşünceler.İ.ne olmanın korkusundan olsa gerek,”Başkaları da i.ne olsun da bana garip gözle bakmasın insanlar” diye düşünülüyor haliyle.

Elimde yeterince veri oluştu.Bu bir dava sebebidir.”Falları Unisex Yapın” diye uyarmıştım,ama beni sallamadılar.Şimdi beni tanımadan bana i.ne muamelesi yapmanın cezasını çekecekler.O 3. sayfa haberlerine çıkan şaklabanlardan biri de olsam,o falları unisex yaptıracam.Ben yandım,başkaları yanmasın.Lütfen dava aşamasında bana destek olun,siz de falların unisex olmasını savunun.Daha güzel,gökkuşaksız ve erkeklerin kadınlarla meşk ettiği bir dünya için.

Yazı bittiğinde “Cesaria Evora – Amor Di Mundo” çalıyordu.

Some Like it Hot (1959)

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Pek çok meşhur filmin adı,izlemesek de geyiklerimizin içinde döner.”Ve Tanrı Kadını Yarattı” bunların en meşhur örneklerinden olsa gerek.İzleyen kişi pek olmasa da genelde herkes o filmde Brigitte Bardot‘un arz-ı endam ettiğini bilir.Keza Some Like it Hot‘ı da bu örneklerin içine sokabilirim diye düşünüyorum.Benim günlük hayatta karşılaştığım kadarıyla yer yer döner “Bazıları Sıcak Sever” geyiği.

Çoğu insanın neyi sıcak sevdiğini bilemem ama mevzubahis filmimizde Tony Curtis‘in neyi sıcak sevdiğini biliyoruz.Geçenlerde bu filmi yatakta izlemeye çalışmıştım.Olacak iş değil.Yatakta izleyeceğime hiç izlemem daha iyi.Sıcacık battaniyenin içinde mayışa mayışa en fazla 30 dakika gidiyor.Ben de kendime küfrettim.Akabinde bi gece vakti kardeşimle oturarak izledim.

Film başladığında ilk olarak mafyanın eğlenceli,gizli kapaklı işlerinden birine tanık oluyoruz.Tabut içinde taşınan içkiler,cenaze evi görünümlü mekanda gizli eğlence yerine götürülüyor.Eski zamanların mafyası da ayrı bi jantiymiş.Hele polis kovalamacasında sürdükleri araba apayrı bi güzellik.O incecik tekerlerle o hızda virajları nasıl dönüyor diye pek şaşırmıyorsunuz.Çünkü görüntünün birkaç kat hızlandırıldığını farketmek pek zor değil.Cenaze evi görünümlü barda,kahve bardağı içinde içilen,kadınların eğlenceli bir şekilde dans ettiği ortamda kameralarımız iki kafadar çalgıcıya yöneliyor.Bu girişten başrolün onlara bahşedildiğini farkediyoruz.Hoş,Tony Curtis‘le Jack Lemmon figüran olacak da ben mi oynayacağım?

Polis baskınından kaçan elemanlarımız bu sefer de mafyanın seri cinayetine tanık olunca,tarlayı tapanı toplayıp delik deşik edilmeden kaçmaları elzem oluyor.Şanslarına kadın orkestrasında bir kontrbas ve saksafon boşluğu buluyorlar ve kadın kılığına girip orkestraya katılıyorlar.İçinde Mariyln Monroe‘nun da bulunduğu trenle ver elini Florida.Kadın kılığında bir erkek olarak bir trenin içinin her yerinde cıvır dolu olduğunu düşünün.Olur olmaz gece içki partilerinde küçücük yatağınıza doluşan,her yerinize değen kadınlar.Niyeti bozmamanız lazım.Çok zor bir deneyim olsa gerek.Bunun ardından Joe (Yoksa Josephine mi desem?) ve Jerry‘nin bir yandan Sugar (Marilyn Monroe) ve k.çlarını mafyadan kurtarmak için kapışmalarına tanık oluyoruz.

Marilyn Monroe’ya dikkat ettim de bayağı etli butlu bir ablamız gibi geldi bana.Yani bıngıl bıngıl sallanıyor etler resmen.Neredeyse her sahnede eğilmesiyle birlikte göğüslerini görmemiz kilo problemini kapatıyor sanırım.Onu efsane yapan şey aptal sarışınlığı olsa gerek.Zira kendisinin güzel bir vücut sahibi olduğunu söyleyemeceğim.Lakin sesi de fena değil gibi.Kiss Me Tiger’ı söyleyiş şekli insanı biraz garip ediyor.

Tony Curtis ve Jack Lemmon gerçekten birbiriyle uyumlu iki başrol oyuncusu olarak mükemmel iş çıkarıyorlar ve duruma göre birbirlerini çok iyi frenleyip dengeliyorlar.Marilyn Monroe da sanırım kendi gibi oynadığı için güzel iş çıkarıyor.Gerçi ne yalan söyliyim,bazı hareketleri aşırı derecede yapay geldi.Filmin pek çok sahnesi insanı gülmekten çatlatır cinsten.Özellikle kadın kılıklı erkeğimiz Daphne’nin yatağına dolan 20 tane kadın yüzünden yaşadığı zor anlar ve Sugar’ın Joe’nun iktidarsızlık sorununu çözmek için defalarca dudağına yapışması.

Eski Yeşilçam zamanlarını zaten biliyorsunuz.Dünya’da tutan her filmin bir Türk uyarlaması yapılırdı illa ki.Some Like it Hot da bu furyadan nasibini almış.Fıstık Gibi Maaşallah‘ta Sadri Alışık‘ın “Ben Erkekim,Ben Erkekim” dediğini hatırlıyorsunuzdur.Eskiden niye sürekli böyle uyduruk kaydırık filmler çekerlerdi anlamış değilim.İlla bişey uyarlayacaksanız en kötüsü Goethe‘nin Faust‘unu serbest bi şekilde uyarlayın.Gerçi onun da b.ku çıktı ama,o zamanlarda biraz daha az uyarlanmıştı yine de.Yeşilçam bitti de ne oldu?Yeşilb.k oldu sinemamız adeta.Şimdi de Amerikan Pastası tadında gençlik filmlerinin ucuz kopyaları türemeye başladı.Hep ticari zihniyetin hükmünden kaynaklanan b.ktanlıklar bunlar.

Ne anlatıyordum nereye saptım?Ama kızmakta da haksız değilim.Ne varsa eski filmlerde var.Herkesin günümüze oranla daha az parayla daha samimi işler çıkardığı zamanların ürünlerinden birisi Some Like it Hot da.Bu yüzden güzel bir komedi izleyip eğlenceli 1-2 saat geçirmek isterseniz pişman olmazsınız.

Yazı bittiğinde “Saltatio Mortis – Nichts Bleibt Mehr” çalıyordu.

Repliktör : Reservoir Dogs

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Mimbazlığa bir gün ara vermişken,en azından benim buralarda yağmurlu başlayan bu güzel Pazar gününde bi klasiğin içine atlamak istedim.Bu aralar -şayet TV izliyorsanız- reklamlarda Madonna‘nın yine yarı cıpcıbır şekilde raks ettiğini görüyorsunuzdur.Artık etler pörsümüş olacak ki,çoğu yeri elbiseyle kapatmışlar.Hey gidi hey,eski Madonna neydi,ekranda bi sevişmediği kalıyordu.Bundan yaklaşık 3 sene önce izlediğim,mükemmel başyapıt Rezervuar Köpekleri‘nden sonra ne zaman Madonna’yı görsem hakkında pek hayırlı şeyler düşünmez oldum.Zira bu mükemmel diyaloglarla bezeli film,başlangıcındaki kahvaltı sohbetiyle en büyük çuvaldızı Madonna’ya batırıyordu.Bir ünlünün bundan daha da rezil kepaze edilebileceğini sanmıyorum.Ama diyaloglar o kadar mantıklı ve komik geliyor ki,Madonna bile Tarantino‘ya edecek laf bulamamıştır eminim.Böyle iflah olmaz bir sinema aşığıyla laf dalaşına girmek,bir ünlünün bulaşması gereken son iş olmalıdır diye düşünüyorum.Şimdilik sadece şu replikleri okumanızı istiyorum.Filmin incelemesi başka bir zaman.Soframızdaki muhabbetin ana teması “Neden Like a Virgin?“.

“Like A Virgin”in konusunu size söyleyeyim:
Şarkı kocaman ç.kü olan bir herifle düzüşen bir kızı anlatıyor.
Bütün şarkı büyük ç.kler hakkında bir mecaz.
Hayır, değil.
Sadece birkaç kere düzülmüş,çok hassas bir kızı anlatıyor.
Sonra günün birinde çok duyarlı biriyle karşılaşıyor..
Has.ktir… Saçmalıklarını git turistlere anlat.
Hikaye duyarlı bir erkekle karşılaşan sevimli bir kızın hikayesi değil.
Bunu “True Blue” konu alıyor.Kimse aksini söyleyemez.
“True Blue” hangisi? – Madonna’nın süper çıkış yapan şarkılarından biri.
Ben bile “True Blue”nun en azından adını biliyorum,hiç pop müziği dinlemediğim halde.
Bak keriz… hiç duymadım demedik heralde..Sadece hangisiydi diye sordum.
Madonna’nın dünyadaki en büyük hayranı olmadığım için özür dilerim.
Madonna’dan nefret ederim.
İlk parçalarını severim,”Lucky Star”, “Borderline”…
Ama “Papa, Don’t Preach” dönemine girdiğinden beri dinleyemez oldum.
Bırakın şimdi bunları.Ne diyeceğimi unutturacaksınız bana.
Bir şey anlatıyordum.Neydi?
Tabi ya,Toby şu Çinli kızdı.
Soyadı neydi? – O elindeki ne?
Eski bir adres defterim. Asırlardır giymediğim bir ceketimin cebinde buldum.
Toby.. Kahrolasıca soyadı neydi? – Neyden bahsediyordum ben?
“True Blue”nun duyarlı bir–
erkek bulan bir kız hakkında…
Fakat “Like A Virgin”in büyük ç.kler hakkında bir mecaz olduğunu söylüyordun.
“Like A Virgin”in konusunu anlatayım size.
Şarkı adeta bir düzüşme makinesi olan bir .mcık hakkında.
Yani sabah, akşam, gece gündüz düzüşüyor…
Bir ç.k daha, bir ç.k daha, bir ç.k daha bir daha, bir daha, bir daha, bir ç.k daha!
Kaç tane ç.k oldu? – Bir hayli.
Bir gün şu John Holmes tiplerinden biriyle karşılaşıyor.
Herif resmen “Kaçış” filmindeki Charles Bronson gibi.
Durmadan tüneller açıyor.
Ve kadın çok uzun zamandır hissetmediği bir şeyi hissediyor: Acı, büyük bir acı.
Chew? Toby Chew? Yo!
Canı yanıyor. Çok acı çekiyor.
Ve bu hayret verici.Düşünsenize, çoktan laçka olmuş bir kuku, daha önce binlerce kez düzüşmüş olmasına rağmen.
Fakat adamımız becerdiğinde, gerçekten acıtıyor.
Tıpkı ilk defada olduğu gibi
Anlıyor musunuz?Acıyı ilk defa hatırlatıyor…
bir düzüşme makinesine bakireliği anımsatıyor.
Bu yüzden parçanın adı “Like A Virgin.”

Dipçik not : Like a Virgin = Bakire gibi
Yazı bittiğinde “Lynyrd Skynyrd – Sweet Home Alabama” çalıyordu.

Mim Part VIII : Mutluluk

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

2 günde 4 mim gelir mi arkadaş?Geliyor işte.Vallaha kendimi “Al lan şunu yaz,aha bunu yazmazsan çaktın olum bu dersten.Noldu lan yazamadın mı yoksa?Boruuuuuu.” diyen olağan bi öğretmenin kompozisyon dersinde gibi hissettim.Böyle olunca ne yazacağım gelmiyor sanki aklıma.DilekssBana mutluluğun 360 derece panoramasını yapar mısın?” demiş.Resmi bile yapılamadı,bizden panoraması bekleniyor,olmaz ki ama.Resime giden ufak birkaç parçayı sunabilirsem görev benim için bitmiş demektir.Bu işler göbek pamuğu satmaya benzeseydi keşke.

Mutluluk çok bireysel bir olgu.Herkese göre değişebilir bir kavram olduğundan kendime tezahür eden kısmından bahsedeceğim biraz.Benim açımdan mutluluk çok anlık şeylerden ibarettir.Uzun vadede pek bişeye sevindiğimi sanmıyorum,zaten öylesini de görmedim.Mesela benim için dün gece en önemli şey,ayaklarımı,kıçımı açıkta bırakmayacak bi battaniye olmasıydı.Evde herkesin kıçını sokacak battaniyesi varken benim yoktu.Döndüm döndüm durdum gece boyu.Halbuki bizim ailede bir Allah’ın kulu 2 kuruş yediğinden içtiğinden arttırıp battaniye alsa bunlarla uğraşmayacaktım.Gerçi o zaman mutluluğa ulaşmak için elimde de bir sebep olmayabilirdi (Mutluluk sebebine bak be ne mütevazi adamım ama.Olsun,ben Garfield kadar uyuşuk bi insanım.Benim için battaniye zaruri bi ihtiyaçtır.).

Pek çok yeniyetmede olduğu gibi bende de mutluluğu içkiden arama dönemi oldu ufaktan.İnsan Metallica gibi zibidilerin yaptığı Frantic tadında kliplere özeniyo tabi.Gerçi orda asıl anlatmak istediği bunun boktan bi döngü olduğu,ama gençlik her kazığı kendine göre yontuyor.Her gece ayrı bi kadın,her gece rakı,viski,mutluluğun en önemli kaynakları gibi gözükse de,sadece dertlerimizi bir süreliğine ertelemekten öteye gitmeyen hobilerdir.Aşktan meşkten bahsetmeyecem,zira aşktan hala hazzetmem.Belli bi dönemde bi tiksinme yaşadım,o gün bugündür aşk üzerine hiç bir düşüncem oluşmadı.Bana sorsanız aşk da dertleri başka güne ertelemekten başka bişey değildir yani.Evlendiğiniz gün,rafa kaldırılan dertler,kadından cırmık,adamdan yumruk olarak mevzubahis kişilere geri döner.Olmadı her akşam kavga.İstersen kadın ruhunu okumuş içmiş kazanova ol,adamı bitirir evlilik.Mutluluğu bu boş işlerde aramamak lazım.

Belki yeni aldığım bi oyun,ya da yeni aldığım dijital bi alet.Hepsi bi süreliğine veriyor mutluluğu.Belli bi aroması var anlayacağınız.Akabinde hepsi bitiyor.Çok geçici ve değişken bişey,bu yüzden de ne resmi ne de panoraması çizilebilecektir.”Ailemle bi odada oturur,kestane çizerim,daha büyük mutluluk mu var bee?” der pek çoğumuz da.Yapmayın efenim,bi ömür (gerçek anlamında) kestane çizerek geçer mi?Bu mu sevindirir seni yani?Gerçi kanaatkar davranmak lazım,bir gün ailemizden çok sevdiğimiz insanlar yok olduğu zaman keşke bi soba başında toplanabilsek de diyebiliriz.Ama dediğim üzere ne olursa olsun,konu aile bile olsa her kavram üzerinde mutluluk en fazla 1 hafta sürüyor.Bir de Edgar Allan Poe’nun yaklaşımıyla irdeleyelim bakalım.


THE HAPPIEST DAY – THE HAPPIEST HOUR

En mutlu gün – en mutlu saat
Kurumuş körelmiş yüreğimin bildiği,
En büyük umutları gücün ve gururun
Hissettiğim, geçip gitti.

Güç mü dedim? Evet öyle düşünmüştüm
Ama yazık! çoktan yitip gitti hepsi
Gençliğimin hayalleri -
Ama boşver şimdi.

Ya gurur, ne yapacağım senle şimdi?
Sakin ol ruhum!
Belki bir diğer baş devralır
Üzerime döktüğün zehri.

En mutlu gün – en mutlu saat
Gözlerimin gördüğü göreceği,
En parlak ışıltısı gücün ve gururun
Hissettiğim:

Ama o zamanlar çektiğim acıyla
Gücün ve gururun umudunu verselerdi,
Yaşamazdım o parlak saati tekrar.

Çünkü onun kanatlarındaydı kara alaşım
Ve çırptıkça – bir öz dökülüyordu
Öldürmeye yeterli
Onu bilen bir ruhu.

Selam olsun Bolu Beyi’ne,selam olsun dolu beyine : y4lcin , şafakotur , ekubio

Mim bittiğinde “Slonovski Bal – Darijeva igra” çalıyordu.