‘ Makale ’ Mevzubahis Arşivi

Make BIG Money! (-He kolaydı, hemen.)

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Uzun yazılmış yazılar üzerine bana verdiğiniz salıkları hep kulak arkası ettim sevgili okurlar, bundan sonra da edeceğim. Ama düşünün, şu ana kadar sunduğum yazılar, parçalanmamış, löp şekilde bir kesme şeker parçasıysa, üzerinizde oluşan peklik etkisini minimuma indirmek için bunları toz şekere, hatta bilhassa pudra şekerine dönüştürebilirim. Yani nitelik üzre sabit kalan uzun yazılar, ara sıra değişiklik olsun diye bilgisayar başına oturduğumda, maddelere bölünmüş, bi kenarına dijital ataç iliştirilmiş, yazı partikülleri olabilir. Bu konudaki hassasiyetim de aslında sizin için daha kolay okunabilirlik yaratmaktan kaynaklanmıyor. Dün gece en son okuduğum 4 kitabı düşünüyordum, bunlar üzerinde bir ortak noktaya varmak istediğimde bu pek de zor olmadı, çünkü bu 4 kitap da genel olarak belli konulardan örnek vererek maddelere ayrılmış kitaplardı. Bu şekilde olduğunda komedi sit-comları gibi her bölümü birbirinden bağımsız anlatılar sayesinde hiçbir hikayeye, kitaba bağlılık hissetmeden birinden diğerine kolayca geçebiliyor, beğenmediğim maddeleri sittiredebiliyordum. Biliyorum, insan devamlılığı olan bi hikayeye girdi mi, hikaye skindirik bi noktanın klişe pınarlarına doğru aksa dahi, o kitabı okudum diyebilmek için mecburen bırakamıyor. Filmlerde de öyle, mesela eleştirmenlerden fazlasıyla duyarız, “Filmin birinci kısmı çok iyiydi ama 2. kısmında temposu düştü.” şeklinde. Tabii kime göre, neye göre ikinci kısım diye düşündüğümüzde ben herifin vurulmasından sonraki sahneyle bağdaştırabilirken, dergi eleştirmeni belki de kadının şehvetli bi şekilde sevişmesinden sonraki andan dem vuruyor. Yani bu şekildeki önermeler bi yandan da herkesin kabul edebileceği metinleri içerdiği için çoğu zaman hak verilen bir eleştirmen olabilme ihtimali var.

Tabi ki her nesnenin bir bitimi var ama. Muhtemelen eleştirmen orda 2. kısım derken aslen bahsettiği şey 10-15 dakikalık mola sonrasından gelen anlar. Peki bu noktada da şöyle bir nosyona takılıyoruz, bu yönetmenler, ya da senaristler ne çeşit bi dallamadır ki, filmin iyi kısmını ya da kötü kısmını bir tam yarıya sığdırırlar? Yani ben hiç bi zaman filmin 3. çeyreğinden sonra b.ka sardığını duymadım, ya da 2. yarıdan 27 dakika sonrasından senaristin iplerini koparıp köyün delisi gibi hikayenin üzerine işediğini.

Yazılı ortamda dediğim gibi madde madde oluşan spesifik konularda, beğenmediğiniz maddeye geldiği an “Öeeeh” diyip göbeğinizi kaşırken yaprak kıvırabiliyorsunuz, bu dediğim peki diğer bi sanat dalı, sinema için geçerli mi? Bana pek de gelir geçer gibi gelmiyor sevgili okurlar. Film camiasının da madde madde kitapları diyebileceğimiz bazı filmleri var. Ama bu filmin içindeki ufak ufak filmler tek bi yönetmenin tornasından çıkmaz. Artık Allah ne verdiyse 20-50 toplanıp, başına buyruk kendi derdini anlatmaya çalışır. E fantezi ya, hadi diyelim ki bu kadronun içinde belli başlı noktalarda Mustafa Altıoklar isimli yönetmen imitasyonunun, makara israfının 3-4 tane filmi var. Ama hani bu öyle bi film ki, bi yandan da peşisıra Stanley Kubrick, Martin Scorsese gibi ustaların yapımları var. E, şimdi bu saman kağıt gibi değil ki cart diye çevirip geçesin. Elindeki disk DVD olmadığı müddetçe ileri saracam derken, 16x hızında bi bakıyorsun 4 film sonrasına geçmişin, o film yine Mustafa Altıokların elinden çıkmış. Geriye çabuk döneyim diye 100x yaptığında 15 film geriye sardığında yine hızı ayarlayamadığından Mustafa Altıoklar çıktığında sence o filmi izleyecek iştahın kalır mı? Madde madde ama, ataçlık bi işlevi yok. 3 günlük dünyada bari bizim elimizde böyle bi yetki varken kullanalım derim.

E-ticaret konusunda bir guru, hafiften bir insan sarrafı, hassas insan ölçer kantar olan bedenim ve içindeki sakatatlarımla birlikte bugün üzerine değinmek istediğim bi konu var. Bana gelen en önemli sorular içerisinde “Şura Türkiye’ye kargo gönderir mi?”, “Burada ürün nasıl listelenmeli?”, “Şundan ürün alsam bana parayı takar kaçar mı?” gibi birtakım yanıt bekleyen yargılar var. Tabii üzerinde duracağım konular kesinlikle bunlar değil. Ben, sizin baştan aşağı iyi kalpli ve aklı başında eşşek kadar herifler olduğunuzu varsayarak, e-ticaret kimlerle yapılır değil, “E-ticaret kimlerle yapılmaz?” konusunun üzerinde duracağım. Bakın mesela, şu an gördüğünüz gibi yazının ikinci kısmına geçtim. Bunu da çok belirgin şekilde yaptım, bu durumda ikinci kısmı inceleyenler kolaylıkla birinci kısıma göre kıyas uygulayabilecekler, ya da ikinci kısmın konusu sarmayanlar çekip gidebilecekler, zira iki kısmı size taahüt ettiğim gibi birbirinden bağımsız tuttum.

Belli başlı ürünlerde toptancısıyla çok şugar fiyata, piyasasının yarısına anlaştınız. Toptancı dediğimiz adam götlü göbekli, ilkokul mezunu, bilgisayar yoksunu sıradan bi insan olduğu için sizin yerinize bu ürünü internette satışa koyamıyor ve o ürün üzerine internette devasa bir boşluk var doldurulacak. Yani eklediğiniz an çatır çutur satacağınızı hissetmişsiniz. E, tamam bu işin birinci kısmı. Bi kere ilkokul mezunu diye küçümsediğiniz adam şu an sizden daha avantajlı durumda. Çünkü GG’de satış yapmak ne yazık ki, “Ürünü listele, sat” anlamına gelmiyor dükkan sahipleri gibi sürekli satıcılar için. Türlü türlü g.tveren var ve emin olun ki toptancı, dokunulabilir gerçek alemde bunlardan daha zararsızlarıyla uğraşıyor.

Sinirleri aşınmaya meyilli bir toy satıcı için bazı GG müşterileri oldukça yıpratıcı olmakta. Bilgisayar başında “Müşteri velinimettir.” mottosunu yok sayarak kaç müşteriye ana avrat saydırdığımı bilemiyorum hala şu anda bile siz düşünün. Benim amacım, GG’nin taze gelinlerine hemen ilk birkaç sorunda pes ederek tarlayı tapanı toparlayıp gitmemeleri için kimlerle muhatap olmayacaklarını söylemek, ki bu horonzbu çocuklarını madde madde ifşa edeceğim için çok mutluyum:

1-) Yeni bir satıcı olarak zaten son derece çaylaksınız iken, bir de daha ilk anlarınızda başınıza sizin çaylak alıcı versiyonunuz, yani alışveriş sayısı 0 olan biri çıkarsa topuklaya topuklaya kaçın. 2009 yılında GG’ye daha yeni girmiş bi adamsa bu, zaten kafadan teknoloji noksanı olma ihtimali yüksek. Tabii başka isimle yeni hesap açmış olma ihtimali var ama biz burada hasarı en aza indirmeye çalışıyoruz. Yeni başlayan biri olduğunu muhtemelen size mesaj atıp, ürün hakkında soru sorarak hissettirecektir. Kesinlikle onun işine gelmeyen bi yanıt vererek ürünü almamasını sağlayın. “Haydi bakalım, ilk siftah gelsiiiin” mantığıyla geleni ver ederseniz, bunun bir sonraki aşaması var derim. Ürününüzü alan adam kart doğrulamasını bir türlü yapmayı beceremez, bu sefer de kartını doğrulatmak için seferberliğe girersiniz.

2-) Ev hanımları değil 50, 500 alışveriş yapsa dahi kesinlikle onlara ürün satmayın, onlara hitap eden ürün satmayın. Size bu müşteri profilini kısaca açıklayayım. Genelde kocalarının hesaplarını kullandıkları için kullanıcı adlarının içinde Murat, Osman, Ahmet ya da her ne b.ksa buna benzer erkek isimleri geçer. Lakin size attığı mesajın içinde bi efeminelik vardır, bunu okurken hissedersiniz. Sonuçta kaç tane adam evine ekmeklik alır ki? GG’de alışveriş yapan evhanımı tipleri, kireçli suyla durmadan rezistansın henuna goyan evhanımlarından çok daha tehlikelidir. Çok önemli bir zaafları, ki bana göre günahları vardır: Pimpirikli olmak. Gözüne kestirdiği ekmekliği almaya çalışıyorsa gerçekten tarrağı köküne kadar yediniz diyebilirim. İlk olarak mesaj attığında takip edeceğiniz iki ihtimal senaryosu var, birincisinde durumu sezinler ve yanıt yazmazsınız, bu durumda evhanımı 2. ve 3. kez aynı mesajları atacaktır ve 4.de yanıt gelmediğinde bırakıp gidecektir. Ama kalkıp da ben diyaloğa gireyim dediniz miydi, 10 liralık bi cihaz için 359 tane soru sorarlar. Bu 359 sorunun 356′sı hep aynı kapıya çıkar, “Ürün sağlam mı?” Ve emin olun ki, bu insanlarda nası bi enerji varsa, gönderdiğiniz kargoları pimpiriklerinden ötürü 8/10 ihtimalle yolda bi şekilde kırılır.

3-) Şimdi birazdan diyeceklerimi dediğim için bana kesinlikle ırkçı, türcü, Darwinci, Harun Yahyacı zartçı zurtçu muhabbeti yapmayın, ben sadece burada gördüklerimden ve tecrübelerimden yola çıkarak konuşuyorum. GG’de bildiğiniz üzere 5 yıldız ve müşteri memnuniyeti oranını korumak oldukça önemli, ve bazı insanlar aldıkları üründen hiçbir zaman memnun olmamaya programlanmış durumda. Aldıkları iki kuruşluk üründe bi yandan da oynar başlık özelliği arıyorlar sanırım. Ürünü belirttiğiniz şekilde birebir müşteri eline ulaştırsanız da bu alıcı türü illa ki 3 yıldız ve altı verir, hatta hiçbir sebep yazmadan. Böyle yapan adamlar görüyorsanız, bilin ki %80 oranında doğudan bi ilden almıştır. Hayır benim bildiğim Türkiye’nin doğusu batısından bilmemkaç yıl geri kalmış diye bi geyik var, nasıl oluyor da batı kesimindeki adamın bayıldığı bi ürünü, doğudaki adam kıçına bile sürmüyor? Üzülerek söylüyorum ama bunu da dikkate almanız lazım.

4-) MSN ve Facebook jenerasyonunu fazla mı küçümseyip, hor gördük ne? Yer yer parçalı godoşlar halinde GG içinde de dolaşıyorlar. Satın aldıkları özel bi tür yok, halkın içinden insanlarmış gibicesine evlerinin ihtiyaçlarını karşılıyorlar. GG’nin herhangi bi yerinde “Conconların da normal insanlarla bir tutulduğu ortam” şeklinde bi yazı gördüğümü hatırlamıyorum halbuki. İnsanların birbirine saygı dolu mesajlar atmak için azami özen gösterdiği, merhaba yazdıktan sonra virgül koyup, mesajını bitirdikten sonra saygılarımla diyip adını soyadını yazdığı bu ortamda belli vakitlerde “Slmmmmm ptron bn bu kltgu ck bgndmmmm, krgsu ne kdr srer???” diye soran dallamalar da çok çıkıyor. İlk gördüğümde epey şaşırsam da kati surette muhatap olmuyorum, pek de üstelemiyorlar zaten, balık hafızalı bi jenerasyon olduklarından olsa gerek, o açıdan evhanımlarına göre daha iyiler. Yüzdelerine bakarsanız da satın aldıkları ürünlere ödeme yapmadıklarını görürsünüz. Muhtemelen karı düşürmek için kullanıyorlar GG’yi.

5-) Bi de satın aldığı herhangi bi tüketim malzemesini sorup soruşturmadan Cumartesi günü akşam 20:00′de satın alıp, ondan sonra “Ürünün çok acil Pazartesi günü elimde olması lazım.” diye mesaj atmaya yeltenen totoşlar var. “Be y.rrağım” diyorum, yüksek sesle, almadan önce bana mı sordun? Düşünürken bile sinirlerimi tepeme çıkartıyorlar, kargonun Pazar günü ürün almadığı belli, üstüne üstlük tee ebesinin emında oturuyorsun, aramızda var nerden baksan 1600 km., e ben senin için özel kargo parası mı ödeyeyim tonla? Böyle satışlar için kesinlikle kafanıza takıp kanser olmayın, GG ile irtibata geçip iptal ettirin. Ha ettirmeyip, illa da mümkün olan en kısa sürede ulaştıracağım derseniz, adamın panik dolu enerjisiyle sizinki birleşip ürün hem yolda dağılır, hacamat olur, hem de normal gideceğinden 5 gün geç gider. E-ticaret işi aceleye gelmez, şansına bağlı biraz da. Amerika’dan alırsın 3 günde gelir, Samsun’dan alırsın 5 günde. Ama şuna eminim ki, kargo konusunda ne kadar acele yaparsan, lojistik aşamasında o kadar sorun çıkar.

6-) Diğer bir laubali çeşidimiz de, -Bunların GG’nin kendi adamı olduğunu düşünüyorum, tahammülsüz satıcıları ayıklayıp sistemden uzaklaştırmak için- “Usta bu ürünü yarı fiyatına bırak alayım”cılar. Zaten binbir emek uğraşıp, üzerine dükkan parası vesaire verip, tonla fedakarlıkla bu işe girmişin, tanınmak için neredeyse zararına satıyorsun, yani bayağı bayağı elindeki 15 liraya sattığın malın fiyatı normalde 40 lira, e daha bunu 7,5 liraya isteyen olursa GG mesajları inceliyor demeden dübürüne koyarım öyle müşterinin. Fokur fokur kaynayan beyninizin hararetinden yanıt yazamayacak durumda oluşunuzun üstüne bunu körüklermişcesine bir de cep numarasını ekleyen bi mesaj atar sonra gel bi de cep telefonundan ana avrat dümdüz küfret diye. E şimdi ben skmem mi sen istersin de?

7-) Hadi ben biraz önce işin makarasına dedim e-ticaret gurusuyum diye. Ben durmadan pek çok konunun uzmanı olduğumu söylerim geyiğine insanlar arasında, ama bunu geyiğine söylediğimi hissettiririm. Kendini gerçekten de uzmanı olmadığı konuda uzman sanan, yani buna kendini inandırmış adamlar var. Genelde attıkları mesajın standart kalıbı şöyledir: “Ben x yıl bu işle uğraştım, çok iyi anlarım bu işten. y süre içinde kaplumbağaya yaptırsanız hallederdi, z süre içinde kuşun ayağına bağlasanız gelirdi. Çabuk gönderin.” Oldu paşam, anladığım kadarıyla bu işin mutfağında sana yıllarca patates soydurmuşlar. Ürünün tedariği, imalatı, kargosunu pek de kolay sanıyorlar. Böyle adamlara kullanıcı adımı, şifremi verip, “Al ulan puşt oğlu puşt, madem anlıyorsun, al komple senin malım mülküm dükkanım, devir teslim” diyip internet namına herşeyi evimden söküp atasım geliyor. İnternet üzerinde eşşek kadar koltukların gönderilmesini pek bi kolay sanıyorlar eşşoğlueşşekler, acaba 2 satış tahammül edebilir mi kendisi gibi ibişlerin hakaretlerini dinlemeye. İki kitap okuyunca, Google’da mevzubahis konu üzerine başkalarının atıp tutmalarını okuyunca guru olduklarını sanıyorlar. İşin teorisi, ortalaması, pratiğiyle hiçbir zaman aynı olmaz ki vre.

8 -) Artık kendi kardeşlerimizmişcesine benimsediğimiz, tekerrürünü yaşadıkça suratımızda “Hay senin eline vereyim be adam” la karışık bi tebessüm ifadesi oluşturan “Alacam diyip almadı” tipleri var. Mesaj içinde alacam birazdan diyip almasa eyvallah, en doğal tüketici hakkı. Ama 5 saat işimden gücümden çal, sağdan soldan fiyat aldırt, bu fiyatları düzenlet, indirim için pazarlık yaptırt, sonrasında alıyorum diyip listelemeni oluşturttur. Eh iyi, şu ana kadar hepsi güzel. Akabinde ne alan var, ne satan. Adamı cebinden ararsınız açmaz, mail atarsınız yanıtlamaz. Buhar olup göğe mi karışır bilinmez, hayır almayacağım, daha uygun fiyata buldum filan dese yine kabuldür, hani bi miktar daha az küfürümü yer. Benim telefon numaramı tanıdığı için açmayan adamı başka numaradan aradın mı anında açıyor. Ondan sonra ehem öhöm, kem küm yok yanımda değildi, telefonum tamirdeydi. Bu kadar aymazlıkla yüzü kızarır mı bilmiyorum ama fırsatını yakaladın mı küfredeceksin abi. Böyle müşteriden velinimet olmaz. Ticaretin yüz karaları. Gidin kemeraltına, orda s.ksinler sizin gibileri.

Bunun gibi nice nice var da, hangi birine isyan edeceksin? Burada böyle blogda makara kukara yapıyoruz ama bunun harici anlarda ne tip şerefsizlerle uğraştığımızı görün diye yazdım bunları. GG’de uzun süredir satış yapan insanlar muhakkak duygularına tercüman olduğumu düşünecekler. Bi yerden sonra öyle kombolarla saldırıyorlar ki artık işin bereketi kalmış, kalmamış düşünmeden dümdüz kalaylarken buluyorsunuz kendinizi. GG yönetim departmanında olsam, buna benzer müşteri tiplerini başlıklara ayırıp, analiz eder, mesaj inceleme ekiplerine bu profilde gördükleri insan olduğunda isterse 5000 alışverişi olsun, sorgusuz sualsiz silmelerini emrederdim. Çünkü bu tip adamlar, sistemin kalitesini tahmin edilemeyek ölçüde bozuyorlar, asıl alışveriş yapmak isteyen temiz yürekli adamları pes ettirip siteden kaçırtıyorlar. Bi süre durursanız sizin de onlar gibi kaşarlanma ihtimaliniz var ama iyi yürekli bi insanın deformasyona uğraması demek nereden baksan 2 seneye tekabül eder, beklenemeyecek kadar uzun bir süre. Gerçek hayatta kimseye söz geçiremeyen bu pısırık tiplerin, insanlara sanal ortamda diş bileyerek zorluk çıkarmasını hiç bi şekilde kabul etmem. Zamanla illa ki iki taraftan biri safdışı kalacak, bakalım hangisi?

Yazı bittiğinde “Paul Gilbert – Let the Computer Decide” çalıyordu. Ayrıyetten bu mesajı konuyla alakalı olmak şartıyla yorumlayan kişilerden birisine Ericsson GH 337 göndereceğim kargosu benden olmak üzere, maksat nostalji olsun.

Vasat Blogging for Dummies

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Moron BloggerHerhangi bi yazı, okunacak veya yazılacak metin işine girmeden önce bakkala gidip, aynı şeyler olmasına rağmen kararsızlıktan ötürü 5 dakika rafa bakındıktan sonra hacı bakkalın sıkıldığını belli eden ayakta elinde torbaya alacağın çikolatayı koymak için hazır ol duruşunu farkedip apar topar istemediğim herhangi bir çikolatayı alıp, evde hiç dilimde bile eritmeden doğrudan gırtlağa fiskeliyorum. Bi de hesabını yaptım, yeni yazı yazmayalı yaklaşık 150 civarı çikolata yemişim, bunların büyük çoğunluğunu lezzeti uygun fiyata sunan yeşil sermaye Ülker çikolataları oluşturuyor. Gerçi yakınımdaki bakkal hacı bakkal olmasa, içinde Ülker yerine Nestle çikolataları görsem ilk ona sarılırım. Nestle Kit-Kat yapmış, Ülker Dido. Aynı zamanda Dido, kuzenimin evlenmeden önce belli periyotlarda uğradığı kerhane ev sahiplerindenmiş. Nam yapmış yani orada, Tepecik mahalinde. Nestle’nin cillop gibi Karamellisi var, Ülker’in Caramio’su. Bu çikolatalar bu şekilde birebir taklit edilirken muhtemelen orjinal konsept sahiplerine para dökülüyordur. Çünkü nereden baksanız Ülker, Nestle’nin elinden alabileceği Türkiye pazarının yarısını daha uygun fiyat ve daha bol hacı bakkal oranıyla yakalıyor.

150 küsür çikolata diyorum. Demek ki bişeyler yazmasam da okumuşum. Benim için okuma keyfi böyle ensesi kalın türünden bi hobi. Hani yerde gazete göreyim, üstünde önemli bi haber olsun, yemek sofrasına oturduğumda kirlenmesin diye masanın üstüne gazete örtmüş olsunlar, orda ekonomik parametre ıvır zıvır, ama önemli bişey yazsın. Kafamı diğer yana çevirir, sakince kalkar, elime çikolatamı alır, öyle okumaya başlarım. Çoğu kişi çikolatanın iştahı kaçırdığını sanıyor. Bilinçsiz, ya da çocuklarına durmadan para savurmak istemeyen eli sıkı ebeveynlerin safsatası olma ihtimali yüksek. Kendimden bilirim ki açlığımı fişeklemek için yemekten yarım saat önce çikolata namına bişeyler götürürüm. Gofreet demiyorum ama bakın. Şişirilmiş suntanın üstüne iki damla çikolata döküyorlar, o mideyi tıkar. Bisküvi hiç demiyorum. Tabi Türkiye’de çikolata dediğimizde genel olarak boğazdan aşağı atılan bütün tatlı besinlerin akla gelmesinin bi etkisi belki de çocuklara çikolata yedirilmemesi.

Bahar mı geldi, yoksa bahar gelmeden yaz mı geldi ben anlayamadım. Yani üniversiteler bahar şenlikleri yapmaya başlıyormuş, baharın geldiğini onlar müjdelemese ben mevsimi anlamayacam. Gençliği belli kavramlar dahilinde hareketlenmeye odaklamışlar. Adam bahar şenliği gelene kadar ruhunu zincire vuruyor. Güneşli havada bile depresyon halinde. Üniversite bahar şenliği yapınca dank ediyor. 3-5 tırt şarkıcının ülkemizde 1 haftada baharı getirmesi ilginç bi durum. Belki de doğa anne/madır neyçır dediğimiz şey ülkemizdeki Duman’ların, Mor ve Ötelerinin, Kargo’ların bütünüdür. Bunlar misyon sahibi adamlar, yıllar yılı iklim yaratmanın peşinde koşarlar. Hepsi ne için? Ekranda koskoca bi “Mission Accomplished” yazısı görüp muvaffakiyetin dibine vurmak için evelallah.

Duamla yaşadınız da bedduamla mı öleceksiniz sevgili okur? Gönlümde yeriniz yoksa ayakta da gidersiniz, ben sizi iyi bilirim. Hani mevsim benim şurda bi hafta yaptığım düzenli yazı etkinliğiyle geri kışa dönüp, bu konser konser gezen orman kaçkınlarını kış ortasında kıçı açıkta kalmış parya evladına çevirecekse hiç durmam, bilimsel ansiklopedi bile yazarım. Gavurların yeni ürettiği teoremleri Türkçe’ye çevirir, beğenmediklerimi altlarına “edit:” yazıp yeniden düzenlerim. Bi nevi remastered durumu. Remastered Science gibi. Amerika’yı yeniden keşfederim de o atlasın üstüne Rediscovered America yazarım ben, ne diyorsunuz siz hele hele.

Mevsimi tersine çevirip bahar vakti daldaşhak o konser, bu konser beleşçilik yapanları kış hüznüne boğmak için düzeni de hem ısıtan, hem soğutan klimaların çalışma prensibi gibi tersine çevirmek gerekiyor. O yüzden bugün belki de iğrenç bi blog yazısı yazmanın anatomisini, formülünü çıkaracağız. Vasatın altı 500 karakter salaklığıysa, biz 1000 karakter laf salaklığı yapacağız. 2. yıla doğru giderken belki de ilk defa blog üzerine bişeyler yazacam. Ama sanmayın ki böyle bi yazı yazarken herhangi bir tecrübeyi kullanıyorum. Çünkü tecrübe namına elde avuçta hiç bi halt yok. Hala Amerikanların “Fuckin Amateurs” dediği bir amatörlük halindeyim. Elim ne vakit WordPress panelinde “Yeni yazı” bütonuna gitse, içim kıyıl kıyıl, adeta abimin t.şakları gibi oluyor. Ayrıca “Yeter ülen, isyanım tüm vasat blogosfer cemiyetinedir.” gibi gaz bi durum da yok, kimin ne yaptığı bana göre her daim Kasımpaşa. Oturup vakit harcayayım demiş, ister kendini biraz ıkındırıp, yazar, geliştirir, ister sağdan soldan çorar, kopyalayıp yapıştırır blog ödülünü alır. Ama cidden şurda şu satırları yazarken aldığım manevi hazzı pek az tecrübe karşılayabilir. Şimdi manevi hazzı bi kenara bırakalım, yani şu ana kadarki iyi performansı Cannes Festivali’nde yarışacak bi performans gibi düşünün, hah birazdan vasat yazı denemelerine girişince ona da Hollywood performansı diyeceğiz. Efendime söyliyim nedir, biraz sansasyonel, biraz reklama dayalı olabilir. Bunun gibi şeyler. Bu arada kaç madde çıkar onu da bilmiyorum, aklımdan geldiğince yazayım.

1-)Bugünlerde” diyerek toplumumuzun sosyal yapısına değdirilmeden başlanan yazı, yazı değildir. Tespit insanının tillahıyız (gazete küpürlerindeki haberlerin). Orada istatistik görelim, bunu toplumun temel gerçeği kabul ederiz. Bu istatistikler bizim için her Şampiyonlar Ligi, Uefa Ligi, ya da derbi maçlarında takımlarımızın istatikleri gibi sabittir. “Galasaray, Trinidad Tobago takımlarına hiç yenilmedi” gibi bi istatistik İlker Yasin gibi bi denyonun ağzından dökülür maç öncesinde. Hiç kimse de Galatasaray hiç öyle bi ülkeden takımla oynamış mı diye sorgulamaz, anında zafer sarhoşluğu. Hadi onu geçtim, Trinidad Tobago takımıyla oynadığı 5 maçtan 5ini de öncede kazanmış olsa ne farkeder? Olay “Bugünlerde Galatasaray’ı hiçbir Trinindad Tobago takımı yenemiyor” kadara gider. Ya da “10 adet okulda yaptığımız araştırmalar sonucunda Türban kullanan öğrenci oranının 95% olduğunu gördük.” İyi b.k yedin, 10 tane İmam Hatip okuluna sor, değişmez kuralın olsun. Ben de abazanlar için 5 tane çıplaklar kampına giderim, sonra “Yaptığımız araştırmalara göre son zamanlarda gittiğimiz 5 plajdaki anadan üryan hatun oranı 100%” derim. Ayrıca “Son zamanlarda” da yaygın bir benzer kullanımıdır.

Örnek: Bugünlerde insanlarda bi gariplik var.Son zamanlarda o kadar garipler ki bazen ben kendimin garip olduğunu sanıyorum.

2-) Salgın gibi yayılan bazı kelime öbekleri var. 5-6 yazıda seyrekleştirip 1-2sine yaysan tabi ki anlarım, onlar da Türkçe kelime, candır, saygımız vardır. Ama her paragrafın, cümlenin içinde de “Yahu, zira, bir takım, keza” kullanılmaz ki. Yıllar boyu çünkü demişsin, şimdi iki kelimenden biri zira. Sucuklu yumurta yaparken bile kurduğun cümlenin ufaktan komik ve garip olacağını bile bile “Nerdeydi bunun içine dökeceğimiz yağ ya?” derken, şimdi içinde yağ geçmeyen cümlelerde bile yahu kullanıyorsun. Olmaz anam babam, olmaz.

Örnek: Yahu bende niye gariplik olsun ki?Yıllarca normalmişim ben.Yanında bulunduğum bir takım garip adamlar bile garipleştirememiş beni.Ne akl-ı evvellerle (Bu akl-ı evvel kelimesi de gerizekalının yerini aldı aynı şekilde.) takılmışım ben.Keza aynı şekilde (Ulan Hakkı Devrim gibi hissettim iyi mi.) onlar da benle takılırken normal olmadı.zira ne ben onu, ne o beni zorladı (Gadasını alırım böyle cümlenin)

3-) Film izlersin yer yer, kulağının pasını alsın diye müzik dinlersin. Amcamın kahvelerinden geçersin, soğuk soğuk rakıları içersin. Sonuçta biliyorsun, bu tür şeyler izlendiğinde, dinlendiğinde insanlarla paylaşılmadıktan sonra hiç bir güzelliği kalmıyor. Ama tek cümleyle anlatacağına da hiç anlatma be ciğerparem.

Örnek: Geçenlerde (Bu da eski zamanların istatisik kelimesidir, çok kritik) bu adamlar biraz düzelsin insan olsun diye bi film seçtim D&R‘dan (Bak şimdi illa elit bi kesime ait olduğunun sinyalini vermen gerek değil mi?) Filmi götürdüm eve gerçekten çok güzeldi.Film harikaydı.Mükemmeldi film.Ben böyle güzel film görmedim.Filmin adı Üzüm Piyazı’ydı.Sonra Boeing 737 diye bi grup keşfettim inanılmazdı çok güzel tınıları notaları vardı.

4-) Filmse kesinlikle “Kurgu harika” cümlesinden kaçınılmaz. Yenilenden, içilenden arttırılır da kullanılır o cümle.

Örnek: Film geldi de aklıma kurgu harikaydı be.

5-) Küfür etsen dozunu bilmezsin. Tamam, ben yer yer küfrediyorum ama herşeyin de bi yeri var. An geliyor, çok ciddi takılıyorum, an geliyor bi iki argo serpiştiriyorum. Ama bişey anlatmadan da argo kullandın mıydı, onu sokaktaki, çevrendeki adamlar da yapıyor, sana niye itibar etsin, eylesin?

Örnek: Film izlettim beğenmediler.Ben böyle adamların mına koyim azına s.çayım g.tüne çakayım.İnsanlar ne kadar g.t kafalı ben bunların ta g.tünü s.keyim.

6-) 5. maddedekileri bu insan tiplerine nazaran daha bi takdir ederim. Eşref saati, eşşek saati der, gençliğine, içindeki kinin yoğunluğuna veririm de “aq” nedir be arkadaş? Ediyorsan klavyede iki tuşa fazladan bas da insan gibi yaz. Kürt küfrü gibi garip bişey. Ondan sonra kimya dersinde elementin altında aq yazınca da kendi aralarında meczup gibi gülüşürler.

Örnek: Aqdumunun herifleri.Siz insan olmazsınız aq aq aq aq aq aq size.

7-) İnsanlar beni anlamıyor, hayvanlar beni dinlemiyor, çok yalnızım, çok efkarlıyım triplerine girmek elzemdir. Okurların zaten bi ton derdi var, dertler derya olmuş, bi de kim oturup derdinle uğraşır bilinmez. Sadece kendin için yazıyor olabilirsin ama “İnsanlar beni anlamıyor” dediğinde kimse gelip de sana şevkat vermez, ya da pışpış bekliyorsan boşuna. İnsanlar seni anlamıyorsa ya ömrünü seni anlayan birini bulmak için harcarsın, veyahut biraz daha anlaşılabilir olmak için uyumluluk sürecine girersin.

Örnek: bu adamlar benim ne yapmak istediğimi anlamıyorlar.Bunlar kesinlikle dünyanın en gerizekalı insanları.dünyadaki ben hariç herkes gerizekalı hatta. beni anlayacak biri olduğunu sanmıyorum. Eşşiz zekamla birlikte burada ölmeyi bekler şekilde yalnızım. (Komiser Şekspir’in meşhur repliği kaçar mı? Kaçmaz.) çok yalnızım be Atam çok yalnızım be Atam.

8~) Biraz önce yalnızlıktan isyan eden adam 2 cümle sonra dünyanın en kazanova adamı biter okurun gözünde. İlla tribünlere oynar yani. Biri Hakkımda kısmına yorum yazmıştı 1-2 ay evvel. “Blog sayesinde iyi kız tavlıyorsundur haa” diyordu. Bakarsanız, hala duruyor orda. Kavramları karıştırıyoruz, çok tehlikeli biçimde. Çok yanlış yerlere çok zıt anlamlar yüklüyoruz. İnternet burası, akıllı olan bloglarda okuduğuna inanmaz. Kendisini hayal dünyasına itenlerse saat başı sevgili değiştirirler her yazılarında.

Örnek: Ben de sinirlendim.aqrum böyle adamların dedim. Tuğçe‘yi aradım.Evdeymiş gel bi kahvemi iç dedi.Gittim biraz onu yedim.sonra Gizem aradı beni arzuluyormuş. Onun kahvesini içmeden olmazdı gittim içtim tabi.gece boyu ful seks.

9-) Hadi iyisin sevgili vasat yazı örneği. Normalde virgüle noktaya dikkat edilmez de, yer yer hatalarla bıraksam da çoğu noktandaki hataları istemsiz düzelttim, şimdi farkına vardım. Cümlelere bile ufak harfle başlanıyorken hangi hatadan başlayıp, hangisine örnek vereyim, gözüm korktu, gönlüm ürktü.

10-) Kimileri basit yaşam hikayesini, kullandığı kelimelerle, anlatım şekliyle Hugh Heffner malikanesi heyecanına taşırken, hayatı aksiyonlarla dolu birinin de kelime haznesinin, bilgi birikiminin zayıflığı, hikayeyi en fazla Marlon Brando’nun mezardaki yaşamı kadar heyecanlı kılar. Ahiret hayatı demiyorum ama, orda yine bi işler çevirir o çünkü. Bildiğin mezar içindeki uyku halinin hareketliği.

Örnek: Gece boyu karılara (Karı değil hayvan) iyi para gitti.bankadan para çekeyim dedim.çekerken 10 tane silahlı soyguncu girdi. İçeriden 5 kişiyi esir aldı, 9 kişiyi öldürdü.eve sağ salim geldim. (Haber sunuyo sanki, ayrıntılara girmeden, heyecanı yansıtmadan. Anlatırken soğuk kanlı anlatıyor da, dediği tabi doğruysa orada görsen belki de aralarındaki en tırsakisi, vurmasınlar diye soyguncuların kıçını bile yalamış olabilir, o derece.)

11-) Yeminliymiş gibi internetten bişeyler keşfetmekten ölesiye kaçar. Haberler maya fermantasyonuyla şişip şişip bayatladıktan sonra daha yeni görmüştür. Hiç bilmez de o video/haber internette ne kadar meşhur, ne kadar modası geçmiş. Bi de bilip de bilmezden geleni var tabi. Kar amaçlı çalışmalar onlar. Yazı altına “Mal Fenerli“, “Avrupa Yakası Kıbrıs Şiveli Nadir” türünde ya da popülerliğinde, siteye giren herkesin önceden izlediğini bildiği videoları koyup, site açılış süresinde şişkinlik yaratır. Koyduğu şeylerin altına “gülmekten yarılacaksınız”, “puahahahaah çok komiiiiq” yazmadan olmaz tabi.

Örnek: Soygunu boşverin de (Ne kadar soğukkanlı koçum benim, soygun umrunda değil) geçen mal fenerli videosunu izledim puahahahahaah gülmekten yarıldım.sizinde yarılacağınıza eminim (Pavlov’un köpeği hesabı, okuru gülmeye şartlandırıyor. Öyle dedin miydi fok katliamını bile izlerken kahkahadan yarılırız, aferin sana.) çok komiiiiiiq yaa izleyin (Kelimedeki “i” sayısı artınca komiklik reaksiyonumuz da artar.)

12-) Bu kurallar gibi onlarcası var, lakin bunlar benim gözüme, zihnimin çeperlerine ilk çarpanlar. Bu kadarı bile bi yazıyı, yazıyı okuyanları katledip, internette yersiz data, cicabayt şişkinliği yaparken, bütün taktikleri verip, insanları intihar ettiren yazılar sınıfına meyletmeye lüzum yok. Zati daha kötüsüne dayanabilecek bi bünyem yok, o yüzden benim parnaklarımdan ruh sağlığımı bozmadan çıkabilir mi bilmiyorum. Giriş, gelişme, sonuç bölümleri tam Allahlıktır. Sen sağ, ben selamet. Kargoda gönderdiği mal ucuza gelsin diye tek parça yapıp eşya gönderiyo sanki. Tek paragrafta biter yazı. Anlattığı hikayenin de gelişmeye mi, girişe mi, sonuca mı mensup olduğunu anlayamazsınız. Apayrı bi form. Tek parça halinde hazmedilmesi olanaksız bi hal alıyor.

Bugünlerde insanlarda bi gariplik var.Son zamanlarda o kadar garipler ki, bazen ben kendimin garip olduğunu sanıyorum.Yahu bende niye gariplik olsun ki?Yıllarca normalmişim ben. Yanında bulunduğum bir takım garip adamlar bile garipleştirememiş beni. Ne akl-ı evvellerle takılmışım ben.Keza aynı şekilde onlar da benle takılırken normal olmadı.Zira ne ben onu, ne o beni zorladı. Geçenlerde bu adamlar biraz düzelsin,insan olsun diye bi film seçtim D&R’dan filmi götürdüm eve, gerçekten çok güzeldi.Film harikaydı. Mükemmeldi film. Ben böyle güzel film görmedim. Filmin adı Üzüm Piyazı’ydı.Sonra Boeing 737 diye bi grup keşfettim inanılmazdı çok güzel tınıları notaları vardı.Film geldi de aklıma, kurgu harikaydı be.Film izlettim beğenmediler. Ben böyle adamların mına koyim, ağzına s.çayım, g.tüne çakayım.İnsanlar ne kadar g.t kafalı ben bunların ta g.tünü s.keyim.Aqdumunun herifleri.Siz insan olmazsınız aq aq aq aq aq aq size.Bu adamlar benim ne yapmak istediğimi anlamıyorlar. Bunlar kesinlikle dünyanın en gerizekalı insanları. Dünyadaki ben hariç herkes gerizekalı hatta. Beni anlayacak biri olduğunu sanmıyorum.Eşşiz zekamla birlikte, burada ölmeyi bekler şekilde yalnızım.Çok yalnızım be Atam, çok yalnızım be Atam.Ben de sinirlendim. Aqrum böyle adamların dedim. Tuğçe’yi aradım. Evdeymiş, gel bi kahvemi iç dedi. Gittim biraz onu yedim. Sonra Gizem aradı beni arzuluyormuş. Onun kahvesini içmeden olmazdı gittim içtim tabi.Gece boyu ful seks.Gece boyu karılara iyi para gitti. Bankadan para çekeyim dedim. Çekerken 10 tane silahlı soyguncu girdi. İçeriden 5 kişiyi esir aldı, 9 kişiyi öldürdü.Eve sağ salim geldim.Soygunu boşverin de geçen mal fenerli videosunu izledim puahahahahaah gülmekten yarıldım. Sizinde yarılacağınıza eminim.çok komiiiiiiq yaa izleyin.

Ölmem mi, beni taşlara vurun, tabuta kanım sürün. Aynı tabut içinde kardaşıma götürün.

Yazı bittiğinde “Ozzy Osbourne Feat. Therapy? – Iron Man” çalıyordu. Mükemmel şarkı süper inanılmaz şarkı kurgusu notaları harika tınıları manyak.

Serbest Porno Film İsim Uyarlamaları

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Aziz Nesin ne demişti efendim, hatırlayalım bi “Previously on Lost” şeklinde: “Türkiye’nin yüzde 60′ı sinefildir“. Havayı koklayan türden bi adamdı rahmetli. Bu oranı bakkal hesabına vurursak, 3 aşağı 5 yukarı, sokakta gördüğümüz her iki adamdan biri sinefil oluyor. Yani sinemaya karşı bi hassasiyeti var. Peki bir sinefilin özelliklerini yüzeysel bir şekilde sayarsak neler çıkar? Aşırı sinema sevgisi, kötü filmlere nefret, karmaşık senaryo aşkı, kült film arayışları, herkesin izleyemediği, bulamadığı daha derinlerdeki filmleri izlemek. Uydurmuyorum, sokağımızdaki insanların yüzde 50′si umursuyor bunu.

Mesela bu kültçü kesim asla ve asla pornonun konusuzunu izlemez. Konusuz dediklerimizde bildiğiniz üzre “Giriş, gelişme, sonuç” bölümlerinden ziyade yalnızca “Giriş” bölümü vardır. Sinema sektörünü sekteye uğratan, film mezarlığına çeviren bu yapımları takip eden yüzde 40′lık kitleyi yadırgayamayız ama. Bu insanların sinema aşkı, zayıf kalan olay hikayesi yapısı üzerine kuruludur. Milyon dolarların yatırıldığı, lakin senaryosu beş para etmez Hollywood aksiyonları gibi, çekimleriyle bi şekilde kotarırlar olayı. Bir de konulular vardır ki, işte sokağımızdaki yüzde 60′lık kesimi “Derin” hikaye yapısı itibariyle alır götürür.

Porno filmler bildiğiniz üzere kısıtlı bütçe ve kısıtlı eleman (Genelde 1 erkek 1 kadın veya 2 erkek 1 kadın) sayılarıyla çekilen, sadece “Konulu” olanları sanatsal filmlerdir. Lakin insanların aşırı ilgisine karşın, korsana gösterilen rağbet sebebiyle çok da gelir elde edemezler. Bu sebepten ötürü de Hollywood’daki filmlerde olduğu gibi yüzlerce kişilik senarist ekipleri çalıştırılamaz. Nasıl ki Goethe’nin Faust’u, Japonların yüzlerce filmi Hollywood tarafından alınıp defalarca uyarlandıysa, porno sektörünün de serbest uyarlamaya hakkı olduğunu düşünüyorum. Zaten bildiğiniz üzere, hikaye temellerini sabit tutsanız dahi, anlatım tarzını değiştirdiğinizde ortaya bambaşka tarzda filmler çıkabilir.

Her ne kadar Vivid gibi sektörün tekelleri bir şekilde senaryosunu üretebilse de, merdiven altı diye tabir edebileceğimiz bağımsız porno yönetmenlerinin gücü yetmez. Sinema tarihinde oldukça büyük izler bırakan filmleri seçerler ve yedinci sanat kılıfında bambaşka bir anlatıma bürürler. Zaten düşündüğünüz vakit Fight Club gibi çok geniş spektrumlu filmlerin senaryosunun ufak bir dokunuşla bile yepyeni seyirlikler yaratabileceğini farkedersiniz.

Kısık bütçeyle, özgün porno uyarlamaları tamamlandıktan sonra, sıra önceden belirlenmiş isime gelir. Ki bunlar genellikle kelime oyunlu isimlerdir. Yani serbest uyarlamaya tabi tuttuğunuz filmin adını bir şekilde hatırlatmalı ki, bu şekilde müdavimler aradıklarına daha kolay ulaşabilsin. Fight Club demiştik örneğin, bu filmi iki şekilde uyarlayabiliriz; Fag Club ya da Fuck Club. Bu durumda farkettiğiniz üzere isimlerden bir nevi cinsel tercihler farkedilebiliyor. E haliyle, 1 erkek ve 1 kadının oynadığı sanatsal bir filme Fag Club adını vermek garip kaçacaktır. Bu yüzden yazmadan önce başlığını atıp, ondan sonra başlığa göre yazanlar gibi düşünür bir porno yönetmeni. Fag Club filmine kuracağımız ortam gayet bellidir: Nonoşlardan kurulu bir Underground kulüpte, cinsel isteklerini tatmin edemeyen erkekler, eline geçeni tutar ve uzunca bi süre raylı sistemden geçirir. Filmimizi tamamlayıcı olarak bir adet can alıcı replik de gerekmektedir haliyle: “Bugün nonoş kulübündeki ilk günün, o zaman vuruşacaksın!” Tabi ki ben bir porno yönetmeni olsam, izleyici kitlemi sadece gaylerle sınırlandırıp, daha düşük gelire fit olmam. Büyüğüyle küçüğüyle herkesin izleyebileceği bir aile pornosu olmalı.

Uzun bir arayış sonunda siz sinefillerin arşivini tamamlatmak ve ufkunu genişletmek amacıyla porno türündeki serbest uyarlamaların en güzel ve en yaratıcı isimlilerini derledim ve kısa kısa da olsa kritiklerini yazdım. Özellikle günümüzde güzel senaryoların uyarlanmadığını düşünürsek bu konudaki açlığınıza ilaç gibi gelecektir.

Schneider’s Lust (Schindler’s List) : Ağır sanayide Almanlar tarafından bedavaya zorla çalıştırılan, hatta ismi bile zorla Alman ismi yapılan Yahudi terzi Schneider, günün birinde yanına yaklaşan bayan Alman subayı farkeder ve öldürülen yığınla Yahudi’nin acısını çıkarır. Bayan subay da gidişattan ötürü durumdan oldukça memnundur.

A Cockwork Orange (A Clockwork Orange) : Alex ve ona imam osurduğunda zıçan cemaat gibi bir bağlılıkla eşlik eden yanındaki 2-3 zibidi sokaklardaki masum insanlara korku salmaktadır. Bir gün pabuç pahalı gelir ve dev yarasa bir adam bunları 6 adet hemşirenin eline teslim eder. Pavlov’un şartlı reflekslendirme tedavisi sonucu mottoları savaşmaktan, sevişmeye kayan bu zibidiler film bitene kadar 6 hemşireyle bir etkileşime girerler.

Sex Files (X Files) : Yıl 2056. Dünya uzaylıların işgaline uğramıştır. Yalnız bu uzaylılar bizim bildiğimiz koca kafalı, geniş ve kısa gövdeli uzaylı tasvirine uzaktan yakından benzememektedir. Hatta hepsi, firesiz şuh kadınlar ve kaslı erkeklerdir. Dünyadan tek istedikleri de…

Shaving Private Ryan (Saving Private Ryan) : Aşırı kıldan muzdarip Er Ryan’ın çüksel bölgesi 1 saat içinde tıraşlanmazsa, kılların çektiği enerji sebebiyle hayatını kaybedecektir. İşte o an çadırdan içeri bir cesur Jenna Jameson kılıklı asker girer ve tıraşın akabinde olaylar gelişir.

Whore of the Rings (Lord of the Rings) : Silvia çoğu kadın gibi yüzük, mücevherat vb. düşkünüdür. Lakin bu kadının farkı, mevzubahis yüzük için yapmayacağı şey olmamasıdır. Evliliğin sembolü yüzük için evliliği ayakta tutan bütün ahlaki değerleri hiçe saçan Silvia’nın yüzüğe ulaşırken kendisini adeta bir fahişeye çeviren bu ibretli maceraya tanık oluyoruz.

V for Vagina (V for Vendetta) : İşte karşınızda tam anlamıyla düşük bütçeli bir B filmi klasiği. Rodriguez’in tabanca montajlı ayağından esinlenen yönetmenimiz, adeta kötülerin düşmanı, kurşun saçan, ölüm makinesi bir vajina yaratır. Yönetime tam anlamıyla el koydukları son sahnede çoğalan vajinalar meydanda vücutların temas etmesiyle farklı hislere kapılırlar ve olaylar gelişir.

Batman in Robin (Batman and Robin) : Seyircileri her anında hop oturtturup, hop kaldırtacak türden bir aksiyon. İzleyici kitlesinin yalnızca gayler olması sebebiyle düşük hasılat yapmasına rağmen kült olma potansiyeline sahiptir. Batman’in oğlanlara ve üstüne üstlük erkeklere karşı aşırı ilgisi vardır. Bir aksiyon anında Robin’in çatıdan düştüğünü görür. Düşmek üzereyken havada kapar ve sıkıca sarılır. O an Robin’in de kendinden büyükçe erkeklere ilgi duyduğunu farkeden Batman, atraksiyona girmekte çok da gecikmez.

I Know Who You Did Last Summer (I Know What You Did Last Summer) : Senaryo biraz daha kuvvetli ve yönetmenin çekim planları biraz daha derinlemesine ve kuvvetli olsa, klasikler arasına girebilecek türden bir film. Ama hikaye yapısı ve oyuncuların üstün performansları sebebiyle izlenebilir. Aslan kürekli Richard dünya çapında tanınan, itibar duyulan bir ailenin çocuğudur. Bir gün kimseciklerden habersiz 19′luk çıtır Angelina’ya tecavüz ettiğini sansa da, aslında onun bu montajına karşı şantaj yapacak bir gizli adam vardır. Aslan kürekli Richard’ımız işte o adamı bulana kadar çok canlar yakar çook.

How I Get Your Mother (How I Met Your Mother) : Hayatı günübirlik ve peşisıra gece ilişkilerinden ibaret olan Teddy Bear’ın bir gün bu ilişkilerden tiksinip tek eşliliğe geçeceğini söyleyeceğimi sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Yaşlanmış Teddy Bear 2060 yılında arkadaşına annesiyle nasıl da şehvetli bir etkileşime girdiğini anlatır. Arkadaşı ise gayet olgunca karşılar, sadece tercihlerinden dolayı Teddy Bear hırpalanacaktır bu sefer.

Chitty Chitty Gang Bang (Chitty Chitty Bang Bang) : Yeryüzünden insan düdükleme rutininden sıkılmış olan Johnny, bir gün arabasının uçtuğunu farkeder ve bunu farkettiği an yaptığı ilk şey, arabanın içine 2-3 hatun doldurup İstanbul Boğazı semalarında fantezi yapmak olmuştur. Bir süre sonra bundan da sıkılan Johnny’nin dramına tanık oluruz filmin 2. yarısında.

Edward Penishands (Edward Scissorhands) : Gerizekalı ve gay bir bilim adamı tarafından kendini tamin etme amaçlı üretilmiş bu ucube, bir gün makyaj malzemesi satıcısı bir kadın tarafından bulunur. İlk başta ellerinin sadece penis olmasından korkan kadın, bu adamın mahalledeki azgın kadınları frenleyeceğini ve paraları cukka yapacağını düşündüğü için mahallesine götürür. Bu konuda gerçekten de maharetlidir Edward. Film boyunca maharetlerini izler dururuz.

Bang of Brothers (Band of Brothers) : “İnsan insanı sker mi?” sorusuna imgesel irdelemeler yapan bir klasik. Lakin bu soruyu “Kardeş kardeşi sker mi?” sorusu üzerinden yöneltiyorlar. Epey acı verici bir durumdur ki, metaforik anlamda tüm bunlara tanık oluyoruz. İzlerken gözyaşlarınız sel olacak.

Meet the Fuckers (Meet the Fockers) : Tam anlamıyla bir “Anasını sen al, kızını da ben” filmi. Tabi durumun daha ileriye taşındığını söylesem pek de şaşıracağınızı sanmıyorum. İki köklü aile, geliniyle, kaynanasıyla aynı evde birbirlerini severler de severler.

Fantastic Whores (Fantastic Four) : Cinsel açıdan özel güçlerle donatılmış 4 adet mutant adeta 900′lü hatlar gibi kendilerini şehrin cinsel tatminsizliğini çözmeye adamışlardır. Nerede bir tatminsizlik mevcutsa orada biterler. Diğer 3 adam normal tatminsizlik durumunda gitse de, “Kaya Adam” yalnızca Rolling Stones gibi “I Can’t Get No Satisfaction” diye haykıranların göz bebeğidir. Tatmin olmuş bir şehir düşünün, kimse kimseyi eften püften sebeplerden bıçaklamıyor. En iyi suçla savaşma yöntemi bu olurdu sanırım.

White Man Can’t Hump (White Man Can’t Jump) : Tam anlamıyla bir azim öyküsü. Beyaz destekçisi, hafiften ırkçı yönetmenin cinsellikte zenci hegemonyasını kırmak üzere yaptığı bir film. Arkadaşı zenci Johnson’ın tuttuğunu devirmesinden ötürü hep bi eziklik hisseden, tatminkar olamayan beyaz Tom, bir gün kondüsyon çalışmalarına başlar ve “Johnson birse ben iki götürüyorum uleeen!” durumuna getirir olayı.

Lust Tango in Paris (Last Tango in Paris) : Öyle filmler vardır ki, esinlendiği filmden bile daha iyi iş çıkarır. İşte bu film de onlar
dan. Orjinalindeki cinselliğin dozunu ve kullanım şeklini beğenmeyen usta yönetmen Van Damage, “Şehvet öyle değil, böyle olur der” ve kahramanlarımız film boyunca cinselliği irdelemek adına birbirlerini irdelerler kutu gibi bi odada. Adeta tavşanlar gibi durmaksızın irdelerler.

Tits a Wonderful Life (It’s a Wonderful Life) : Tek amacı bulunduğu kasabadan uzaklaşıp, sadece dünyayı keşfetmek olan Corc, kardeşinin zoruyla gittiği baloda bir bayanla ilk temaslarını yaşar ve adeta bağımlılık yaratır. Kendini sürekli birilerine yumulurken bulan Corc, bir gün kasabada hiç yumulacak bir kadın bulmadığını farkedince intihar etmeye kalkar. Sonra ilahi müdahaleyle birlikte sokağa çıktığında, aslında her kadınla bir kere yapmaması gerektiğini farkeder.

From Lust Till Dawn (From Dust Till Dawn) : Zombie slasher türünün, pornodaki teen slashera uyarlanmış hali. Girdiği bir gece kulübünde bir kadının ayağından şarap içtiği an azgınlığını körükleyemeyen Tarantor o azgınlıkla birlikte tüm gece kulübündekilerin üstünden gelebileceğini söyler. Yalnız Tarantor’un tadına bir bakan bi daha istemektedir. Bu sebepten ötürü Tarator işini gördüklerini, bir daha istemesin diye öldürür ve iflahı kesilse de hepsinin icabına bakar. Ortalık da bayağı leş kokmuştur hani.

Bir sinefil için tabi ki izleyeceği filmler hiçbir zaman bitmez. Ama diğer filmlere geçmeden önce ilk olarak bu klasikleri izlemenizi, daha sonra da daha spesifik zevklere hitap eden Blair Bitch Project, Nirvanal, Reservoir Cocks, Black Hawk Up, Pump Friction, The Empire Stikes From the Back, The Italian Blowjob, Breakfast on Tiffany, The Sexorcist, Cream Theater, One Blew Over the Cuckoo’s Breast, Fun With Jane’s Dick, Lock Cock and Two Smoking Bimbos ve 2001 : Big Bust Odyysey isimli filmleri izlemenizi öneririm. Zaten siz o filmleri izleyip filmografinizi geliştirene kadar ben bu filmler hakkında da topluca bir kritik yapmayı düşünüyorum. Unutmayın, filmler bilinçsiz izlendiği zaman katkısından çok zararı dokunur.

Yazı bittiğinde “Joe Satriani – Andalusia” çalıyordu.

Osurma – Yellenme Çeşitleri

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Şu klimanın başında ferah ferah osurduğumda kokusu yok olan, güzelim Pazar gününde düşündüm, herhalde insanlığın başından beri tatbik edilen ve en az evrime uğrayan şeylerden biri osuruk. Tabi ki sesi ve tipi değişmemiş midir? Değişmiştir. Eski tarihlerde canlının yediği besine göre şekillenen bağırsak yapısı, osuruğun da çıktığı yolların engebesini, aerodinamisini değiştirdiğinden osuruk da değişir tabi. Ama insanoğlunun, mağara adamının en çok ısındığı hareketlerden biri olduğuna eminim. Küçüğü büyüğü, kadını erkeği, bütün canlılar yellenirken aşırı derecede zevk almıştır. Ama benim tahminime göre kendi gölgesinden korkan bu mağara adamları ilk osuruklarda zevk almasına rağmen, hafif korkuya kapılmış olabilirler. Zira öyle bir teknolojiyle ve literatürle osura osura bir insanın bir süre sonra içindeki bütün havayı boşaltıp, ölebileceğini düşünmüş olabilirler.

Günümüze geldiğimizde hala değişen pek bişey yok. İlkelliğini aynı şekilde korumakta bu güzel hareket. İnsanlar yaptığında yine aşırı derecede rahatlıyor. Belki aşırı derecede homini gırtlak götürülen akşam yemeğinin akabinde, belki de vücudun fizyolojisi bozulduğunda bağırsaklardan gelen hareketlilikte. Lakin günümüzde bazı ortamlarda ve bazı insanların arasında tabulaşmış bir harekettir. Her ne kadar bu işin zangırdatma tekniği evin büyüklerinden öğrenilse de, küçük çocuk büyüdüğünde ebeveynlerin yanında osurmaz, osuramaz. Geleneksel aile yapımızın gerekliliğidir bu. Ama akrabalar arasında gece vakitlerinde yer yer osuruk yarışlarına şahit olabilirsiniz. Aşık atışması şeklinde, iki kişi sırayla osurur. Yanlarında sayaç mahiyetinde 1 ya da 2 kişi de bunları sayar. En fazlasını çeken onurunu kazanmıştır. İşte görüldüğü üzere isterseniz Asimo‘yu icat edecek kadar zeki bi adam olun, ama bu denli ilkel bişeye de kayıtsız kalamazsınız.

İlişkilerde de son derece önemlidir. Bir gence sorduğunuzda “Omzumu yaslayabileceğim biri olsun yeter” tarzı cevap alırsınız. Tabi ki bu buzdağının görünen kısmı. Alt kısmı da hesaba kattığımızda ortaya “Omzumu rahatça yaslarken, yanında rahatça zangır zangır osuracağım bir kişi” şeklinde sevgili tanımı çıkar. Bu iki kişi ilişkisinin gidişatı açısından çok önemlidir. Hatun kişinin rahatça osurması tercih sebebidir. Lakin o özellik bulunmamışsa, birkaç buluşmada hatunun vereceği tepki üzerine yoklama çekilir. Her buluşmada osuruğun ses tonu – bası kalınlaştırılır. Bu şekilde kız bu durumu yadırgamıyorsa dünyada ondan güzeli yoktur. Görüldüğü üzere eş seçimlerinde dahi hala ilkel iç güdülerimiz korunmaktadır.

İnsanların rahatlama ve kendini ifade etme biçimi olarak da tanımlayabileceğimiz yellenme eylemini, aklımda kaldığı kadarıyla birkaç maddede sunmak istedim. Zira bu hareketlerde süreklilik ve çeşitlilik de çok önemlidir. Bir şehire gitmenin pek çok yolu vardır, engebeli, kolay, çiçeklerle dolu. İşte osurma anında uyguladığımız gidiş yolu da tıpkı bu yollara benzer.

1-) Sesli Osuruklar: Yarışların, uzayıp bitmeyen gece muhabbetlerinin, kısacası samimiyetin osuruğudur. Kafalar 1500′e vurduğunda çıkan borazanın sesi bile farkedilmez olur, hatta belli bi vakitten sonra osurmayanın dövüldüğü görülmüştür.

a-) Sesli – Kokusuz: “Burnumda kekremsi bi koku kalacağına, 1 saniyelik ses duyarım daha iyi” diyenlerin vazgeçilmezidir. Ülkemizin yaklaşık olarak yüzde 80′inin sempatisini kazanmıştır. İnsanlar birbirine karşı sevgi ve saygı içindeyse genelde old school diye rahatlıkla tabir edebileceğimiz bu yöntemden vazgeçmezler. İnsanı sürekli bu tipe alıştırmak çok kötüdür. Çünkü uzun vakitten sonra pıslattığınızda aldattığınızı düşünüp sizi terkederler. Anlayacağınız üzere bu tip berbere gidip “Her zamankinden olsun hacı” diyenlerindir. Can yakmaz.

b-) Sesli – Kokulu: Şahsımın da üzerine ihtisas yaptığı, tam anlamıyla evlere şenlik bir rahatlama biçimidir. “İçinde ne varsa dök be abi, rahatla.” diyenleri pişman ettirir. Kapı, pencere açtırır. Hem arabaların alarmlarını harekete geçirir, hem de sokaktaki kediler, köpekler olmak üzere bütün canlıları telef eder. Bir polis “Neye benziyordu yavrum?” diye sorduğunda, çürümüş yumurta biçimi seçilir genelde. Ne kadar samimi olursanız olun, nerede olursanız olun, o bulunduğunuz ortama bir daha alınmamanız yüksek olasılık ihtiva etmektedir.

c-) Miles Davis Tipi: İşte kulağa en ahenkli, en dolu dolu gelen hareket budur. Harbiden de çok güzel herekettir. Osurana “Allah’ına kurban!” dedirttirir acayip bi istekle. Tıpkı bir trompet kullanımına benzer. Kıç deliğini belli noktalarda kastırıp, belli noktalarda açmak gerekir, osuruk bitene kadar sürekli devam ettirilir ve mükemmel bir Miles Davis solosu kadar kaliteli bir eser çıkar ortaya.

d-) İsim telaffuzlu: Bu adamlar kıçını konuşturmakla nam salmışlardır. Hemen hemen bütün insanlara kıçlarıyla hitap ederler. Çoğu zaman sokakta dalgasını avuçlayarak dolaşan insanın kullandığı Türkçe’den daha da anlaşılırdır. En yaygın kullanım kalın ses tonunda “Apturrahman”, ince ses tonunda “Yusuf”tur.

e-) Rekor denemeli: İşte bu olay yıllarca yaşanan tecrübelerin akabinde yapılabilir ancak. Gaz geldiği anda kişi kendini heyecan yapmadan ayağa kaldırır. İki elini kütürdetir ve k.ç deliğini bir aç, bir kapa şeklinde devinimlere tabi tutarak osuruk serisine başlar. 20 – 30, gittiği yere kadar gider, bir o kadar da acıtır k.çınızı. Antrenmansız kesinlikle denenmemelidir. Yapmayı düşünen gençler 2, 3, 5 şeklinde yavaştan yavaştan arttırarak gitmelidir.

2-) Sessiz osuruklar: Nükleer savaşlar gibi sinsice, aniden sızar aranıza. Patladıktan sonra yapacak hiçbir şey kalmaz ne yazık ki. Optimist bir kişi olarak pozitif olarak elle tutulabilir hiçbir yanını bulamazsınız. Karı – koca arasındaki tutkuyu bitirir, lakin hiç kimsenin birbirini tanımadığı kalabalık ortamların vazgeçilmezidir.

a-) Sessiz – kokusuz: Literatürde böyle osuran birine henüz ulaşılamadı. Varsa bizzat g.tünü öpecem. Suya sabuna dokunmadan, ne de güzel olurdu. Tabi ben öyle osurmak istemem, s
adece karşı tarafın değil de, sadece kendimin ortalığı kokutmasını isterim.

b-) Sessiz – kokulu: Akraba ziyaretlerinde ve evlere servis misafir ziyaretlerinde tam anlamıyla işkencedir. Ani bir baskın anında insanın ne yapacağını bilemediği, alnından soğuk terler boşaldığı, teyzenin muhabbete esir etmesi sebebiyle bulunulan yerden kalkılamamasıyla ortaya çıkar genelde. 2 adet yumurta tepkimeyi hızlandırmıştır. O anda insanın yardımına yetişebilecek tek şey, koltuğun kaplamasını oluşturan, gözle görülemeyecek hava boşluğudur. Kıç iyice koltukla bütünleştirilerek taksit taksit osurulur içine. Kalkan görevi gören koltuk kokuyu 95% oranında azaltır.

c-) Disko – bar osuruğu: İçkilerin, özellikle osurtucu etkisi İsveçli bilim adamları tarafından kanıtlanmış biraların su gibi akıp gittiği bu ortamlarda dans pistinde kimsenin kimseyi tanımamasının ve içkinin verdiği bir rahatlık vardır. Bu yüzden sessizce kokulu bir şekilde kim salarsa salsın, sonsuza değin kimden geldiği farkedilemeyecektir. (bkz. Diskoda osurulan, diskoda kalır)

d-) Açık hava osuruğu: Osuruklar arasında, ikincil kişileri göz önünde bulundurarak baktığımızda, en zararsızlardan biridir. Şayet yanınızdaki adamın k.çının dibinde yürüyen bi yerden bitme değilseniz, kokudan etkilenme olasılığınız yüzde 0′dır. Sıcak gaz olduğu için doğrudan atmosfere doğru yükselir, kaybolur. Bu sebepten insanlar her hafta biriktirdikleri gazları atmak sebebiyle alışveriş bahanesiyle sokaklara, deniz kenarlarına yönelirler. Efil efil de osururlar. (bkz. Evini kokutmak istemeyenlerin osuruğu)

3-) Osururken altına s.çanlar: Özellikle kardeşimin genelde ishal zamanlarında yaparken tatbik ettiği türdür. 2 saatlik bir Cem Yılmaz gösterisi, ufacık bir anın içine sığdırılmış gibidir, o denli yüksek bir kahkaha etkisi yapar. Böyle bir ana denk gelenlerin cennetlik olduğu söylenir.

a-) İshalken osurmaya çalışıp altına s.çanlar: Analarımız babalarımız yıllarca öğütlemişlerdir bizlere: “Çocuğum ıslak mermere oturma”, “Çocuğum banyodan çıkınca ıslak ıslak klima altına girme”, “Çocuğum terledikten sonra soğuk su içme”, “Çocuğum o kadar baklavayı götürdükten sonra üzerine su içme” diye. Tabi biz eşşek sıpaları dinler miyiz? Dinlemeyiz. Tam bir gaz gelmesi anında 1-e maddesine yönelmememizle birlikte sessizliğin içinde tiz bir ses duymamız, işlerin yolunda gitmediğiniz bir göstergesidir adeta. Evet Cafer s.çmıştır, altına bez getirdir. Hemi de sulu sulu s.çmıştır.

b-) Kabızken osuracam diye g.tten pörtletenler: Bu anı tecrübe edenler her ne kadar durumu çaktırmasa da, hafiften huzursuz davranışlarıyla ve ” Otursana abi” dediğinizde koltuğa otumamalarıyla kendilerini ele verirler. Bolcana silme göbek yenilmiş bir akşam yemeğinin akabinde, Playstation 3′e dalmışken s.çmayı unutan kurbanımız, osuruğu geldiğinde ayağa kalkar, yine 1-e isimli en çok kullanılan maddemize yönelir ve o anda biz farketmesek de elmanın içinden fırlayan kurtçuk gibi ucundan pörtler b.k. O şekilde kalır, yarısı içeride, yarısı dışarıda. Bunu farketmek çok da zor değildir, çok kısa süreli bir tıslama gelir ve b.kun yarısı dışarıda kaldığı için normal sessiz osuruğa göre çok daha öldürücü bir koku yayar.

Evet sevgili okurlar, aklıma geldiği kadarıyla en bilinen maddeler bunlar. Hepsi farklı bir heyecan, hepsi farklı bir tepkime koysa da sonuç ve tatbik amacı aynıdır: “İçimde kanser olacağına, k.çımda konser olsun.” İşte bu yüzden milyonlarca yıllar geçmesine rağmen, yaşanan binlerce çeşit osuruk travmalarına rağmen, osurmak hala insanların birincil zevk alma ve ferahlama yöntemlerinin başında gelir. Yazdığım bu makale sayesinde umarım içinizde zortlatma isteği azalmış, hayat ışığı sönmüş bir kaç arkadaşı kendine getirebilmişimdir. Hadi o zaman hep beraber, daha güzel bir dünya için, dostluk için, barış için… ZOOOOOOOOOOOOORRRRRT ! (O “T” kısmı çok keskin bir bitişi sembol eder, o yüzden her daim tek harf olarak kullanılır.)

Yazı bittiğinde “Molly Hatchet – Let the Good Times Roll” çalıyordu.

Pornonun Mucidi : Edgar Porn

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Geçenlerde çok garip bi tartışmaya denk geldim.Porno izliyordum,hani garipsenecek bişey değil arasıra çoğu kişi bakıyodur muhtemelen,fazlası da sapkınlıktır her daim.Her neyse her porno malum bir sonla biter bilirsiniz.Nasıl olsa anladınız,pornonun son kısmını daha fazla açmama gerek yok.Gerçi daha dallı budaklı bazı alt türlerinde kadınları öldürüyorlar ama benim bahsettiğim o değil.

Efenim sevişmenin sonunda adam malum nokta vuruşunu yaptı,ama hatun (Briana Banks) önceden göğüslerime demiş.Adam o coşkunlukla mıdır nedir,kadının suratına bırakıverdi.Öyle olunca da bizim profesyonel bayan pornocumuz epey sinirlendi.”Sen napıyorsun Allah’ın hıyarı,sana göğüslerime demedim mi?” diye fırça attı.Adam da suçu rejiye attı.”Bana yönetmen öyle dedi,ben napabilirim?” diye pası yönetmene gönderdi.Sonra böyle üçlü bir kapışma büyüdü gitti.Yok o oraya dedi,bu buraya dedi.Hani yaptıkları işin zaten ne kadar düşük bir iş olduğunun farkında değiller gibi.Yüze ya da göğüse yapılmasının bir farkı varmış gibi.Harbiden bana çok komik geldi,gülmekten yarıldım.

Bi de hata diye bahsedince aklıma bundan 1 sene önce gibi izlediğim bi video geldi.Bu tabi daha komikti,forwardlana forwardlana dolaşan türden bişey.Yine erkekle kadın coşmuş durumda,işin finaline doğru gidiyorlar.Adam yine nokta atışını yapacak.Ama nasıl yapıyosa,ediyosa hedefi kaydırıyor,yakın plandan çekmeye çalışan gariban kameramanın üstüne boşaltıyor mermileri.Kameraman da sinirli sinirli bi mendil istiyor ordan.Her mesleğin iş kazalarının ciddiyetleri farklı tabi,elden bişey gelmez.

Konuyu porno diye açınca hepsini tek bi başlıkta toplayayım dedim,malum hassas konu.Herkesin hoşuna gitmeyebilir.Hoşuna gitmeyenleri de sonuna kadar haklı görürüm.Her neyse asıl konumuz ilk pornocu kişilikti.Bu yazıyı da yaptığı mesleğin gereğine uygun olarak düşük bir ahlak seviyesi ile yazmayı tercih ettim.Çünkü öbür türlü baktığım zaman hiç komik ve ilgi çekici olmuyor.İlgi çekici olmayan “Censored” versiyonuna buradan ulaşabilirsiniz.Bir onu okuyup,bir de bunu okuduktan sonra bana hak vereceğinizi umuyorum.

Pornoculuğa ilk imzayı (yoksa nokta atışını mı deseydim) ünlü ingiliz şairden adını alan Edgar Porn atmıştır.1931‘de ilk sinevizyonda bir fahişeyle s.kişini çeken Porn,2 yıl sonra 11 yaşındaki kuzenine tecavüz edince babası tarafından s.ki kesilmiştir.Babası hata yapmasaydı Edgar Porn porno tarihine altın harflerle yazılacaktı belki de.Babası sıkı bir katolikken,annesi fahişeymiş ve ilk annesi ile s.kişmiştir.Daha sonra Edgar Porn’un hayatındaki acıları gören diğer kafadan kontak insanlar bunu bir sektör haline getirmeye karar vermişlerdir.Porno özellikle internetin patlama yaptığı 1990′larda altın çağını yaşamıştır.Edgar Porn’un babası her ne kadar onun film bantlarını yok etmeye kalksa da,Edgar kopyaları çoğaltıp,Avrupa’ya göndermiştir.Bu sayede torrent sitelerinde kısa bir arama sonucunda Edgar Porn’un filmlerine ulaşabiliriz.Edgar Porn,Türk sinemasında da çok büyük etkiler yaratmıştır.Sinemada seks furyasının döndüğü yıllarda Tokmak Nuri gibi bir karakter kazandırmıştır bize.Porno sektörünün parlayan yıldızı Şahin K.‘dan bahsetmiyorum bile.Her sene 31 Mart gününde pornocular grup yaparak Edgar Porn’un ölümünü ve sektöre getirilerini anmaktadırlar.

Yazı bittiğinde “Senses Fail – Institutionalized” çalıyordu.Ayrıca bu yazıyı 5posta’ya ithaf ediyorum.Son olarak da fikir olarak bana büyük katkısı olan Respekto’yu öpüyorum.