Arşiv: Kasım, 2008

Barak Havası?

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Başlığı gördüğünüz an beyninize iliştiğini hissettiğiniz 100 parmak darbesinin nöronlarınızı coşturum etkisiyle konunun Barack Obama ile bi bağlantısı olduğunu, başlıkta yazım yanlışı olduğunu veyahut da ihtimaller dahilinde bir Obama hicvi olduğunu düşünebilir – sanabilirsiniz. Fakat kabul edin, sizi ormandaki 10 Prison Break şaşırtıcılığında ters köşeye yatırdım. Siz diğer konuya doğru yönlenirken “Bir Amerikan Başkanı olarak Obama“yla ilgili 1-2 fikrimi belirtmek isterim. Dünya küreselleşiyor diyorlar lan, küreselleşme mi kalmış allasen sevgili okur? Dünya yusyuvarlak, tostoparlak bişey olmuş. İnsanlar zaten hep öyleydi de, globallaşım evresinde pek de kasıntıya maruz kalmadılar. Bakınız, dünyanın diğer ucundaki insanlar Obama’nın gelmesine, Amerika’lılardan bile daha fazla seviniyor. Amerika cidden de tek başına dünya gibi bişey. Ya da dünyanın diğer ülkelerinin Amerika’nın kasabası, köyü, ilçesi olduğunu söylesem yalan olmaz. Ülkelerinin bayraklarını da şöyle değiştirmeleri lazım. United States of Earth. Kulağa güzel geliyor vallaha. Bi de bundan önce ne kadar beyaz adam varsa (Clinton hariç) cinsel hayattaki iktidarsızlığının acısını masum sivillerden çıkarıyordu. Bu garip bi olgudur, ama maalesef öyle. Ç.kü büyük olan, Clinton gibi saksafonlarla uğraşırken, küçük olan ise iktidar savaşını insanların kanını, canını alarak verir. Bana göre vücudun ırzına geçmek, ruhların ırzına geçmekten çok çok iyidir. Babafingosu küçük olan zenci ne gördüm, ne de duydum. Bu da demektir ki Obama iktidar süresince daha adam akıllı işlerle uğraşacak. Kendini daha bi maneviyata verecek. Dünya bu adamın iktidarının gücüne bakıyor şimdi, zaman neler gösterir bilinmez. Barack Obama o dalgayla büyük ihtimalle “Amerikan Rüyasıtabirini daha ileri bir seviyeye taşıyarak Amerikan Fantezisi, Amerikan Derin Boğazı” haline getirecek. 50′sinden sonra yapamaz demeyin, kütür kütür de yapar.

Ne yalan söyliyim Barack Obama benim açımdan hiç de hayırlara vesile olmadı. Evet, birazdan anlatacağım konunun başkanın isminden serbest çağrışımla aklıma geldiğini söyleyebilirim. Ama ne yazık ki geçmişle yüzleştiğimde bu çağrışım beni Ay’ın karanlık yüzüne doğru götürdü, ama bileti “One Way” olarak verdiği için yaban ellerde kaldım da dönendim durdum. Bu müzik türünü ilk dinlediğimde zihnimde yakın zamanlardan bi film afişi canlandı. Bu film sinemada oynamıştı ama şu an aklıma ne yazık ki gelmiyor. Niye gelmediğini de söyleyeceğim. Afişte “Bazı sesler vardır, duymak istemeyeceğiniz.” yazıyordu. Be gerizekalı Hollywood ahalisi, sorarım size, hangi Ademoğlu/Havvakızı duymak istemeyeceği bir sesi duymak üzere sinemaya tiko 20 kağıt bayılır? İnsanlarımız duymak istediği sesleri bile mp3le indirirken bu halkımıza reva mıdır? Şayet mevzubahis film dünya çapında da aynı sloganla gösterildiyse gişede 2-3 yapmıştır. Yanlış anlamayın sevgili okurlar. Milyon değil, tane.

Ama şundan emin olmanızı isterdim. Şayet insanları duymak istemeyecği bi sesle tehdit edip onca emekle çektiğim filmden uzak tutmak isteseydim filmin soundtracklerini ve efektlerini komple Barak Havasından oluştururdum. Şu sanatçı veya bu şarkıcı diyip spesifik zorlamalarda bulunmuyorum dikkat ederseniz. Genel olarak Barak Havası diyorum. Ne müzikler dinledim, ne türler duydum ama ruhum üzerine yemin ederim ki böyle ıstıraplı, böyle sayko bişey görmedim ve tahmin edeceğiniz üzere tamamen Türk mamulü.

Tanışma hikayemizi anlatayım. Delinin deliyi bulması dakikayı almaz ya hani, o yüzden etrafımdaki insanlar da ekseriyetle benim gibi manyak oluyorlar. İlla ki bi yerlerinden bi manyaklık çıktı çıkacak. Korkuyorum yani, yaklaşamıyorum. Macera filmi gibi, bi atraksiyon bitmeden diğeri başlıyor. Hatta bi yerden sonra tanımadığım insanlara da sanki benden bişeyler bulaşıyor. Mesela bu sabah arabayla dükkana doğru giderken bi motosiklet üzerinde yobaz sakal modelli bi adam gördüm. Adam motosikleti tek elle sürüp, diğer elini de dizinin yanından uzatmış, göstere göstere tespih çekiyordu. “Hay senin sakalını s.keyim emmi” dedim. İbadetin de bu kadar gösterişi olmaz artık. Herif bi yandan Scooter sürüp bi yandan günlük tapınma ihtiyacını karşılıyor. Bundan daha havalı bi ibadet şekli de altında Amerikan denyolarının bolca rağbet ettiği motosiklet türü Chopper ile tespih çekme olurdu sanırım. İşte yurdum insanı böyle, hep bi patlama halinde. İnternette o kadar şey görüp, ağzım açılıp, g.tüm tavana vursa dahi, sokaklara çıktığım zaman internet mizahını bile kat be kat katlayan adamlar görüyorum.

Dükkandaki eleman da Barak Havası çok severmiş. “Limewire’dan bi Barak Havası indir de kendime geleyim.” dediydi. İsminin cinsel uzuv çağrışımı taşıması sebebiyle muzır bi çocuk ruhuyla indirdim tabi ki. Lakin müziği açtığımda işin rengi acayip bi şekilde değişti. Ağır tempoda giden bi bağlama solosundan sonra solistimiz müziğe böğürerek giriyordu. Öyle hızlı bi şekilde böğürüyor ki anlamak için kulağınızı hoparlörün deliklerinin içine sokup o basınçla gelen bütün tozları yiyip, sonra kulağınızı yıkattıktan sonra tekrar aynı yere dayamanız gerekiyor : “Amaan ben öldüüüüüm oy oy, ölesin geliiiiin, mezarlara düşesiiiiin, kimse ziyaret etmesiiiiiin, aman Muhammet Muhammet oy oy, kimse gelmesiiiiin dertleeer bulasııııın, kör olasıııın.”

Önüme 100 tane Adana kabadayısı dizilip dövse daha az ürkerdim. Ya da ne biliyim gaspçı gelip cüzdanımı telefonumu istese verir, kurtulurdum. Bu, ruhumun derinliklerine işledi. Sırf beddua ve anlaşılmaz böğürtülerden oluşan müzik nasıl bi saykoluktur böyle? Bana herhangi bi Türkçe müzik türü söyleyin, onu alıp yaklaşık olarak benzer bi metal veya rock alt türüyle eşleştirebilirim. Doom Metal mesela Arabesk’in gavur versiyonu, ikisinde ayrı bi keder hali ve isyan türünde lirikler var. Blues’u da arabeske benzetebiliriz. sonuçta ikisi de ezilenlerin, varoşların müziği olarak kabul edilebilir. Arka plandaki çalgıları yavaş planda giden ve solisti son derece yüksek sesle, t*şakları g.tüne kaçarcasına beddua eden bir tür? Caniliğin ve ruh hastalığının son aşaması olmuş dejenere Grind-gore türüyle dahi eş tutamıyorum. Sonuçta Grind-gore her yönüyle hayvan gibi olan, ve bunu düstur olarak insanlara skerte bağırta kabul ettiren bi tür. Lakin gelgelelim Barak Havası’na, ağır müzik temposu ve saniyede 1000 beddua edebilen yüksek kapasiteli şarkıcılarıyla son derece evlerden ırak olası bi tür. Gaziantep’in Barak Ovalarından çıkmış sanırım. Ben böyle çorak topraklardan çıkmış müziğin hanuna goyim afedersiniz ama. Hani sorunları olan adamlar başkalarıyla uğraşırmış ya, bu da o hesap. Tarlalardan, ovalardan hasatları alamayan köylü, gelin-kaynana, akraba ve kendisi de dahil ne kadar canlı varsa hepsine beddua etmeyi uygun bulmuş.

Hiçbirinizi bu zihinsel ve ruhsal çöküntüye müdahil olmaya zorlamıyorum. Ama biliyorsunuz ki, artık işin içindesiniz ve illa ki aşağıya koyduğum müzikle taze (Ne kadar taze olduğu tartışılır) bir başlangıç yapacaksınız. Yeni bir şey keşfetmenin heyecanıyla belki, belki de dünyadaki tüm türlere vakıf olma adına bi girişim olacak bu, ama dinlediğiniz ve işitme organınızın olduğu güne lanet edeceksiniz. Resmen rakı gibi lan. Hani elin gavuru votkayı viskiyi içer de sert içki sanır, sonra rakıda afallar ya, bu da Grind-gore’un üstüne öyle bi duş etkisi yapıyor. İlla dinleyecekseniz ya açık havada ya da gerizekalı emoların uğrak yeri olan Starbucks türü yerlerde dinleyin. Zira, bu türün bulunduğu ortamdan bi daha uğramamak üzere beti bereketi kaçırdığına emin olabilirsiniz. Dünya çapında modern savaş çanları çalarken daha yeni yeni keşfedilen bu hava türünün birincil kitle imha silahı olacağı görüşündeyim, ki atom bombasından bile daha uzun süre etkili. Ayrıca herkes Barack’a oyları güvenip verdi. Amerika’ya ne kadar iyi adam getirirsen getir, bi yerden sonra şerefsizleşir ya, inşallah gün gelir de halkı bu türkülerle inletmez. Piyasalarda Barak Havası esmişmiş. Göreceksiniz Barak Havası’nı.

Yazı bittiğinde “Kocani Orkestar – Eleno Mome” çalıyordu.