Atalarımızın Yaprakları: Plants vs. Zombies

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Plants vs. ZombiesTarihin her gün (Oxi Action’la) çitilenmesine rağmen bir parmak leş gibi toz tutan iğrenç, kan gövdeyi götürmüş sayfalarında birbirlerine alerji kapan ırkların savaşlarından, birbirlerine görünümlerinden dolayı tiskinti duyan ‘tür‘lerin savaşına kadar geniş bi portföy var. Öldürülen canlının vücudundaki kan rengine bağlı olarak farklı tonlarda oluşan hudut çizgileri tarih sayfalarındaki bir parmak tozu ağzımızı ‘333 (Also known as: Çemçük ağız)‘ pozisyonuna getirip hohlayarak temizlememizi istetecek merakı oluşturmaktadır. Ama sabıkası bu kadar kabarık türden, bakkal defteri tabiatında karmaşık olaylar listesinde gözden kaçan, zamanında hak ettiği seyirci desteğini alamayan, bu yüzden sepetlenip hafızadan sildirilmeye çalışılan kavgalar var. 68 kuşağı gibi dirayetli kuşaklar bile keşfedememişken ben keşfettim sevgili okurlar.

Toplumların vicdanına asırlar boyu genlerle bir kara leke olarak işleyen bir kavgaydı bu. İyi taraf kendisini açık açık belli etse de, kötü olan tarafa da “Bunu neden yaptın?” demek insanın yüreğini kezzap içinde 2 saat bekletilmiş takma diş kadar sızlatırdı. Bilmiyorum düşündünüz mü, mezarlıklar neden evimizin kapısının önünde değil de, genelde şehir dışı lokasyonlarda yerleşke edilir? Ruhani bilinmezliklerden fellik fellik kaçtığınız için bunu tabii ki bilmiyorsunuz. Ama zamanında bizim için yapraklarını, gövdelerinden geçen turgor basıncını harcayan, sararıp solan binlerce bitkisel yaşam oldu, bitkilerin yaşamı oldu. Bu büyük savaş, kendisine yeşil rengi veren klorofil sayesinde ruhumuzu oksijen ile doldurup taşıran bitkilerle, mezarlıkların ruhani olmasa da kemik torbası liderleri olan zombiler arasındaydı. “Hak verilmez, alınır” mottosunun peşinde yıllar boyu gündüz demeden, gece diyip mezarlarından fırladıklarında, sırf bu amacı gözeterek insanlara saldırdılar. Her zaman, olmayan beyinlerinde bir tek istek vardı bu otomatiğe bağlanmış denyoların: Şehir merkezine ulaşıp, oradaki toprağın içinde yaşamak. Sonuçta topraktan fırlayıp da “Öeeeğğüüeee, braaains” diyen bi garabeti mantığımız ölü olarak kabul edemez. Şehir merkezinde alışveriş mekanları, sinemalar, barlar, ganyan bayileri ve bunun gibi pek çok keyifli mekan olduğunu bilirken, sessiz bi şekilde dağ başında, s.k kadar tabutun içinde inzivaya çekilmeyi kabul edebilir misiniz?

Nitekim onlar da kabul etmedi. Savaşlarını, amaçlarını hiçbir insan evladı anlamak istemedi. Savaşlarını anlamak istemeyen insan evlatlarının o beyinlerini boşuna kullandığını bilen zombiler de, beyin hak etmeyen insanların kafataslarını çıtır çıtır mangalda dahi kızartmadan yediler, çiğ etin lömbür lömbür mideye oturacağını bilerekten. Siz, insanın egosunu besleyen öküz saçması Hollywood filmleriyle, zombi ırklarını yok edenlerin, ellerindeki mermisi bitmek bilmez pompalı tüfekleriyle 2-3 kişiden oluşan aptal insan güruhları olduğuna inandınız. O zamanlardan bilinen pek çok gerçek, bazı şahısların işine gelmemesinden ötürü tarih defterlerine yanlış kazındı, çarpıtıldı. İşin gerçeğine dönmek gerekirse, bu savaşların her anında ırkımızın kıçını kollayan tek türdü bitkiler. Kendi meyvelerini, yürekleri yana yakara ölü canların üstüne fırlattılar, kaktüsler iğneleriyle, koçanlar mısır taneleriyle saldırdı. Ama meyveli, ama meyvesiz, bütün bitkiler bu savaşın içinde kıçımızı kolladı dostlar, zombilerle dertleri olmamasına ve insanlığın onlara hiçbir faydası dokunmamasına rağmen. Çünkü onların rengi yeşildi ve sadece kendi mekanları olan toprakları delip de yukarıya fırlayan zombilere karşı sinir sahibi olabilirlerdi.

Zaman çizelgesini incelediğimiz zaman hektar hektar ormanlar arasında nektarlarını korumaya çalışan kayısıların 1217 Dimes Harbi‘ni görüyoruz. Canhıraş bi şekilde ön cephelerde ayak altında ezilip, hoşaf olan pek çok kayısı oldu bu savaşta. 1452 yılına geldiğimizde ise Zehirli Mantar Cephesinin müdahil olduğu 1. Çayırbaşı Savaşı ve diğer cepheyi koruyan kaktüslerden oluşan 2. Çayırbaşı Savaşı‘nı görüyoruz. Bitkiler nasıl olsa kımıldayamıyor diyerekten 100 senelik zaman zarflarında tekerrür eden savaşların bitkiler açısından defansa dönük, canına tak ettirecek son versiyonu da Çamdibi Harbi olmuştur. Bu savaşın ardından tüm karasal ve denizsel gücünü insanlar aracılığıyla saksılara doldurtan bitkiler dev karmasını toplayıp Zincirlikuyu Kuşatması’nda zombilerin kökünü kurutmuş, geriye kalan aman dilemiş birkaç zombiyle ise Dülgerboyu Mütarekesi’ni imzalamıştır. Bu anlaşma zombilerin bundan kelli şehir merkezi dışında yerleşim birimleri oluşturmasını öngörüyordu. Şehir içine girmek isteyenlerin ise vize ve pasaport gibi birtakım işlemlerden geçmesi gerekiyordu. Böylece dökük yapraklar ve parçalanmış kollar, düşen burunlar içinde büyük 500 Yıl Savaşları sona erdi.

Hollywood kazığı kendine yontup, insanların şişen egosunu daha da kabartmak için galibiyeti her zaman insanlığa mal etti. Tabii ki bu güzel dostlarımızın saksıyla Zincirlikuyu’ya götürülmesinde büyük emek sahipleriydi, ama sorun bakalım, bir gün isyan edip bu zombilerin mezarlarına işeyeni oldu mu? Tam aksine koskoca ormanları bi kibritle yakan insanlara tanık olduk bu savaşlardan sonra. Köy korucularının arasında dolaşan söylentilere göre bu yangınlar gece vakti gizlice toprak ihlali yapan zombilerin ellerinden çıkmaktaydı, ama insanlığın ne kadar anasının gözü, arazi edinmelere doymayan bir puşt olduğunu biliyoruz.

Yıllar içinde bunca kapışmanın gizli kapaklı tutulduğuna kayıtsız kalmak istemeyen PopCap Games bu işe el atmakta gecikmeyerek vefa duygusunu 500th Anniversary çerçevesinde “Plants vs. Zombies” oyunuyla göstermiş oldu. PopCap Games ufak boyutlu, bilgisayarı kastırmayan, bilgisayar başına oturulduğunda 1 saat oynanan, ama 1 yıl boyunca oynanan, oyuna başlamanızın 2. yılında ise o oyunu anlamadığınız bi sebepten günde 5 saat oynamanıza sebep olan bağımlılık yapıcı oyun firmasının adı. Casual Games adını verdiğimiz bu oyunları zenginlerin elinden alıp, halkın kullanacağı maliyete getirmek için zamanında büyük anlaşmalar ve indirgeme çalışmaları yaptılar. Görüldüğü üzere başarılı olan herkesin savaşı vardı ve PopCap Games bu savaşlara fazlasıyla duyarlı.

Dünyanın en çok ses uyandıran olmasa da en büyük kayıpları verdiren bitki-zombi savaşının ardındaki gerçekleri bize yaşatmak için epey uğraştığı belli ekibin. Taslakları oyun metni olacak hale getirene kadar 827 ansiklopedi araştırmış ve aralarından 7625 sayfa ayıklamışlar. Storyboard aşamasına geldiklerinde ise savaş konusunda esneklik sağlayacak saldırı stillerini üretmeleri yaklaşık 629 günlerini almış. “Bu oyunu yaparken yaklaşık 287 milyon dolar zarar yapmamıza rağmen ahde vefa duygumuzu göstermekten ötürü vicdanımız rahat” diyor Boğaç Torlak. “Ufacık sabi sübyan fidanların yapraklarının tek tek koparıldığını, güllerin yapraklarının koparılıp, elin bi avucunun yuvarlatılıp üzerine koyulması suretiyle diğer elin ‘Nasıl koydum amaa’  hareketiyle vurmasıyla ortadan delinerek şaklatıldığını, aynı zamanda çimene basarak yürüyen zombiler gördüm. Savaşın belki de ne kadar berbat bişey olduğunu gösteren en önemli sahnelerdi bunlar. Fakat bizim klorofilli kahramanlarımızı bu denli savunmasız şekilde gösteremezdik. Zombileri nasıl ske ske yendiklerini göstermek ve oyunu çocukların da oynayabileceği şirinliğe taşımak için karakterleri pastel tonlara taşıdık.” diyerek oyun hakkında çok önemli bilgiler vermeyi de unutmuyor.

Oyuna başladığımızda savaşların ilk zamanlarındaki daha hafif kayıplarla bitenlerini tekrar ediyoruz. Günlük güneşlik bir bahçedeyken gün ışığı üreten bitkilerimizle yeni bitkiler oluşturup savaş hattımızı düzenliyoruz. Fakat sonlara doğru savaş adeta bir kördüğüm yumağına ve kör dövüşüne dönüştüğünde mükemmel taktik dehası stratejilere girip, arazimizi korumamız gerekiyor. Zira her bölüm geçişimizde elindeki ölü toprağını yetersiz bulan zombiler, daha büyük bir kara ve deniz kuvvetiyle üstünüze doğru geliyorlar. Başlangıçta oyuna 2-3 bitkiyle başlarken Adventure Mode sırasında her kazandığımız savaşın ardından daha özel stratejiler oluşturmak üzere yeni bitki çeşitleri kazanıyoruz ve bunlar savunmamızı daha kemikleşmiş yapıya kavuşturuyor. Bitkilerin çeşitli oluşu, zombilerin de çeşitli oluşunu gerektiriyor ne yazık ki. Michael Jackson’ın Thriller yapıp etrafında dans eden dört tane zombi çıkaranından, gazete okuyarak size saldıran, gazetesini yırttığınızdaysa inanılmaz bir hiddetle gözleri kan çanağı içinde üzerinize sizi yemek için koşturan zombiler var. Kiminin saldırı hızı yüksekken, kimininse dayanıklılığı fazla, ama yavaş. İşte bitki stratejisini de üzerinize gelecek zombilere göre ayarlıyorsunuz.

Oyunu oynadıkça daha fazla uzadığını farkettim ben. Adventure modu bitirerek zombilerin köküne kibrit suyu sıkmamın akabinde Puzzle, Mini Games ve Survival modları olduğunu farkettim. Bi de Zen Garden ski açıldı başımıza sonradan. Hepsinden ufak tefek bahsetmek gerekirse Zen Garden, savaş sırasında hediye paketinde bulduğunuz bitkileri yetiştirip, onların ürettiği paralarla teçhizat alıp daha kuvvetli bitkiler yaratmanıza önayak olan önemli bi bahçe. Buraya günaşırı girip bitkileri sulayıp paraları topluyoruz. 60 yaşına gelmiş ihtiyarlar hep böyle hıyar ekip, muz yiyeceği bi bahçe ister ya, onlara bu oyunu vermek lazım. Puzzle modunda vazoları kırıp, içinden çıkan zombileri öldürürken, Survival modda daha uzun süren zombi bitki savaşlarında bayrağı göndere çekmeyi hedefliyoruz. Mini Games ise oyunda size en çok keyif veren bölümlerden. Zombilere empati kurmamızı sağlayan bi bölüm var mesela. Elleriniz mousea gidecek kadar vicdansız mı bilmiyorum, bu bölümde zombilerle bitkilere saldırıyoruz. Bir başka bölümde ise akvaryumdaki zombileri besliyoruz. Kimi zaman görünmez zombilerle savaşıyoruz. Bölüm çeşitleri PopCap Games’in diğer oyunlarının Plants vs Zombies’e entegre edilmiş hali gibi. Savaş yapısı, internette oynarken yine bayağı zaman kaybettiğimiz Tower Defence oyunlarının stili üstüne kurulmuş vaziyette. Bitki upgradeleri ve modifikasyonları, ileri bölümleri kazanmanız için kullanmanız gereken taktiklerden.

Henüz sonuna varmasam da bu dünyada hepimizden evvel var olan atalarımızın, biz var olalım diye ne denli meşakkatlere, ne denli aşağılık zombilerin tırnaklarının altına girdiğini görünce gözümden bir damla yaş geliyor. Elime aldığım su kovasıyla koştuğum gibi Gülhane Park’ına gidiyorum ve bitkileri şefkatle sular iken şu sözler geliyor aklıma: “Ben bir Ceviz Ağacıyım Gülhane Park’ında, ne sen bunun farkındasın, ne zombiler farkında…

DOWNLOAD: PLANTS VS. ZOMBIES

Yazı bittiğinde “Airbourne – Girls in Black” çalıyordu.

Bu yazılar da üsttekini andırıyo gibi

 Yorumunu ekle

8 yorum yapılmış bu güzide postaya

  1. kabakmeltemi Der ki:

    ben zombiye zombi demem zombicilik sokakta oynanmayınca. :mrgreen:

  2. Deli Profesör Der ki:

    Geniş caddelerde daha bi keyifli olur hele. geniş bi zombi çemberinin içinde kalacan, çember daralarak üstüne doğru yaklaşacak. Sonra vücudunun her uzvunu kemiğe kadar kemirecekler :D

  3. ekubio Der ki:

    Ben de bigün bu kadar uzun bilok yazcem :cool:

  4. ekubio Der ki:

    O gün bugündür. :roll:

  5. Deli Profesör Der ki:

    Ben her yazdığım yazının karakter sayısını “Bu yazıda feşmekan karakter kullanılmıştır” şeklinde belirten bi eklenti arıyorum. Kendimi geliştirmek için :roll:

  6. Blogkaan Der ki:

    Yazın okadar uzunki okumaya üşendim açıkça söylüyorum :D
    Direk download’a asılıyorum.
    İyi akşamlar dilerim .

  7. Deli Profesör Der ki:

    Oyunu oynadıktan sonra yapım aşamalarını elbet merak edeceksin, işte o an ocağıma düşeceksin, gelip okuyacaksın elbet :mrgreen:

  8. Gord10 Der ki:

    Çemçük ağız smiley’i :m olarak da ifade edilebilir.

    PopCap Games uzak durduğum bir firma, oyunlarının yarattığı bağımlılığın farkındalığımdan dolayı.

Anlat derdini Marko Paşaya