‘ Klip ’ Mevzubahis Arşivi

Mim Part IX : İki Klip Birden

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Mal sahibi, mim sahibi, hani bunun ilk sahibi : Ekubio

Takvimime şöyle bi bakıyorum, Eylül’ün 10′unda resmi mim mevsimine girmişiz. En az pastırma yazı ve samırsak kenyası kadar önemli bir tarih. Baktığım takvimin sakın geek takvimi gibi içi bir takım bilgisayar zırvalıklarıyla dolu kağıt topağı olduğunu sanmayın. Zati (Sungur) benim Türkiye Gazetesi takvimi harici takvim okuduğum, görülmemiştir. İhlas takvimi olarak da geçerdi bu takvim sanırım. Yeni takvim kısımlarıyla cemaati blogosfere kaynaştırmayı, irtica hareketlerini internet alemine Blog Action Day gibi organize olarak taşımayı düşünen bu takvim beni tutkuyla bağladı kendine. Tuvalet kapısının önüne asılmış bu güzide takvim, giriş ve çıkışta her daim dikkatimi çeker ve belki de yaprağının koparılabilir olduğunu unutturup beni tuvaleti bastırmış bi şekilde üzerindeki yazıları ayakta okumaya zorlar. Önemli günler arasında, o günün yaprağında mim başlangıç ve bitiş günlerini görebildiğimiz gibi, haftada birlik Cumartesi gününe denk gelen yaprakta da irticai faaliyetler üzerine Cübbeli Ahmet Hoca‘nın başlattığı mim dalgalarını görüyoruz. Sezona gerçekten güzel bir giriş yapmış açıkcası. Konu “Uyurken şeytan dürttüğü, ya da rüyanızda iş tutuştuğunuzu görüp, gerçel hayatta kamyon devirdiğiniz vakit banyoya sağ ayağınızla duhul eylediğinizde sadece boydan boya yıkandığınızda Allah katında temizlenmiş olur musunuz, yoksa illa ki yıkandıktan sonra üzerine her hareketin 3 kere tekrar edildiği gusül abdesti mi elzemdir? Bilemiyorum sevgili müminler, blogunuzda şunu da irdeleyebilirsiniz. Yalapşap yıkanıp, bir hışımla çıksak abdest yüzde kaç oranında kabul görebilir? Mimbazlar olarak da pası sevgili Fethullah ve Tayyip’e gönderiyorum.” Blogcuların parmaklarını/zihinlerini açması açısından pratik bir konu sunmuş olsa da bölücü hareket mimi çok yakında eylemlerine koyulacaktır.

Benim de içinde bulunmuş olduğum, kafir, putperest blogosfer kısmı da “Dinlinin hakkından imansız gelir” düsturunu radikal şeriatçılara kanıtlamak için bir kez daha eş zamanlı olarak mim mevsimini açmış. Açmış diyorum, çünkü ben organizasyon olaylarına elimi sürmem. Biri mim gömerse, ben de gömertir atarım tabii. Lakin geçen sene bir günde 4 mim gelmesiyle contayı sıyırmanın eşiğinden dönmüştüm. Garip bi meret, geldi mi dörder beşer geliyor. Halbuki Cübbeli Ahmet Hoca gibi daha organize olabilirsek daha başarılı olacağımıza inanıyorum. Bakınız, sevgili Tayyip son zamanlarda bizim camiadaki Blogger’ları toplamak için yeni bi numaraya başlamış. Kıllı börtlü erkek blogcuların, kendi amaçlarına en zıt düşen insanlar olduğunu bildiği için bi aralar Facebook’ta fenomen haline gelen “Ekşi sözlük yazarları bir biraya g.t verir” grubundan ve mantığından esinlenmiş olacak ki, damarımızda şol cennetin ırmakları gibi akan fenomen blogcu ruhundan yararlanıyor ve en bitirim 150 blogcu olan bizlerin adreslerimizi vermemiz durumunda gusül abdestini bütünleyen etek tıraşı için tıraş bıçağı seti göndereceğini söylüyor. Siyasi hareketlerine karşı isyanın en kuvvetli şekilde bloglardan başladığını ve bizlerden kurtulunca sorunları bertaraf edeceğini biliyor çünkü. Ey kıllı fenomen blogcular, sakın adresinizi 3. parti iktidarlara vermeyiniz. Bu, sevgili Tayyip’in blogcuların adreslerini öğrenip kafa göz indirme ve imhasına dayanan bir projedir. Deli deliyi görünce elbet zopasını saklar, lakin aramızda akl-ı selim blogcular varsa derhal “report phishing” tuşuna basmalarını rica ediyorum. Fakat ben “Stick Proof“um. Yani deli olduğum için zopa geçirmezim.

Kendi açımdan sezonun ilk siftah miminin konusu “En Başarılı Klip Arşivini Oluşturmak“. Çorbaya elbette tuz atacğımdır. Lakin bu tür yemekler, pişme sırasında tuzun guatra karşı iyi gelen iyotik özelliklerini yok ettiğinden ötürü, tuzumu çorbayı sofrada gördükten sonra üzerine eklemeyi uygun gördüm. Evet, biraz fazlacasına tuzlu olmuş gibi, o yüzden sulandırmakta fayda görüyorum. Zaten çorba dediğimiz şey sulak ortamlarda yetişen, yüzde 95′i sulak bir organizma değil midir? Şayet üniversite evindeyseniz çorbaların yüzde birini de arkadaşları içmesin diye içine tüküren en pislik herifin tükmüğü oluşturur. Hatta daha intikamcı üniversite arkadaşlarınız varsa evde “Madem bana yar olmadı, sana da yar etmem uleeen” diyip “Ya Allah narasıyla tükmükleştirilen yüzde 5′lik balgam solüsyonu oluşturur.

Mim konseptimizde ufak bi oynama yaparak evvel zamanların yegane anlayışı 2 film birden konsepti üzerine kurdum. O zamana yetişenler ya da bu zamanlarda Tepecik türü sokakta şeyinizi sıvazlayarak dolaşsanız insanların umrunda olmayan mekanlardan geçiş yapanlar/gönüllü gidenler bilirler. Günümüzde bu tür sinemalarda abazan ve bol sıvazlak seyirciler eşliğinde sadece zaman aşımına uğramış porno filmler oynasa da evvel zamanda bunun daha bi alt ve daha basit kolları olan istismar/B filmleri oynardı. Düşük bütçesi ve konusuzluğuyla seyircisine ne görsellik, ne de hikaye sunan bu filmler esasında sadece seyirciyi psikopatlaştırmaya yarıyordu. Zira filmlerin büyük bir çoğunluğunu kanın gövdeyi götürdüğü, cesur sahnelerden oluşa
n vampir, zombi filmleri ve özellikle kadınlara garezleri olan erkeklerin onları paramparça ettiği hayvani içgüdü coşturucusu filmler oluşturuyordu. Pekala klip aleminde de böyle bi konsept yakalayabilirim diye düşündüm ve aklıma gelen iki klibi şu an sunmaktan hiç de çekinmiyorum sevgili okurlar. “Nedir bu karılara gareziniz kardeşim?” diyerek üzerime Panter Emel’i sarmamanız amacıyla kadın istismarının arka planda kaldığı klipler bunlar.

1-) Agony Bag – Rabies is a Killer :

1976‘da kurulan, ucuz makyajlarıyla Kiss taklidi bile olamayan ve giyim kuşamlarıyla adeta travesti güruhunu andıran bu gerizekalı grup, beyin seviyelerinin orantısına göre şaşılacak derecede mükemmel bir albüm olan Feelmazumba‘yı yaptı sanırım aynı tarihte. Lakin beyin kıvrımlarının bütün güçlerini harcamış olacaklar ki, sadece tek albüm yaptıklarıyla kaldılar. İbrahim Tatlıses’in bir şarkıda 1 milyon kere “Tek Tek” deme stilini bu gruptan aldığını, Rabies is a Killer şarkısını dinleyip, veyahut az yukarıdaki klibini izlediğinizde kolaylıkla anlayabiliyorsunuz. Aynı zamanda grubun tek klibi olan bu B filmi tarzındaki klip, travesti-ucube solistimizin kameraya bakarak neredeyse on yüz bin milyon baloncuk kere “Rabies is a killa is a killa is a killa yes is a killa” demesinden oluşuyor. Solo zamanlarında maymun gibi direklerin üstünde barfiks çekiyor olsa da solo bitince ayaklarını yere basmayı biliyor. Bu herifler her ne kadar başlı başlına kadın/erkek istismarı/ziyanı olsa da asıl finali klibin sonunda sahneye giren, biri balık etli, diğeri sıska 2 kadının üstünü soyunca görüyoruz. Özellikle ayarlandığını tahmin ettiğim bu kısımda, birinin ufak, diğerininse koca memeli olması paranormal bir şekilde simetri manyaklığı tetikliyor bende. Bilmiyorum, seyircide yaratmak istedikleri rahatsızlık bu olsa gerek. 1970′lerde neredeyse bütün insanların cıpcıbır, anadan üryan dolaştığını düşünürsek çıplak iki meme pek de rahatsızlık vermez. Ama simetriyi bozabilirler gördüğünüz gibi. Şarkı güzel ama klip bir b.ka benzemiyor. Ama B klibi stilini yansıttığı için başarılı kabul ediyoruz.

2-) Cradle of Filth – Burn in the Burial Gown :

Bu pislik grubu metalle alakanız varsa zaten biliyorsunuz. Düşünün ki, Kayseri Kalesi’ni belgesel çekiminde kullanmak için bir adet Bizans Bayrağı asan yönetmenin bile “Yankee Go Home” sersenişleriyle çakma milliyetçiler tarafından şutlandığını düşünürsek, bu eşşek sıpalarını Kayseri Kalesi’nin duvarına dayayıp, bağladığımız takdirde kızılcık sopaları ve meşe odunları gibi geniş bir portföyle ağızları/gözleri dağıtılacaktır, daha sonra da organize bir dilenci örgütünün eline verilerek sahte kelle kağıdıyla sakat sakat dilendirilecektir. Tabi ki yine sadaka yerine yumruk yiyecekleri aşikar. Zaten dilenci de bu yüzden dilendirecektir. Beterin beteri varmış diyip, illallah çeken insanlar, eski oldschool ve normal tipli dilencilerimize daha çok bahşiş verecektir. Double Vision veya Duble Görüş olarak hitap edebileceğimiz bu seyirliği boktan video gününü tamamlamak için adeta biçilmiş kaftan mevzubahis klibimiz. Ucube festivali gibi ne idüğü belirsiz bi mekana doğru yola koyulmuş götlü göbekli bi köle kafilesi görüyoruz. Kafeste de görüntünün bitrate kalitesinin düşüklüğünden dolayı süt gibi mi yoksa pestil gibi mi olduğunu anlayamadığım bi hatun var. Grubun elemanı elinde kırbaçla şuursuzca nereye denk gelirse vuruyor. Emir-komuta zincirinin en süt kısmındaki bi manyak olarak önüne gelen herkesin köle ya da senden alt bi rütbe olduğunu bilmek insanda histerik kırbaç vurma manyaklığını doğuruyor olsa gerek. Ara sahnelerde ellerinde elektrik topuna benzer 220 volt şebekesinden kaçak çekildiği belli olan enerji yumaklarını evirip çeviren manyaklar görüyoruz. Yalnız bu efekt çalışmasını “Dünyayı Kurtaran Adam”daki ışınlanma efektlerini yapan adam yapmış gibime geldi. Elektrik topları bütçe düşüklüğünden makarayı çizip de oluşturulmuş gibi sanki. Daha sonra ucube festivaline gidiliyor ve bu vampir tipli kan emici manyak, sahneden bi hatunu çağırıyor boynundaki haçı yakarak “Hadi gel bu gece günah denizinde yüzelim” bakışı atıyor. Tabi hatun dünden razı. Adam lökkadanak boyundan yapışıyor ve kan gölüne dönüyor ortalık. Daha sonra elinde elektrik topu çeviren manyaklar tekrar peyda oluyor ortalıkta. Güç birleştirir gibi bi naneler yapıyorlar ama zaten hiç bir anlamı yok. Klip manasız ve b.ktan ama istismar filmi standardında. Bu yüzden başarılı. Yok lan ne başarılısı, iki klip de berbatlıkta başa baş yarışır.

Selam olsun Bolu Beyi’ne, selam olsun dolu beyine : Kupa K1z1, Ters Meditasyon

Yazı bittiğinde “Deep Switch – Silver Bullet” çalıyordu.

Alamaailman Vasarat – Kebab Tai Henki

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Bundan hatırlamadığım ve esasında hatırlamak için efor sarfetmediğim bir zaman dilimi içerisinde Alamaailman Vasarat‘ı sitede tanıtırken, yazının içinde belki de farkedilmeyecek şekilde en güzel kliplerden birine link vermiştim. Çok geçiştirir gibi olmuştu ve aynı zamanda tam da Youtube’un düzenli kapanma anlarından birine denk gelmişti verdiğim link. Hayatta geriye dönüp baktığımda “Ulan, keşke öyle yapmasaydım. Öyle yapmasaydım da böyle yapsaydım. İyi orta gol getirirdi halbüse.” dediğim seyrek anların üzerimdeki kaval kemiklerimi parçalamak istercesine bünyeme yüklendiklerini gördüm. Penis naklinde de iyi bir dokuymuş, belki de o yüzden o kısmı tercih ettiler. Orta seviyeli bi klibi geçtim, iyi olsa yine dönüp bakmayacaktım arkama. Lakin klibin bu denli mükemmel ve bizden şeyler içeriyor olmasından ötürü katukulliye gelmesine göz yumamadım.

Televizyonunu sonrada açan arkadaşlar için kısaca torlamak toparlamak gerekirse Alamaailman Vasarat, Finlandiya‘nın topraklarından çıkmış avantgart enstrümental bir gruptur. Bi tabirin içine avantgart girdiği zaman o işe daha bi ilgiyle yaklaşmak lazım sevgili okurlar. Nitekim bu tür gruplar, sürekli yeni hazların, yeni deneyimlerin peşinde koşmaktadır. O kadar çok yenilikler, öncülükler üretirler ki, her seferinde yeni albümlerinde daha insan üstü performansa ulaşmaları beklenir. Ama Alamaailman Vasarat talebi her türlü karşılayabilen bir grup. Tabi ki talebi karşılamasını da sadece kendi çapında mühim bi kitleye ulaşmasına bağlayabiliriz. Yoksa bildiğiniz üzere çoğunluğa ulaşıldığı vakit, içinde “B.k atma kitlesi” olarak hitap ettiğimiz kitleye de ulaşılıyor. Yaklaşık 17 – 18 yaşındaki yeniyetmelerden oluşan bu kitle, sanki müzik konusunda skilmemiş bir tek kulaklarının arkası kalmışçasına meşhur gruplar hakkında boş boş atıp tutarlar. Eski ellilik altmışlık rockçılara sorsanız gıkları çıkmaz, ayıla bayıla dinlerler. Dinlediği müzikten bile bihaber olan bu genç güruhunun içinden bu ülkeyi sahiplenecek, çözümün bişeylere b.k atmak olmadığını anlayacak insanlar çıkacak mı acaba merak ediyorum. Ben bunu yaparım diyemiyorum. Liderlik vasfım da yoktur zaten. Ama birinin sahneye çıkma vakti yaklaşıyor.

Türklerin yemeğe bakış açısı pek çok ülkeye göre apayrıdır. Mesela bizde yapmacıktan bi yemek paylaşma isteği hareketi vardır. En güzel yemeklerin yapıldığı, böreklerin açıldığı zamanlarda illa ki çat kapı biri çıkagelir. Münasip bi yerinde koku sensörü varmışçasına, ama yeni doğmuş bi mahlukat kadar da çevresinden habersizcesine. Kapıda bi iki laklak yapma ayağına kendisini zorla içeri buyur ettirir. E, haliyle yediklerimizi görünce de mecburiyetten, kimimiz ağız kenarıyla, kimimiz de yüksek bir sesle “Buyur, al bir parça” der. Ama buradaki en önemli ortak payda, iki ses tonuyla da paylaşıma açılan insanın vicdan azabı çekmesidir. “İnşallah almaz Allah’ım, inşallah bir dilim fazladan yerim” isteği devridaim eder sürekli beyninde. Lakin aslında 2 taraf da bu teklifin reddedilmeyeceğini biliyordur. Taze açılmış bir börek teklifi, çoğu zaman Don Carleone’ninkilerden bile daha reddedilemeyesidir. Bu şekilde sürekli çok sevdiğimiz yemekleri bir parça eksik yeriz. Çünkü illa ki biri çıkagelir. Dikkat edin, bu adamlar hiçbir zaman siz kereviz yediğinizde eve gelmezler. Diyelim ki geldiler. O içinizdeki “Lütfen biri şu iğrenç yemeği yesin de ben bi gidip sucuklu yumurta yapıp bana bana yiyeyim.” dileğini gerçekleştirecek birini asla bulamazsınız. “Aa, kereviz mii? Ben de biraz önce aynısından yemiştim. Yememiş olsaydım gerçekten yerdim, sağolun. Bi de tıka basa dolu midem. Başka bişey olsaydı yine yiyemezdim.” İşte o anda Allah ne verdiyse, bütün zulayı masa altından çıkarıp gözünün önünde için sızlamadan hapır hupur yiyecen böreği. O denyolar da kötü gün komşusu olmayı öğrenene kadar zırnık yiyemeyecekler.

Bir Vasarat alametifarikası olan Kebab Tai Henki de aslında biz Türklerin bilinç altındaki bu yemek paylaşmama tutkusu üzerine giden bir film. Klibin adında da sınırlar son derece kesin çizgilerle çekilmiş: Kebap ya da ölüm! Savaş çanları çaldıran bir tabir. Ortada mevzubahis bir muharebe var, ama zihinsel anlamda. Tam bir sinir savaşı. Elinizdeki döneri, ya da herhangi lezzetli bir yiyeceği yerken, tanıdık çıkmasın da ucundan paylaşmak zorunda kalmayayım baskısının verdiği harabiyet.

Klibin başında karakteristik bıyığı ve saçıyla her halinden bir Osmanlı erkeği olduğu belli olan bir adam ve sonrasında mekanda raks eden bir dansöz gözüküyor. Dans pisti tam anlamıyla Türkler için hazırlanmış gibi. At – avrat – silah üçlememizi yeni bir boyutta birleştirerek adam – dansöz ve kebap yapıyorlar. Bol kepçe bi şekilde elleriyle döneri tabağına dolduran adamın, bir anda kaçmaya başlamasıyla birlikte müzik tavına geliyor ve film başlıyor. Absürd kahramanımız kendine klip boyunca sürekli saklanıp dönerini mideye indirecek zula arasa da, peşinden kovalayan, her delikten çıkan Alamaailman Vasarat elemanlarının çalgılarından kurtulamıyor. Bu bir müzik klibi olduğu için adam her enselendiği sekansta çalgılarla uyarılıyor. Çalgılarla sürekli birşeyler diyorlar adama. Muhtemelen “Ya kebabı verirsin, ya da dalağını deşer, bağırsaklarını aşağı dökeriz” türünde sözler bunlar. İyi niyetli olduklarını sanmıyorum. Her enselenme kısmında grubun elemanlarının yüz ifadesi de bunu anlatıyor açıkçası. Hele bir araba kovalamaca sahnesi var ki, ufacık araba giderken hala içinde müzikle adama seslenen Vasarat’ı görünce yüzünüzde güller açıyor.

Her anlamıyla bir ustanın elinden çıktığı belli olan bu klipten bir kısa filmden aldığınız tadın aynısını alıyorsunuz. Tabi ki bu bir tesadüf değil. Grubun ince eleyip, sık dokumasının ve yönetimi iyi kişilerin eline vermesinin sonucu. Aynı zamanda jeneriği gördüğünüzde de bu savı bir kez daha doğruluyorsunuz. Yemek ve eğlence kültürümüze bu güzel göndermeler, süper bir müzik, harikulade bir yönetim. Bu birleşen etkenlerin hepsi bu klibin defalarca izlenmesini sağlıyor bizim için. Bir de “Çanına ot tıkama” tabirinin daha ileri jenerasyonu olan “Trombonuna döner tıkama” eyleminin tatbikini görmek, klibi unutulmazlar arasına sokuyor. Sonuçta bi daha ne zaman bir Finlinin ya da başka bir ırkın insanının gözünden birinin trombonuna döner sokabilirsiniz ki?

Weird Al Yankovic – Smells Like Nirvana

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Weird Al Yankovic isimli manyağı ilk olarak biraz sonra aşağıda izleyeceğiniz klibiyle tanımıştım esasen. Klibindeki yüksek miktardaki manyaklık sebebiyle beynimin bi yerlerine kazındı. UHF isimli filmindeki TV dünyasına karşı uyguladığı skertici komediyle de gönlümde apayrı bi yeri oldu. Özellikle o filmde tanışma şerefine eriştiğim Conan The Librarian
tiplemesi oldukça zekiceydi. Kitapları geç getirdiğinizde elinde baltayla sizi ortadan ikiye yaran bi kütüphaneci düşünün. Aslında her kütüphaneye lazım gibime geliyor. Weird Al Yankovic’ten kısaca bahsetmek gerekiyorsa, bu tür kelime oyunlarıyla insanları eğlendirmeyi oldukça seviyor. Ama son zamanlarda gördüğümüz Scary Movie türü garabetler gibi boyundan büyük, altında ezildiği filmlerle dalga geçiyormuş gibi yapmaya çalışmıyor, gerçekten dalga geçilecek konuları ve durumları bulup arkasını sağlama alıyor. E haliyle insan tanıyıp da tanıdığına pişman olduğu belli başlı videoları ve şarkıları bu eleştirel süzgeçten görünce orgazm olabiliyor.

Esasen dalga geçtiği şarkılar gerçekten önemli olsa dahi, sözlerinde ve kliplerinde kullandığı üstün zekası hiçbir zaman sanatçıların altında ezilmiyor. Bu ezim bazlı şarkı ve kliplerden en iyisi şüphesiz Nirvana’yla ve birincil olarak Kurt Cobain’le dalga geçtiği Smells Like Nirvana. Nirvana’nın klibinin orjinal halinin bile aşırı derece komik durduğunu düşünürsek, bu klibin ortadan yarma potansiyeline sahip olduğunu söylemek yalan olmaz. Nitekim öyle de oluyor. Klibin hedefleri arasında en önemlisi, sözlerin de bütününü kaplayan, Kurt Cobain’in sümsük duruşu ve ağzından çıkan, lakin içi bilyeyle doluymuş gibi anlaşılmayan sözler. Bu bilye olayı görsel olarak da klibimize tezahür ediyor. Bunun yanında hademenin orjinal klipteki komik davranışları, aynı hademe tarafından geyik klibinde daha da komikleştiriliyor. Buradan da aslında bu klibin savaş değil, salt eğlence amaçlı çekildiğini anlayabiliyoruz. İlk klipteki saçma sapan hareket eden insanlar bu sefer iyice çığrından çıkarılmış. Herkes birbirinin kolunu, bacağını, kafasını kopartıp sağa sola fırlatıyor, gitarlar lastik gibi esniyor, davulcumuzun manyak hareketleri duble aymazlaşıyor. Lakin Yankovic ağzına doldurduğu suyla gargara modunda solo attığı zaman hepsi bu mükemmel solonun gerisinde kalıyor ve müzik tarihinin en ilgi çekici sololarından birine şahit oluyoruz. Anlatmaya kalkınca anca bu kadar oluyor. İzleyince bunun gibi birçok noktaya tanık olacaksınız. Alacağınız lezzeti iki katına çıkarmak adına önce buradan orjinalini izleyin, akabinde aşağıdaki videoyu izleyince de klibin neredeyse eşelenmemiş hiçbir yerinin kalmadığını görecek ve hafif bi Weird Al Yankovic hayranlığı kazanacaksınız.

Harun Aydın’a Weird Al Yankovic’ten ötürü bir kez daha teşekkür ediyorum :)

Jethro Tull – Teacher

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Rock ‘N Roll’un bolca flüt partisyonlu efsane babaları Jethro Tull‘un İstanbul ve Ankara’ya gelmesine az kalmışken ben de konunun üstünden bi geçeyim dedim. Gerçi İzmir’de yaşayan biri olarak hafiften kırıldım onlara. Ankara’ya bile gelen grubun, İzmir gibi bi güzelliğe illa ki uğraması gerekirdi. Tarihler belli olmadan önce iddiaya girmiştim Metin Yazıcı isminde müzik delisi, dinlediğim pek çok grubu sayesinde keşfettiğim kişiyle. Şayet Jethro İzmir’e gelse biletler beleş olacaktı. Yani o ısmarlayacaktı. Ama adam yılların tecrübesi,gelemeyeceklerini anlamasa böyle bonkörce bi iddiaya girer miydi? Girmezdi. Umut fakirin ekmeği. İstanbul’dakine de giderdim gitmesine emme geldikleri tarih o kadar b.ktan bi tarih ki.

Neyse şöyle bir 70lere inelim. Sex, drugs and rock’n roll ayarına girelim diyorum. Jethro Tull’un Fransa’da sergilediği Teacher şarkısı performansı. Öyle bi tını var ki bu şarkıda, ilk dinlediğiniz anda garip bişeyler hissettiriyor. Her şarkı yapamaz bunu. Müzikten tutun da kıyafetlere malumunuz herşey döneminin yansısı. Ian Anderson baba da kıl yumağı gibiymiş o devirlerde. Kıldan gözükmeyecek, o derece. Gerçi 70lerde hippi gibi dolaşmayanı dövüyolardı, hiç adam gibi bi giyimli grup görmedim. Özellikle bu klibi her izlediğimde basçı beni benden alıyor. Dümdüz uzun saçlar ve tamamlayıcı aksesuar olarak yuvarlak çerçeve gözlüklerle hippinin alası niteliğinde. Kafayı bi sağa bi sola sallıyor, ama ciddi duruşunu bozmadan. Kameramanın alttan çekiş açılarıyla basçımız ortada bir ot tüttürülüyormuş havası hissettiriyor. Zaten bi o eksik. Rolling Stones gibi sahnede ellerinde otları da tüttürseler tam olacak.

Kameramanın çekim açıları beni mest etti. Klip boyunca sürekli olarak yaptığı zoom in-zoom out devinimleriyle zaten eli kolu yerinde durmayan Ian Anderson’ı hiç takip edemiyoruz. Aslında herkes durduğu yerde kımıldanıyor, ama kameraman sağ olsun adamlar bi sağa, bi sola uçuyormuş gibi gözüküyor. Anlaşılan artık düğün kameramanlarının bile kullanmadığı bu yöntem 70lerde bolca kullanılmaktaydı.

Ian babanın bi bu eski haline baktım, bi de 40 yıl sonraki günümüzdeki haline baktım, bi garip oldum. Adamın kafada saç kalmamış, gobee salmış. Enerji hiç bitmemiş tabi. Keli bandanayla kapatıp ülke ülke gezmeye, flüt sololarına devam. Daha da bitmez bu enerji.

Lafı da fazla uzattım bi klip için. Aslında dünyanın en iyi 3 albümü arasına giren albümünü incelemeyi düşünüyordum bu aralar ama o hazineyi daha sonraki entrylerden birine atıyorum. Bu konseri izleyip ısının ilk önce. 3,2,1 Action!

Electric Six – Danger!High Voltage!

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Çok gariptir,ne zaman yoldan çıkmış bi konudan bahsetmeye kalkışsam Cuma gününe geliyor.Edgar Porn‘u da Cuma günü yazmıştım.Sanırım Cuma gününün haftanın son iş günü olması vücutta hafif bi afrodizyak etkisi yaratıyor.Başka türlü açıklayamıyorum.Gerçi Yılmaz Erdoğan‘ın da dediği gibi,Cuma’ları cami dolusu dua edip,akabindeki günlerde taburlar dolusu yalan söyleyen bazı adamlardan iyiyimdir yine.

Electric Six öyle bi gruptur ki,hem diskocuları hem de rockçıları kolayca coşturabilir.Bunun sebebi de basit,ama çoğu grup için riskli olabilecek formül.80′lerin,90′ların o meşhur disko tonlarını rockla harmanlayarak çok güzel melez türler çıkarmışlardır.İnsanın harbiden hem dans edip,hem kafa sallayabiliritesi gelebiliyor bu grubu dinlerken.Diskoyla rock kırması dedik,bu yüzdendir ki şarkılarında bol bol cinsellik içermektedir.Cinsel içerikli olduğunu şarkılarını dinlemeden,adlarına bakarak bile anlayabiliriz.Vibrator ,Naked Pictures of Your Mother veya Gay Bar gibi.Ama tabi bunların hepsi eğlenceden ibaret ve fazla da ciddiye alınmaması gereken şeyler.Hani bar ortamını pek sevmem ama bu elemanlar bi bar konserine gelse,kesin giderim diye düşünüyorum.

Birazdan aşağıda tanışacağınız video,grubun en meşhur şarkılarından “Danger!High Voltage!“‘ın klibi.Gerek High Voltage nakaratlarında cinsel hassasiyet gösteren organlarının ampulle aydınlanması,gerekse yerli yersiz,geyik üstünde veya ayakta sevişmeleriyle tam bir kült klip.Kadına kameranın her dönüşünde mahallenin cadaloz kadısı gibi “Danger Danger” demesi ise klibin spesifikliğini arttıran diğer bir etken.Neyse,oynatalım Uğur’cuğum.

Yazı bittiğinde “The Chuck Norris Experiment – Move Like a Machine” çalıyordu.