Arşiv: Nisan, 2008

Green Jellÿ – Cereal Killer Soundtrack

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Sinema olayını komediye entegre etmek gerçekten zor zanaat.Yaparsın yapmasına ama,olayın bi dozajı vardır.Esprileri çok bayağı yapsan olmaz,düşük not alırsın.Güzel ama anlaşılması zor yapsan,yüksek puan alır ama yeteri kadar kesime ulaşamazsın.O ince çizgiyi tutturmak gerçekten zor olduğundan olsa gerek,komedi filmleri genelde hep 7′nin altında puan alırlar.Çoğu eski komedi filmi daha yüksek puanlar alırken,günümüzde dejenerasyonun daha da arttığı görülmektedir.

Müzikte de neredeyse bir tabu gibidir komedi.Cıvıtması kolay,herkes cıvıtabilir.Sahnede salak salak hareketler de yapabilirsin pekala.Ama kaç grubun bu komedi içinde cıvıtma davranışı Ajdar’dan öteye gidebilmiştir şu vakte kadar?İşte bi elin parmakları kadar grup var.Onların da pek fazla tanındığı,dinlendiği söylenemez ya.Beatallica bu konuda gerçekten sağlam gruplardandır,Metallica ve Beatles karışımı yaptığı eğlenceli şarkılarla.

Bunlar hazine gibi valla,değerini bilmek lazım.Geçenlerde elime birkaç albüm daha geçtiğinde yine böyle eğlenceli bir grup vardı.Green Jellÿ isminde,geyikliğin sınırlarını zorlayan bir gruptu.Dinledikçe coşum bazlı taşkınlıklara sebep oldum.

Green Jellÿ ilk kurulduğunda ismi Green Jellö‘ymüş.Fakat bu bir marka olduğu için sahibi bu adın 2-3 tane zibidi tarafından kullanılmasını istememiş,”Değiştirin lan,indirtmeyin tokmağı grubunuza” demiş.Grup da ufacık,miniminnacık bir değişiklikle kefal zihniyetli marka sahibini manipule etmiş.Ha Green Jellÿ,ha Green Jellö.Bu arada bu zibidilerin 1981‘de kurulmuş Amerika bandıralı bir grup olduğunu söylemeyi unutmuşum,onu da ekleyeyim.Tür olarak ise Comedy Rock,Heavy Metal ve yer yer punk kullanmaktadırlar.Neredeyse her şarkıda başka bi şarkının ya da başka bi konunun geyiği geçmektedir.Onları bulabilmek için bazen fazladan genel kültür bilgisine sahip olmak gerekebiliyor.

En iyi albümleri 1991 yılında çıkan Cereal Killer Soundtrack olduğu için haliyle bu albümü inceliyorum.İlk parçaları olan Obey the Cowgod‘dan son şarkılarına kadar neredeyse enerji hiç düşmüyor.Hatta 9. şarkıları olan House Me Teenage Rave‘de tansiyonun bayağı arttığını söylemek gerek.Evde bu 9. şarkıyı son ses dinlemeniz durumunda alt ve üst katınızda oturan “Meraklı Melahat” diye tabir ettiğimiz komşular,bütün sokağa “Sizin eve birkaç kadın atıp,bağıra bağıra,bağırttıra bağırttıra düdükleme işlemi“ne tabi tuttuğunuz söylentisini yayabilir.Neyse aldırmamak lazım.Onlar da sağa sola yayacak dedikodu arıyorlar.Zaten başınız bağlı değilse bunun kötü bir söylenti olduğunu sanmıyorum.Ününüz ve bereketiniz artar en fazla.Bunun haricinde Motörhead‘den Ace of Spades ve Metallica‘dan Enter the Sandman gibi bazı şarkılar yer yer melodilerin içine eklenmiş.Ama özellikle şu meşhur 3 küçük domuzcuk hikayesine farklı bir bakış açısıyla yaklaşan Three Little Pigs ve Anarchy in the U.K. şarkısına Wilmaaaaaaaa naralarıyla Flintstones yorumu katan Anarchy in the Bedrock beni benden aldı.

Eğlendim kardeşim işte,bu sefer sırf müzik güzel diye değil,hem güzel hem eğlenceli olduğu için eğlendim.Yeter gari,boğmayın beni hüzünlere.Dünyanın en mutlu adamı olmuşum bi anlığına,çok mu görüyorsunuz?İşin ticari yanını,satamayıp s.çacağınızı düşünmeyi bi kenara bırakın artık.Ayda yılda bir de çıksa böyle eğlenceli şeyler görmek istiyor insan.Yeter b.ku çıktı işin.Her yeri aşk şarkısı bastı.Bu kadar aşk şarkısı dünya batana kadar yeter.Farklı temalara yönelin,mesela albümünüzün konusu “Tabakta kalan son sucuk parçasını kardeşine kaptırmanın verdiği hüzün” ya da “Tabakta kalan son sucuk parçasını kardeşinden önce yemiş olmanın verdiği sevinç” olsun.Absürd olsun,bana bunlarla gelin.İlla herşeyin bi mantığı mı olmak zorunda?Hepinize bir kilo Yeşil Jöle armağan ederken huzurlarınızdan ayrılıyorum.

MUHTEVİYAT : 1.Obey the Cowgod , 2.Three Little Pigs , 3.Cereal Killer , 4.Rock-N-Roll Pumpkin , 5.Anarchy in the Bedrock , 6.Electric Harley House , 7.Trippin on Xtc , 8.Misadventures of Shitman , 9.House Me Teenage rave , 10.Flight of the Skajaquada , 11.Green Jelly Theme Song

Green Jelly – Cereal Killer Soundtrack
Yazı bittiğinde “Lynyrd Skynyrd – Simple Man” çalıyordu.

Mim Part VII : Kitaplarım

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Yazın da kendini iyiden iyiye göstermesiyle birlikte,bahar girişinde toprağa atılan mimler,olgunlaşıp elimize düşmeye başladı.Kitaplar ile ilgili düşüncelerimizi aktarmamızı isteyen bu mim ilk olarak Volkan Yılmaz tarafından başlatıldı.İkinci durak olarak Volkan Alabaz‘a uğrayan mim,oradan da beni bir ziyaret etmeyi elzem görmüş.pek sevindim.İki Volkan arasından gelen mime atladım,dileğimi tuttum,böyle mimler pek kerametlidir derler,hadi hayırlısı.Double V Power diye buna demeyeyim de neye diyeyim sevgili okurlar?

Kitap aşkında,ilk okuduğunuz kitabın önemi kesinlikle büyüktür.O ilk deneyiminiz büyük ihtimalle hayatınızın geri kalanında kitaplara bakışınızı etkileyecek bir deneyim olur.Okuldaki öğretmenlerin “Alın bunu okuyun,şunu okuyun” zorlamasıyla olacak iş değil bi kere.İnsanların belli kitapları okumaya zorlanması sebebiyle,lisede okuyan insanların bile kitap okumadığı bi toplum haline geldik.Benim kitap okumam hiç zorlama bi hadise değildi.Dayımla bir gün çıktık.Bana 3 tane kitap aldı.Pal Sokağı Çocukları,Denizler Altında 20000 Fersah ve Küçük Prens.Tabi ki her çocukta olduğu gibi bende de Küçük Prens’in yeri apayrı.30 yaşına da gelsek,50 yaşında da gelsek,her okuduğumuzda farklı tatlar alacağımız bi kitaptı.Tabi böyle bi kitapla okuma kariyerine başlayan bi insanın kitaplardan ve bişeyleri okumaktan uzak kalabileceğini sanmıyorum.Ben bu konuda şanslıydım.Her şeye “Rhhhhhhhhhhnnnnnnnööööööööarrrrrggggggghhhhhhhh” diye yanıt veren bi Chewbacca tadında yaratık olmadım nihayetinde.

2000li yıllara girdik,teknolojilere adapte olduk,hatta içinde boğulduk diye bazıları sanıyor ki,kitapları da bilgisayardan,pdf üzerinden okumaya başlayacağız.Bu görüşe katiyen katılmıyorum.Gelecekte değişmeyecek 3-5 tane alışkanlık varsa,onlardan biri de kitabı eline alıp,dokunarak okumaktır.İlla ki o kitabı insanın hissetmesi,o kağıt kokusunu içine çekmesi gerekiyor.Allah sizi inandırsın,severek okuduğum dergileri internette pdf formatında okuyamıyorum.O istek gelmiyor yani.İnternet pek çok şeyi karmaşıklaştırabilir,ama pek çok şeyi de basite indirgediği aşikar.Düşünsenize tuvalette klozetin üstünde okuduğunuz kitabın,derginin tadını masaüstünüzde bilgisayarınızda okuduğunuz b.ktan pdf verebilir mi?Bana günlerdir çıkmasını beklediğim bi kitabı internet üzerinden beleşe sunsunlar,vallahi okumam.Parası neyse alırım.

Okuduğum güzel kitaplardan da birkaç tane saymam gerekirse,Amerika’nın ormanda 1 milyon muhalif gücünde muzır adamı Michael Moore‘un Aptal Beyaz Adamlar ve Hey Ahbap,Memleketim Nerede?,Edgar Allan Poe‘nun Şiirler kitabı,Vedat Özdemiroğlu‘nun Selam Dünyalı,Ben Türküm,Susanna Tamaro‘nun Aklı Bir Karış Havada‘sı gibi isimleri sayabilirim.Bu aralar da Stephen King‘in Karanlık Öyküler kitabını okuyorum.Bir de Almanca’mı unutmamak için Madame Bovary‘nin Almanca versiyonunu okuyorum.

Selam olsun Bolu Beyi’ne,selam olsun dolu beyine : Beyn , nominal , biyonikkedi , pudra

Mim bittiğinde “Frank Zappa – Dirty Love” çalıyordu.

D.P.P. – Lezzetli Ayak Mantarı

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Dikkat ettiniz mi bilmiyorum,her sene bana öyle geliyor,umarım uydurmuyorumdur,23 Nisan‘a kadar hava bayağı bayağı bunaltıcı derecede güneşli ve sıcak olur,akabinde 23 Nisan’da,çocukların tam eğlenecekleri vakit birden kapatıverir hava.Çocuklar her ne kadar çaktırmamaya çalışsa da içlerinde kalıyor bayram havası.Kart çevirmek için o kadar prova yapıyorlar,ondan sonra haşır huşur yağmur fırlıyor olmayacak zamanda.Neyse ki hepinizin bildiği üzere çocuklar,basit yaratıklar.Stewie gibi şeytani istisnalar da olabilir tabii.Ama Stewie gibi bir manyak dahi pizzayı gördüğü zaman herşeyi unutur.Fast Food’un böyle bi gücü vardır,en zeki çocuğu,en koca oğlanı bile büyüleyebilir yeri geldiğinde.

Türkiye’de nerede pizza yersem yiyeyim,o asıl memleketin,İtalya’nın pizza usulü lezzetini alamıyorum.Yapamıyorlar yani.Kullandıkları fırınlar da büyük derecede etken.Bir de garip bi toplumuz biz,her bi b.kun içine ketçap mayonez sıkmadan yapamıyoruz.Yanlış anlamayın,ben de yapıyorum.Ama gerçek pizza kültürünün içinde bu yok,onu demek istiyorum.Bu konuda Domino’s Pizza‘yı çok takdir etmişimdir.Pizzanın yanında hiç bir zaman ketçap mayonez vermiyorlar.Gerçi onların yaptığı da Amerikan Usulü.Her neyse İtalyan ustaların yüzyıllardır sakladığı sırrı sizin için açığa çıkardım.Sorunun malzemeden kaynaklandığı aşikar.Onlar da mantar kullanıyorlar kullanmasına.Nasıl ki Kübalı kadınlar puroları göğüslerinin arasında olgunlaştırıyorsa,İtalyanlar da o karşı konulamaz lezzeti ayak mantarıyla veriyorlar pizzalarına,evet şaşırmayın ayak mantarı.

Tabi yetiştirmesi kolay değil.Ayaklarınızı çok zor şartlara feda etmeniz gerekiyor.Sıcak havada,içine doğru dürüst hava girmeyen bir ayakkabıyla günde 12 saat yürümek bu lezzete değer mi bilmiyorum.Her ne kadar midesine düşkün bir toplum da olsak,ne yardan ne de serden geçeriz.Pek çok ayak fetişisti insanın bu duruma katlanamayacağına eminim.Bu durum bazı insanlara öyle vahşice ve insalık dışı geliyor ki,İtalya’da ayak fetişistleri dernekleri ayaklanıyor.İğrenç ve mantar dolu ayaklara dayanamadıklarını ve pizzaların kültür mantarlarıyla da yapılırsa aynı lezzeti vereceğini düşünüyorlar.Ama maalesef yanlıyorlar.Orjinal hayvan kürkü giymek gibidir ayak mantarıyla pizza yemek.

Belli sebeplerden dolayı sizlere zorluk çıkmaması amacıyla,tüm sorumluluğu üzerime alarak ayak mantarlarını kardeşimin ayakları üzerinde yetiştirmeye karar verdim.İthal edip,ülkenin ekonomisini baltalamaya gerek yok.İtalyanlarla genlerimiz aynı sayılır zaten,ayak mantarlarımız da aynı lezzeti veriyor.2 haftalık yoğun bir program ardından olgun ayak mantarlarına ulaşmış bulunmaktayız.Deneme amacıyla bir tepsi İtalyan usulü pizza yaptım.Ve ilk dilimi ağzıma attığımda,aldığım sonuç inanılmazdı.Bu vakite kadar yediğim en güzel pizzaydı.Tek bir malzemenin bile lezzeti bu kadar etkilediğini farketmek gerçekten muntazam bir deneyim.Sanmıyorum ki bir daha,Pizza Pizza,Pasaport Pizza,Domino’s Pizza benzeri yerlerden ne idüğü belirsiz pizzalar alayım.Ev usulü her zaman daha güzeldir.

Ben denedim.,şimdi sıra sizde!Eğer bu güzel,organik ayak mantarıyla birbirinden güzel pizzalar yaratıp,ailenizi mest etmek istiyorsanız,ürünümüz size sadece 1 PayPal tuşu kadar yakın!Ödemeniz gereken miktar mı?Ahaha,komik olmayın canım,mühim olan lezzeti paylaşalım,aramızdaki sevgi bağını büyütelim.Sembolik bir miktar olarak istediğinizi ödedikten sonra,ürünümüz kargo dahil adresinize gönderilecektir.Eğer 1 saat içinde ürünümüzü satın alırsanız bir adet de özel üretim göbek pamuğu setine sahip olacaksınız.İçine sevgi ve emek katılarak hazırlanmış bu ürünler,siz müşterilerimize Deli Profesör Pazarlama Aracılığıyla sunulmaktadır.En yeni fırsatlar ve ürünler için bizi izlemeyi unutmayın.



Mim Part VI : 3 Hatunizade Kişi

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Bu mim nominal tarafından şahsıma şutlanmıştır.

Bu ne Allah aşkına?MediaMarkt’ın kapısının önünde sanki beleş bilgisayar dağıtılıyormuşçasına çıkan izdiham gibi bir durum olmuş bu mimde.Herkes üçer üçer almış oh valla.Konu ordan oraya,ordan oraya derken pek hatun kişi de kalmamış.Aslında en çok Audrey Hepburn‘ün elimden kaçtığına üzüldüm.Neyse ki şimdi yaşamadığını farkettim,teselli sahibi oldum.Hepiniz elma şekerlerini kıtır kıtır yemişsiniz maaşallah,bana da sapı kalmış.

Aslında çıtır çıtır,etine dolgun çok güzel var piyasada,ama bunlar herkes tarafından bilinen hatunizadeler olduğu için üzerinde durmamıza gerek yok diye düşünüyorum.En azından “daş gibin gaya gibin hatun” kontenjanını mimimizde 1′e düşürerek,diğer ikilinin daha vatana millete hayırlı ya da zararlı insanlar olmasını planladım.Niye zararlı sıfatını eklediğimi 1 ya da birkaç cümle sonra göreceksiniz.

Divine : Aslında bu zat-ı muhterem için tam olarak kadın da diyemeyiz.Erkeklikten kadınlığa geçmiş bi insandır kendisi.Her neyse,o kendini kadın olarak düşünüyorsa bize laf zaten laf etmek düşmez.Bu kadına duyduğum şey sevgi değil,öyle bişey olacağını pek sanmıyorum zaten.Ama kankası John Waters’ın filmlerinde çıkardığı performanslarla benim saygımı kazanmıştır.Kamera önünde bu kadar rahat davranabilen insanlar zor bulunur.Pink Flamingos filmindeki gibi demek istediklerini iğrençlik üzerinden anlatsalar da Divine sinemaya köpek b.ku bile yiyerek çok şey katılacağını göstermiştir.Dünya sinemamızda büyük tabuların yıkılmasını sağladı belki de bu insan.

Cesaria Evora : Çıplak ayaklı kontes namının 2 sahibi vardır.Birisi Ava Gardner,diğeri ise çoğu insanın bildiği üzere Cesaria Evora’dır.Bu namı almasını,sahnede cıpcıbır ayaklarla dolaşmasına borçludur.Küba müziklerini,latin müziklerini oldum olası sevmişimdir.Ve bu tarzları sevdiğini söyleyen bir insanın Cesaria Evora’yı tanımaması ayıp gibi bişeydir.O mükemmel sesiyle binlerce duygunun içinde sağdan sola kolaylık uçurabilir sizi.

Keira Knightley : Bir adet saygı duyulası,bir adet de hem sevilesi hem saygı duyulası insandan bahsettim.Ben de erkeğim kardeşim,testesteron hormonlarım var.Haliyle güzel kadınları da sevdikçe sevesim geliyor.Hafiften soğuk bi duruşu var ama çok güzel hatun şimdi Allah için.Sinema konusunda da güzel yollar kat ediyor.Oynadığı filmler ve oyunculuğu insanda ilgi uyandıracak cinsten.Bilmiyorum belki de güzelliği benim gözümü döndürdüğünden böyle düşünüyor olabilirim.

Bu 3 insan hayatımda pek önemli yer işgal ve teşkil etmese de,hobilerimin içinde boğulduğum zaman üzerine bayağı düşündüğüm insanlardır (Özellikle Keira Knightley).İçim ne zaman kalksa Divine’ın vajinasında sakladığı et gelir,ne zaman sıcak bi tını duysam Cesaria Evora.

Bi de Yaşamdan Dakikalar‘ı seven bi insanımdır.Genelde izlerim,severim o dört baltanın muhabbetini.Ama geçenlerde “Bu dörtlünün içinde neden bir dinazor kadın yok?” diye düşünmeden edemedim.Ondan sonra “Koysam bu programa kimi koyarım?” diye düşündüm.Aklıma kimse gelmedi.Kadınlar bazı konularda hiç yok gibi nedense.

Bu arada,mim zaten turlayacağı kadar turlamış.Daha nereye atayım be anam?Ne zaman mim gelse çatır çutur atıyordum.Bu sefer kolon temizliği yapmaya davet ediyorum sizi,bağırsaklarınız biraz temizlensin.

Yazı bittiğinde “Sepultura – Altered State” çalıyordu.

İktidar Dava Açma Sanatıdır

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör
Dergileri tekrar tekrar açıp okumayı çok severim.Bir film izlediğimizde,zihnimize yeni bir olay veya bilgi kazındığında,önceden okumaya üşendiğimiz ya da okurken pek keyif almadığımız yazı çok değerlenir birden.Bazen de okuyacak bişey olmadığı için eski sandıklar açılır,içindekiler dökülür.Geçen de sağı solu kurcalarken Tayyip Erdoğan‘ın Leman‘a 8765. davasını açtığı sayı geçti elime.Eskiden Tayyip Erdoğan dava açtığında olay olurdu.İnsanlar iyice büyütürdü,tabi haliyle bu dergilerin zararından çok yararına olurdu.3-5 milyar tazminatla yapamayacakları kadar reklam yapıp bol kepçe,okur kazanırlardı.Hani Tayyip Bey diyor ya şimdi :Bana dava açıldı da ne oldu?Oylarım katlandı.” diye.Aynı şeyi mizah dergilerine de yaptığının farkında değil sanırım bu zat.

Her neyse derginin olağan bölümlerini kurcalıyordum,acaba okumadığım bi kısmı var mıdır diye.Okur mektuplarını pek nadir okurum,can sıkıntısından olsa gerek,orayı bile okumaya başladım.Gözüm ilginç bir okur mektubuna ilişiverdi.Aynen şöyle yazmaktaydı :

Başbakanla alakalı çizdiğiniz şerefsizce ve adilikten öte olan bu karikatür ne kadar seviyesiz ve kişiliksiz olduğunuzun bir göstergesidir.Bir avuç bit ve it sürüsü olarak mizah adı altında ideolojik saplantılarını tatmin etmeye çalışan sefil yaratıklarsınız.Bu ülkeye zerre katma değeri olmayan,tek dayanağı küfür olan,hiç bir boka yaramayan sizler,küfür etmeye dahi değmezsiniz (Eyvallah hacı,kalayla kalayla ondan sonra değmezsiniz de.Seninki de iyi taktik ha. – Deli Profesör).Dilerim derginiz tez zamanda BATACAKTIR.
Selim Terzi
selimterzi@hotmail.com


Bu mesajı okuduktan sonra ne kadar güleceğimi integral ile alan formulünden hesaplayıp,ardından dakikalarca,gözümden yaşlar gelircesine güldüm.Bu arkadaş anladığım kadarıyla Leman Dergisi’ne umarım batarsınız diye temennide bulunmadan önce,derginin kapağını açıp,Leman logosunun yanında 850 (yazıyla sekiz yüz elli ) yazdığına bakmadı.Baksa,bu isteğinin ne kadar fuzuli olduğunu fark ederdi.Leman ki,kaç iktidarı gömmüş,yıllarca kodaman üstüne kodaman çiğneyip,insanları bir nebze uyandırmaya çalışmış,belli konularda kamuoyu oluşturup,koyun olmadığımızın farkına varmamızı sağlayan Türkiye’nin en köklü ve önemli dergilerinden birisidir.Sevgili Selim Terzi hafiften bi matematik hesabın varsa 16nın 5ten büyük olduğunu bilirsin.Yani 16 yıllık bi derginin,bi Tayyip Bey’e sataşmasıyla ve iman gücüyle batacağını düşünüyorsan,hayallerin hafiften suya düşebilir.Neyse çok üzme kendini.Havalar da ısındı.Bol bol su içmek lazım,aşırı güneş altında durma.Sinirlerini böyle şeylere yıpratma.Benim gibi lokum gibi adam bulmuşsun,azıcık dinle derim.Gerçi dergi de az hınzır değil.E-mail adresini teşhir etmişler.Ben sana buradan seslenene kadar,eminim ki yaklaşık 500 kişi “
ağzına ne geldiyse söyle” tarzında bir yaklaşımla sana düşüncelerini iletmiştir.Öptüm seni Selim’ciğim.Güç seninle olsun.Komik kerata seni.

Yazı bittiğinde “Indukti – And Weak II” çalıyordu.
Bir de şayet İzmir’de oturuyorsanız saat 14:30′da Kitap Fuarı’nda Leman dergisinin üstadlarından Nihat Genç’in konferansı var.Kesinlikle kaçırılmaması gerekenlerden.