Nightingale – White Darkness (2007)

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Earl: Hani tüm hayatı boyunca kötülükten
başka bir şey yapmayıp bir de “Benim hayatım niye böyle berbat?”
diyen adamları bilir misiniz?

Ben: Bilirim Earl Abi.

Earl: Peki tüm hayatı boyunca suya sabuna dokunmamış, nötralize-pasivize bi şekilde yaşayıp da, ondan sonra “Niye benim başıma iyi ya da kötü hiçbir şey gelmiyor?” diyen adamları bilir misiniz?

Ben: Bilmem mi Earl Abi. Böyle herifler kişiliksiz, kaypak, nereye çeksen oraya kayan, karakteri oturmamış adamlardır. Seçimlerde git bu adama bi tane pilav ver, 10 yıl boyunca sana köle olur. Kötü adamlar bile bu tiplerden daha iyidir. En azından belli bi felsefesi, hayat görüşü vardır kötü adamların. “Search and Destroy” yegane mottolarıdır. Bak mesela Star Wars’taki karakter sistemine, adamlar uç noktada yaşıyorlar. Ya hepsi çok iyi, ya da hepsi çok kötü. Yaptıkları davranışlarına göre white ya da dark side’a çekiliyolar. Ama hiçbiri “Ben nötralizeyim arkadaş, benle uğraşmayın” deyip, kılıcı kınına sokmuyor. Evlere ırak vallaha Earl Abi.

Earl: Bunları bildiğine göre sen bütün hayatı boyunca iyilik yapan, sonra o yaptığı iyilikleri k.çına battığında “Niye benim başıma hiç kötü bişey gelmiyo lan?” diye soran denyoları da biliyorsundur. İşte karma böyle bişey.

Ben: Eeh, yeter lan skecem karmanı. Eğer böyle bişey olsaydı, şu gecenin beşinde, günün pencereden en püfür püfür estiği anda, manyağın birinin kurduğu alarm, 1 saat boyunca çalıp bütün uykumu kaçırmazdı. Ses o 1 ytllik Çin saatlerinin çıkardığı standart alarm sesi. Bi de bu heriflerin yaptığına dayanıksız derdik. En sağlam aleti bu muhite mi göndermişler ne. Sahibi de yok ortada. Böyle bi saat olmaz ki. 5, hadi bilemedin 10 dakika sonra alarm susturulmayınca kapanması lazım. Bütün gecemi yedi. Şimdi gel de uyu. Bi de hayatı boyunca yaşlı teyzeleri, ülkenin sigorta maliyetini azaltmak için sürekli arabaların önüne atardım, oracıkta ahiret hayatına başlatırdım. Devletlümüze yaptığım bunca yardım karşılıksızmış demek. Hadi benden de geçtim, bu muhitteki geriye kalan, şu an sesten manyak olmuş 250 kişiden biri için bile yok mu karma? Birinin bile mi hatrı yok? Yoksa her insanın ayrı bi boyutu mu var?

(Vee o beklenen, gökten gelen davudi ses zihnimin her bi nöronunun içine dikilir): Telafi ederiz.

Ben: Gecenin 5′inde tamamiyle kaçmış bi uykuyu nasıl telafi edebilirsin ki? Tabi bir saattir süren alarm şoklaması, işi daha da telafi edilemez bi hale getirdi. Ne yalan söyliyim, böyle değerli bişeyi telafi edebileceğini sanmıyorum. Anca laf, anca laf. (Tıraş hareketi yaptım suratıma elimi sallayarak, bolcana da kıllı bi herifim zaten, mesaj anında yerine gitti)

Davudi ses: Aslında bunu seninle paylaşmamam gerekirdi ama, gecenin şu vaktinde senin gibi bi isyankarın inancını kazanmak için doğru dürüst bişey yapmam şart oldu. Karmanın son yıllardaki en büyük geri dönüşünü yaşayacaksın bu verdiğim albümle. Dünyanın en iyi adamına bile vermemiştim bu ödülü, lakin gaza geldim. Siz dünyalıların “Laf ağızdan bi kere çıkar” geleneği de var, biliyorum. Al bakalım.

Karanlığın içinden aydınlık, aydınlığın içinden karanlık çıktı ve güçlü bir ışık hüzmesiyle albüm elime indi. Download dediğimiz eylem tam anlamıyla gerçek manasına dün gece kavuştu işte. Cennetin en zirve noktasından, tanrının eliyle indi bu albüm. Kapağına baktım, Japonca bişeyler yazıyordu, uzak doğu dillerinden hiç anlamam, belki de Çince’ydi. “Sen dünyadaki bütün dilleri bilirsin, bunun üstünde ne yazıyor?” diye sordum.

Davudi ses: Nightingale – White Darkness. Neyse, buradaki misyonumu tamamladığıma göre, Türkiye toprakları içindeyken Tayyip’le Abidullah’ın da uzun zamandır ertelediğim karma hesabını keseyim, malum sonucu tahmin edebiliyorsundur. İyi dinlenceler, yalnız böyle güzel bi albümü sadece kendine saklama, çevrendekilerle de paylaşmayı unutma. İyilik yap ki, iyilik bulasın. Neşeli ol ki, genç kalasın.

Ben: Yanına bi de PS3 bıraksaydın gitmeden bee. Tüh, gitti.

Earl: İşte karma böyle bişey.

Ben: Sus lan sen de.

Evet sevgili blog kemirgenleri, yaşadığım hikaye 3 aşağı, 5 yukarı böyleydi. Emir büyük, harbiden büyük yerden gelmemiş olsa, böyle bi albümü benden alabilmeniz için bana en azından cennet tapuları ve yanında PS3 vermeniz gerekirdi. Ama 20′lik PS3 değil, piyasadan kalkan 60′lıktan getirmeliydiniz. Tabi içimdeki çarpılma ve dolayısıyla büzzük korkusu semptomları sebebiyle olayın üzeri soğumadan paylaşmak istiyorum. Bi ara ben yine naz yaparaktan alırım bi şekilde o aleti.

Nightingale, 1995‘te kurulmuş, İsveç kökenli bir progressive rock-metal grubu. Şarkıların içinde yükselme, alçalma anları oldukça fazla olduğundan yer yer metalden rocka, rocktan metale değişkenlik gösteren kısımları var. Esas kurucu oğlan Dan Svanö (Vokal, gitar, klavye), diğerleri de Dag Svanö (Bas, gitar, klavye, vokal), Tom Björn (Davul) ve Erik Oskarsson (Bas) . Kurucu esas oğlan, kendi evladı gibi kurduğu gruba sarılmış olsa da diğer denyolar sonradan bitme oldukları için tek eşlilik anlayışları yok, aynı zamanda başka gruplarda da takılıyorlar.

White Darkness’a gelirsek, şu ana kadar sitede incelediğim albümler arasında en ağır toplardan biri olduğunu söyleyebilirim. Gitar ve davul tonları ne hayvani diyebileceğimiz derece sert, ne de “Bu ne lan, Olin ayçiçek yağıyla mı hazırlanmış” denecek kadar hafif. Dinlerken hiçbir şekilde yormuyor. Her yönüyle sindire sindire alıyorsunuz albümü. İşte ben brütal gruplara hep bu yüzden laf ederim. Öylesine öküzce çalarlar ki ellerindeki aletleri, şarkı boğulur gider. “Asıl amaç şarkı değil miydi?” diye sorarsınız. Hani Max Hardcore diye meşhur bi pornocu eleman var ya, aynı o herifin kadınların üstünden tır ezmiş gibi geçip, hırpalaması gibi hırpalıyor brütalciler müziği, çalgıları.

Albümün ilk şarkısı olan The Fields of Life ilk dinleyişte insanı genel olarak bütün şarkılara bağlayacak türden. Play tuşuyla birlikte karşılaştığınız klavyeli yanık giriş, biraz şaşırtsa da, akabinde giren gitarla birlikte çok güzel ilerlediğini görüyorsunuz. Zaten rock gruplarında klavyeye hiç bi zaman itirazım olmaz, çoğu grupta da oldukça iyi bir tamamlayıcıdır. Herkes yapmamalı tabi, yaptığınız müziğin altyapısını elinizdeki enstrümanlara göre ayarlamanız lazım. Yoksa gidip Slayer‘ın eline bi tane klavye verip, “Al bunu kökle” demenin manası yok. 2. şarkı Trial and Error‘a geldiğimizde ise 1. şarkıda bizi döven grubun, okşamaya başladığını görüyoruz. Tabi bu davranışları albüm haricinde gerçek bi insan yapsaydı, yandaki anketin sonuçlarından en az birini uygulardık. Ama albümlerde inişler çıkışlar gerçekten insanın zihnini düzene sokar. Ciddiyim. Bi şekilde alçalıp yükselen tempo, insanın dikkatini sürekli müzikte tutar. Bu yüzden hiçbir zaman sürekli olarak çok yüksek tempolu ya da çok yavaş müzik dinlemeyin. Belirli şeylere karşı ilginiz körelir. Hele bu şarkıda güzel bi nakarattan sonra solo var ki, “Ah seni döven ben miyim” dercesine ruhuma aroma spa yapıyor. Lan kendimi gay gibi hissettim yalnız. Girlschool‘un albümünü incelesem eyvallah da, bunu bi erkek topluluğu yapınca huzursuz oluyorum. Sonuçta bi sonraki şarkıda parmak da atabilir bu adamlar.

Bana yapacaklarından dolayı tırstığımdan mütevellit bi melankolinin dahilinde haykırışlara gark oluyor elemanlar One Way Ticket şarkılarında. Şarkıyı dinlemeden önce Darkness‘ın uyarlaması gibi geyik bi coverdır diye düşünmüştüm ama yeni bi şarkı olması ve herşeyden önemlisi güzel olması insanı daha mutlu ediyor. Aba altından sopa göstererek, sevilerek, terkederek ilerledikçe zevkin dozajını yükselttiğimiz albüm “White Darkness” isimli şarkıda adeta zirve noktasına ulaşıyor. Mutluluk, rahatlık ve ağlama hissini aynı anda bana bu denli kuvvetli yaşatan çok şarkı yok. Bir elin parmağını geçmez. Bu şarkıyı dinlediğimde “Ulan harbiden de müzik son derece evrensel bi canlı” dedim. Bu şarkıyı ingilizceden anlayan, anlamayan kime verirseniz verin, eminim ki benim bahsettiğim duygulardan bahsedecek. Bu şarkıda geleneksel hiçbir kalıp bulamadım. Oldukça özgün ve içten. Öyle içten ki, albüm boyunca edilen bütün sözleri kendi üzerinde birleştiriyor. Bu albümü gerçek dinleme amacımız gibi.

Çoğu albümü belli bir dinlemeden sonra uzun süre dinlemem. Bu albümü diğerlerine göre oldukça uzun zamandır dinliyorum ve şarkılarından henüz usanamadım. Bana göre 2007′nin kesinlikle en iyilerinden. Daha bilip bilmediğimiz albümler çok, çok olmasına. Ama bildiğim içindekilerin sınıflandırmasında bu bölüme oturuyor zaten. Daha da bişey dememe gerek yok, albüm cennetten geldi diyorum, daha ne olsun. Ben şimdi cennet dedim diye de beklentilerinizi aşırı derecede yükseltmeyin, omzumda bile ağlamanıza izin vermem o vakit.

MUHTEVİYAT: 1. The Fields of Life 04:21 , 2. Trial and Error 04:53 , 3. One Way Ticket 04:59 , 4. Reasons 04:16 , 5. Wounded Soul 03:38 , 6. Hideaway 05:21 , 7. To My Inspiration 03:58 , 8. White Darkness 05:15 , 9. Belief 03:54 , 10. Trust 05:02

Yazı bittiğinde “Joe Satriani – Asik Vaysel” çalıyordu.

Bu yazılar da üsttekini andırıyo gibi

 Yorumunu ekle

3 yorum yapılmış bu güzide postaya

  1. Mehmet Der ki:

    el şarkıymış.İlk defa dinledim.

  2. kubio Der ki:

    the breathing shadow albümü toptan süper. stalingrad vardır bir de,işte onun benim için yeri ayrıdır. :’(

  3. Deli Profesör Der ki:

    @mehmet Birin al, birin alma olmaz. Albümü de indirin vallaha darılırım :D

    @kubio Nedir efenim, özelliğini paylaşın burda içinizde kalmasın :)

Anlat derdini Marko Paşaya