Anekdot Silsilasyonu : Part IX

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Beer, Helping Ugly People Have Sex Since 1862Yazmayalı elde iki silsilasyonluk mahsül birikmiş. Hepsini ufak ufak başlıklar halinde not ediyordum bulduğum yerlere. Sonra toparlaması biraz meşakkatli oluyor. Neyse ki takım taklavatı toparladım. Tombala çekme adını verdiğimiz sistem aracılığıyla silsilasyonların yarısını bir sonraki buluşmamıza sakladım. O ana kadar muhtemelen üstüne bi o kadar daha eklenir, bi tombala daha çekerim. Baktım, tespitlere yetişemiyorum, Nouma’nın daşhak arasından içeri atarım, çıkarır çıkarır verir. Daşhak kokulu tespitlerdeki insani duygular.

* Yaşlılara görmüş geçirmiş, hayatın türlü madiklerine karşı koymuş, belli bi bilgeliğe ulaşmış diye saygı duyarız. Ne zaman bi çocukla muhabbet girişiminde bulunsalar kulak kabartıyorum. Tek bi muhabbet açma ve devam ettirme cümleleri var: “Ee evladım okul nasıl gidiyor, sınıfını geçtin mi?” Böyle ihtiyar bilgeliğini skeyim ben, afedersiniz. Bunu da merak ettiğinden sormuyor. Sadece komşunun yanında veletle ilgilenmiş olmak için yaptığı bişey. Gidip de Tarkovsky’nin Stalker’ından dem vur demiyoruz ki.

* Eğer içinizde biraz gereksiz ahlaki frenleme sistemi, ya da  alternatif olarak dış dünyanızda odanızı paylaştığınız biri varsa muhtemelen her geldiği anda yerli yersiz osuramıyorsunuz. Böyle durumlarda bir bahaneyle yorgan içine girilir ve bağırsakta ne kadar kokuşmuşluk varsa zangır zangır yorganın gözenekleriyle buluşturulur. Ama böyle doğal bi eylemi tatbik ederken dalgınlıktan yaptığınız eylemi unutabilirsiniz. O an çiş bastırır. Gidip hacetimi gidereceğim diye ani bi hareketle yorganı açıp içinden çıkarsınız. Daha gaz taze tabi, gözenekler emmemiş, filtrelememiş. Gaz molekülleri dağınık takılmayı sever, haliyle ne var ne yok odanın atmosferine dağılır. Çişten dönüşte oda arkadaşınız tarafından kafanıza inmek üzere güzel bi zopa sizi bekliyordur.

* Arkadaş ortamında sağa sola durduk yerde geyiğine hakaret savurduğum çok olur. Sit-comlardaki gibi zeka pırıltısı yansıtan kıvrak espriler yapma gibi bi derdim yok. Bu da öyle anlardan birinde çıktı. T.şşak pütürü. Her konuda çıkıntılık yapan birine dedim sanırım. Anlamını da iyi karşıladı. Herkes duysun herkes bilsin, literatüre kazısınlar. Alternatif bir anlam bulmaya çalışanlar belirtebilir tabii.

* Markette rutin bi şekilde sadece bi ekmek almak için takılırken, herhangi bir eşantiyon tattırmalık kısma denk gelince günüme kutsal bi ışık inmiş gibi oluyor. Başka şeylerle ilgileniyormuş gibi yaparak, oradaki tattırıcı beni görüp “Ürünümüzü denemek ister misiniz?” desin diye aheste aheste yürüyorum. Nitekim çağırıp tattırıyor da. O tattırma anı içinde 2 şansın var. Birincisi, ürünü beğenmiş olmana rağmen, cebinde paran olmamasından ötürü beğenmiyormuş gibi b.k atmak. İkincisi de “Mm bu acayip lezzetliymiş” dersin. Bunu dediğinde tattırıcı tekrar devreye girer, “Efendim bu ürünü yeni piyasaya sürdüğümüz için özel kampanyamız var, bi alana bi tane daha veriyoruz.” Onca diyaloğun üstüne beklentide olan tattırıcıya nasıl kalkıp “Ehem, öhö param yok ki benim.” derim. Yıkım lan bu. Teselli olmaz ama üzülmesin diye “Bi dahaki geldiğimde kesin alıcam” diyorum.

* Can’a vereceğine bana versin.

* 30 saniye içinde bu mesaj kendini ihya edecektir.

* Ömrümü bisküvilerin ardında eksperi olacak kadar harcadım diyebilirim. Carmen Electra hanım kızımızın 2-3 dakikada bir seksi düşündüğünü iddia etmesi gibi, günün her anında sevdiğim insanlardan bile daha fazla düşünürüm bisküvi ve çikolatayı. Ama bu genelde sevdiğinle paylaştığın bi aktivitedir. Her ne kadar sevgilinin son Rondo’su yenmez dese de, dost, eş, canan ile birlikte yenir. Genelde bir bisküvi 2 ya da 3 kardeş üzerinde eşit paylaştırılır. Peki niye bisküvi firmaları ağız birliği yapmışçasına bir paketin içine 11, 13 gibi asal sayılarda bisküvi koyup, kardeşi, sevgiliyi birbirine düşürürler? 12 tane koysana kardeşim, hem 2, hem 3, hemi de 4′e bölünsün. Acaba amaçları madalyonu tamamlamak gibi bir paket daha alıp 26, 22 gibi bölünebilir bi sayıya mı ulaştırtmaktır? Ayrı ayrı paketten yedikten sonra paylaşmanın tadı nerede kaldı?

* Canın bedenden birden çıktığı gibi, vakti geldi mi aniden boxerın sağ ya da sol bacak kısmından tenasül organı çıkıverir, bi anda dış ortamla arasındaki tek yüzey pantolonun kumaşı olur. Böyle anlarda çaresiz duhul organı her adımda pantolonun kumaşına sürttükçe açıkcası acır ve yanar, erkek olana sormak lazım. Hele ki kot gibi taşlanan türden sertliğe meyilli bi pantolonsa, denize fileli şortla girmişten beter aşındırır. Ani çıkışları engellemek için testesteronları aldıracak değiliz ya, pantolon üretenler böyle ani çıkışları da düşünüp, pamuk oranını daha yüksek tutan pantolonlar üretsin ki, yol ortasında birden sürtünmeyi engelleyip, olduğu yere döndürmek için topallaya topallaya yürümeyelim.

* Alaturka yemek kültürümüze tasarruf dolu bir meteliksizlik bakışı: Az kuru, az pilav.

* Anlatılmaz yalanır.

* Mekke’de şeytan taşlaması sırasında bilinçsiz taşlamayla telef olmayın. Unutmayın, şeytan değil, bilinçsiz taşlama öldürür: “Yeni Taşlayanlar İçin Şeytan“. 24 saat içinde alırsanız “Kabe: Dön Baba Dönelim” görüntülü eğitim setine de ücretsiz sahip olacaksınız.

* Ailede kalıtsal olarak şemsiye parçalama bağlılığı olduğunu düşünmekteyim. Öyle ki, ani bastıran bi yağmur anında fırsatçı lavukların birinden 2-3 liraya aldığım şemsiyem en ufak rüzgarda un ufak ters döndüğünde dayanamadım, yere vurarak parçalamaya çalıştım. En ufak rüzgarda dağılmaya meyilli şemsiyezade, bu vuruşlarım karşısında adeta La Resistance adını verdiğimiz kuvvette bir direniş gösterdi. Demek ki kıllığı banaymış. Hakkını verdim ama. Kalıtsal parçalama bağımlılığının farkınaysa, 2 gün sonra da kardeşimin, babamın yıllardır kullandığı, pazar şemsiyesiymişçesine geniş o yağmursavarı yağmurda açamadığı için sinirden paramparça edip getirdiğinde vardım.

* Buraların mevsimler ılıman olsa da havaya güvenip cırıl cılbak gezince bünye cortluyor hafiften. Ufak ufak öksürmeler insanın içini gıdıklıyor, kaşıyamasan da güzel bi his yaratıyor yaratmasına da, tuvalete gidip ayak üstü işemeye gelince durum değişiyor. Geçen sidik torbalarımı boşaltmam esnasında, bi anda gıdıklanma zirve noktası yaptı. Hani ne gelen çişi, ne de hapşırmayı geri gönderebilirsin. İşeme esnasında hapşırma da patladı. Aleti elinde tutarak işemene rağmen kontrol kopup gidiyor tabii. O an 3-4 kişi tutsa anca kontrol altına alabilir. Klozetin içi hariç her yere işedim sağolsun. Bi de öyle bi tazyikle geliyor ki normalde çıkanın 5 katı geliyor bi anda. Tuvalet kağıdıyla üstünkörü sildim yerleri.

* Norveçli balıkçıların elleri nasır içinde kalmış da bu kadar kremlemiyorlar Neutrogena’yla. Benim pederi görün hele. Adam eline krem sürmeye başladıktan sonra saate bakıyorum, 20 dakika o kremi ellerine yediriyor. Elleri bırak, artık ruhuna işleyip, bebek poposu kadar yumuşacık yapıyor. Ben böyle şeylere yine takılmam da kıllığına mıdır nedir başımızda dikilip yarım saat onu yediriyor haşur huşur. Elden garip bi sürtünme sesi çıkıyor.

* Benim için sakal sıvazlamak, bıyık burmak pek bi anlam teşkil etmiyor. Varsa yoksa cücüğümü yiyeceğim. Çeneyi içeri doğru sokup üst dişleri cücüğe cayırt diye geçiriyorum, sonra o vazgeçilmez aromanın tadını çıkarıyorum. Cork cork cork.

* Bu kadınlar adet dönemlerinde kan mı yoksa su mu görüyorlar? Bi tane ped firması da babalar gibi çıkıp, reklamlarında, dayanıklılık testlerinde şu pedin üstüne kan döksün. Bi tuvalet kağıdı firması da reklamlarını kuğu tüyleriyle, bulutlarla, para testleriyle dolduracağına g.tündeki b.ku silen yetişkin bi insan göstersin. Yapın abicim bunları, tüketici gerçekleri görmek istiyor.

* Eskiden, kredi kartının Türkiye’de ilk zamanlarında millet kartı çaat diye çıkarıp dünyaları satın aldığında onlara özenen insanlar vardı. Bu özentiliğin akabinde 70 milyonun kart sahibi olması pek de gecikmedi. Herkesin cebinde olup, kişiyi özel yapma durumu yok olunca insanlar başka türlü bi ödeme biçimine özenmeye başladılar. Bir kağıt vereceksin, onunla ürünü alacaksın ama sonra senden bunun parasını almayacaklar. Ticket tabii yaa. Ailemde hiç amir memur olmadı, haliyle Ticket’ım da. Ara sıra arkadaşlarla yemeğe gittiğimde içime çok oturur. Ben cüzdandan para çıkarıyorum, o babasının Ticket’larını toparlamış, çatır çutur geçiriyor. Olmaz.

Yazı bittiğinde “Jeff Martin – World is Calling“le dünyaya isyanım henüz yeni başlamıştı.

Bu yazılar da üsttekini andırıyo gibi

 Yorumunu ekle

7 yorum yapılmış bu güzide postaya

  1. Tembel Tösun Der ki:

    Kadın pedlerinin reklamları dışında epilasyon aletlerinin reklamlarıda ilginç. Bütün kadınlar tertemiz bacağı temizliyor. E onu evdeki süpürgede yapar. Kimse kıllı bir kadın bacağını oraya koyup kadına epilasyon yaptırmıyor. Garip!

  2. Merkez Burasi Der ki:

    küçük abdest – hapşırma – tazzik :smile:

  3. Geyik Mühendisi Der ki:

    mimlendiğini biliyor musun profesör? :)

    http://www.geyikmuhendisi.com/2009/02/mim-olay-5.html

  4. Deli Profesör Der ki:

    @Tembel Tösun Pazarlama, algılar üzerine yapılan bi savaştır ve algıya bir giren, bir daha çıkmaz :mrgreen:

    @geyik Mühendisi Vallaha bilmiyordum, bi ara bakayım hele hele, uzun zaman oldu :lol:

  5. ekubio Der ki:

    Okurken çok eğlendim. Keşke hiç bitmeseydi ya :cry: :eek: :lol: :mad:

  6. hakduran Der ki:

    Sizin oralarda sizi nasıl tanıyorlar?

    -Merhaba ben Ali!
    -Hangi Ali?
    -Şemsiyecanavarıgillerden Ali :mrgreen:

  7. Deli Profesör Der ki:

    @Ekubio Devamı elde hazır ama pazarlama taktiği olarak ileri bi tarihte piyasaya sürecem. Bilgisayar piyasasına çevirdim blogculuğu ya, helal olsun :mrgreen:

    @Hakduran O senin tanıyış şeklin. Beni herkesin tanıyış şekli farklıdır :cool:

Anlat derdini Marko Paşaya