‘ Kişisel ’ Mevzubahis Arşivi

Çakma Mallar ve Kemeraltı Faciası

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Bizim dükkanda hergün blogumu yazıyodum ne güzel.Bugün eve de ADSL bağlanacaktı,bağlanırken başında durayım dedim,hem de evde mis gibi Laptopla yazarım bi yandan da d.şhak kebabı yaparım dedim.Yetkili kurulumu yaptı,ama aktif olmamış.Ya kardeşim ne şansım var benim ya.Bütün hayallerim her seferinde böyle suya mı düşmek zorunda?Angut gibi belki aktif olur diye bi kaç saat beklesem de nafile,olmadı.Ben de geldim internet cafede boktan bi gürültü içinde bişeyler yazmaya çalışıyorum.
Ben şahsen ne elbise seçmeyi bilirim,ne de severim.Giyerken giymesi herkes gibi bana da güzel tabii.Cebimde biraz para vardı,Kemeraltı’na gideyim de bişeyler giyeyim dedim.Ama çocukluktan aklımda kaldığıyla buranın ne kadar boktan bi yer olduğunu unutmuşum.Herkes g.t g.te.G.tten başka hiçbişey göremiyorsunuz.Sağınız g.t,solunuz g.t.Bu resimdeki kemeraltının fotoğrafını ne zaman çekmişler bilmiyorum ama yalan.Böyle değil kemeraltı.Fotoğraf çekmek için objektifini tutsan,afedersiniz birinin g.tüne girer.
Neyse bi tane Colin’s mağazası gördüm orda,attım kendimi.Pek de ilginç bişeyler yoktu.Timsah Sweatshirtleri falan vardı ama onlar da hem kaliteli değil,hem de pahalı.İki kuruşluk elbisenin üstüne Timsah bastık diye anasının nikahına satıyolar.Kapıdan tam çıktım çıkmadım adamın biri geldi.”Bizim malları da görmek ister misiniz?” dedi.Adamlara mırın kırın ediyosun ama yok adam götürecek.Gittik peşine takıldık,kuytuda bi yere götürdü.Valla her gittiğim yerde şu işin elbise değiştirme kısımları ciğerimi yakıyor.Şapır şapır ter akıyor sinirden.Şunları denemeden alsak da olmuyo anasını satayım.Sırf bu yüzden beğenmediğim elbiseleri bile alıp şu elbise faslından kurtulmak istiyorum.
Ordan çıkıyorum bu sefer başkası sürüklüyor,başka yere götürüyor.Nerden geldik,nereye gidiyoruz belli değil.Allah’tan götürdükleri yerlerde daha az insanlar oluyor.Sonra bunun gibi bi kaç tekrar daha yaşayarak nihayet bişeyler alabiliyorum.Bu Kemeraltı çakma marka olayını da baya geliştirmiş.En çok Levis çakmaları var.Gerçeğine birebir benzetir olmuş artık adamlar.Levis’e bi şikayet etsen bu malları Kemeraltı’nı yakmadan bu çakma malları temizleyemez o derece.
Neyse efenim bi de ayağımıza bi ayakkabı uyduralım dedik.Her girdiğimiz ayakkabıcı farklı bi ayakkabı teknolojisi söylüyor.Ayakkabı almayalı bayağı gelişmiş bu olaylar :)
-Abi bu ne kadar?
-Fiyatı cart YTL ama bunda Water Tight teknolojisi var.
-Hımmm.Bi de şuna bakayım.
-O da curt YTL ama süperdir.
-Kışın sıcak tutar mı?
-Ohooo sen ne diyosun Thermo taban olum o.
Netekim bu afili lafların etkisiyle “Thermo Taban” ayakkabımı aldım ama giydiğim bi ay boyunca hiç bi Thermo tabanlığını görmedim.Ayağım eskiden olduğu gibi dondu.Satan adam leş gibi sarhoştu zaten,o adam o kafayla cıbıl cıbıl da yürüse üşümez.Kafa güzel olunca teknoloji uydurma yeteneği de gelişiyo anlaşılan :)
Kısacası : Adamın içinden Kemeraltını alabilirsin.Hem de kolayca.Ama Kemeraltı’nın içinden adamı alamazsın.Bi girdin mi ya iki kadının g.tünün arasına sıkışıp ölürsün.Ya da seni kendi dükkanına götürmeye çalışan satıcıların ısrarlarıyla ordan oraya sürüklenirsin.1. seçenek daha acısız galiba.

Hakkımda

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Merhaba, Adım Ali Suna. Boş zamanlarımda Hakkımda sayfası yazmayı çok severim. “Madem ki bu kadar seversin, niye aylarca bomboş bıraktın zottirik oğlan?” diyeceksiniz. Kendimle çelişmeyi hakkımda sayfası yazmaktan da fazla severim, yazılarımda da görürsünüz, durmadan kendine laf sokmaya çalışan, kendi açığını yakalamaya çalışan şizofrenik bi halim vardır. Kendimi fabrikasyon manyağı blogcu kılıfına sokmadığım için her gün yazı yazmak beni pek açmaz. Her gün ya da her hafta da yazmayınca, artık kafamda ne kadar yazmadığım şey biriktiyse tek yazının içinde boca ederim, kimse ne olduğunu çözemez, diğer bi kısımsa uzun olduğu için okumaya üşenir.


Bu arada boş zamanlarımda Hakkımda sayfası falan yazmayı sevmem. Sadece kafamda yapacağım işlerin üst üste birikip bir dert yığını oluşturup beni diğer yaptığım işlerden alıkoymasını istemiyorum. Bu işe her ne kadar hobi amaçlı olarak girmiş olsam da, ailemizin Rottweiler’ı gibi durmadan ilgi alaka bekliyor. Tabii ben “It’s all about the Money” ya da “Money Talks” türünden cümlelerin doğruluğunu inceleme adına öncelikle kardeşimle birlikte e-ticaret projemizin peşinden koşuyorum. Akşama kadar bilgisayar başında olsam da kendime ayırdığım dakikalar çoğunlukla epey noksan oluyor. Hadi akşamında ben kendimi bana bıraktım diyelim, et gibi kafayla da blog milog hak getire, ufak tefek anlık keyif veren oyunlarla zaman geçiriyorum. Bi ufak tefek oyunlardan bi de Burnout Paradise’dan geçemedim. Kafamın tası attı mıydı şehri araba hurdalığına çevirmeden bırakmıyorum oyunu. Oynayıp ayna gibi olduktan sonra iyi ki ehliyetim ya da arabam yok diyorum.


Blog yazarken özellikle vazgeçemediğim iki şey var. Bi kere en başta içinde eğlence temaları barındıran şarkıları arka plana veremeden yazacağım şeye konsantre olamıyorum. Kimisi mesela ortalık sessiz olsun, pür dikkat kesileyim ister, ben illa ki arkada bi psyhedelic rock olsun, efendime söyliyim bi progressive rock, krautrock olsun, balkan havalarından, brasslardan ferahlıklar essin, klezmerle yerimde duramayayım, bunları arıyorum yani. Bi yandan bu müziklerden enerji alıyorum ki elektrik boogie misali size aktarabileyim. Bi de beynin yakıtını en çok “düşünmenin” harcadığını biliyorum. Yani git 10 saat amelelik yap ya da 2 saat aralıksız düşün. Bunlar birbirine eşdeğer. Beynin yoruldu muydu hiç bi organın faaliyet gösteremiyor. O yüzden beyin Viagra’sı olarak yazı öncelerinde çikolatayı ver Allah ver ediyorum gırtlaktan. Sonuçta bu blog yazılarını kendim için de yazıyor olsam o kadar emek harcıyorum, hani dönüp baktığımda ulan iyi ki 2 saatimi buna yazmaya ayırmışım demem lazım, ha bunu diyecek kadar beğenmedim mi, gözümü kırpmadan siler atarım.


Beyin dediğin zaten büyülü bişey, yarım saat önce ne yazacağımı bilmezken, mesela şu an Hakkımda yazımı yazmam gibi, yarım saat geçtikten sonra neremden çıktığını bilmediğim cümleler kurduğum oluyor. Planlı yazılar yazmayı, önceden üzerine kafa patlatıp zihnimde yer etmesini sevmiyorum. O yüzden genelde anlık spontane artık ne eserse yelkeni açıp da gidiyorum, Allah’tan bu vakte kadar karaya oturmuşluğum olmadı, havadaki nemden varacağım yolu anlayacak kadar da tecrübe etmişimdir herhalde. Amma yeri geldi mi Jack Sparrow gibi macera da aradığım için pek belli olacağını sanmam.


Son olarak da onu severim, bunu severim, vizyonumuz, misyonumuz cart curt.

Hieeeeaaoideaaaaooo!

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Sevgili blog kemirgeni insan güruhları hepinizi saygıyla selamlıyorum.Öncelikle çok heyecanlı olduğumu belirtmek isterim.Ne zamandır kafamda insanlarla yediğimi içtiğimi s.çtığımı paylaşma düşüncesi vardı.Kısmet bugüneymiş.Bu site fazlasıyla kişisel bi site olacak.Yani fazla sağdan soldan alıntılar yapıp koymayı seven biri değilim.Ha alırım almasına önemliyse,ama altına da yazarım kimden aldığımı.
İnsan bir siteyi başlatırken hep aynı klişeye başvurur.Ben de başka bi alternatif bulamadım.Düşünüyorum da zamanında zigini daşhağını annesine abisine kremleten ben şimdi kartlaşmışım,boru gibi bi sesim olmuş.Hep maziye bakıyoum,keşke yine ufacık küçücük bi çocuk olsam diyorum.
Neyse şimdilik bu bi test yazısı hepinizi sevgiyle selamlıyorum.