Manyaklıkla Aşk Arasında : Neverball

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

İlk başta şunu belirtmem gerekir ki,bu oyunu oynamak için bende ne gerekli sinir hücreleri,ne de sabır vardı.Bu yüzden bundan yaklaşık 1 yıl önce yaptığım deneyde kobay olarak sevgili kardeşimi kullandım.Bu deneklik süreci hem kardeşimde,hem de bende çok büyük izler bırakmıştır.Oyunumuzun adı Neverball ve işte denek süreci :
İlk başta herşey çok güzeldi.Bazı yerlerinde delikler olan tablada mouse yardımıyla topunu yürüten abim,yuvarlak renkli halkaları topluyor ve bölümü geçiyordu.
Sonra bir de eğimler girdi işin içine,delikler de arttı bunun yanında.Her ne kadar genelde bölümde uğraşsa da geçiyordu.
Ama daha sonra tedavinin en ileri safhasında oyun sapıtmaya başladı.Geçmeniz gereken bölümler öyle bir hale gelmişti ki,artık şeytana ruhunuzu satmanız çok yüksek bir olasılıktı.Nitekim ben buraya kadar bile gelemedim.Topu kontrol etmek çok zordu ve benim gibi sakin bir adamın bile sinirlerini yüksek derecede bozuyordu bu oyun.Ve abim içindeki Mr. Hyde‘a (ya da Hulk mu desem?) karşı koyamadı ve ilk olarak elindeki klavyeyi çok ağır bir yumruk darbesiyle dağıttı.Bunu yaptıktan sonra sakinleştiğini düşündü ve klavyenin tuşlarını yerden bulup uygun yerlere yerleştirmeye çalıştı.Ama gözü o kadar dönmüştü ki,aradığı bir tuşu bulamayınca klavyeyi yine yumrukladı ve birkaç parça daha döküldü.Ama neyse Allah’ın izniyle topladı.(STV programı sunuyor gibi hissettim kendimi bir an)Neverball’a tekrar döndü.Ama oyunu oynamadan bilemezsiniz,böyle bir oyunda yukarıdaki resimdeki gibi bir bölümü bitirmek neredeyse imkansız gbi birşey.Zaten abim de bekleneni yaptı,topu düşürdü,topu düşürdü ve bir daha düşürdü.Artık abimin sinir hücreleri kaynama noktasına gelmişti ve ilk monitöre yumruk çaktı,ama kesmedi.Daha sonra elindeki klavyeyi masaya vura vura parçaladı.Ne mutlu ona artık oynayacak bir mouse’u yoktu ve bu mouseun parçalanması onu oyundan uzaklaştırmıştı.Ama maalesef bir süreliğine.Bir yıl sonra aynı oyunun başına tekrar döndü ve aynı sahneler.
İşte Neverball böyle bir oyun.Mafya gibi bir kere girdin mi çıkması çok zor.Senin hayatından ve etrafındakilerin hayatından çok şey alır götürür bu oyun.Ben %99.999 bir eminlikle inanıyorum ki bu oyunu yapan adam bile bu oyunu bitirmemiştir.Zaten oyunun amacı bu abimin Bakırköy’lük durumundan anladığım kadarıyla insanlara sadece contayı sıyırtmak.Kurtulmak için mouseu parçalamanız lazım.Klavyeyi parçalamak kurtarmaz.Çünkü sadece mousela oynanıyor.Eğer başınıza bela,beyninize arıza arıyorsanız :

Download – Neverball

Dipçik Not : Bu oyunu ve insanlar üzerindeki etkilerini incelememde bana deneklik yapan özel insan,güzel insan ama bi yandan da Hulk insan abim Murat’a teşekkürlerimi bir borç bilirim.

Sinemanın Babası : Georges Melies

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Evvel zaman içinde,kalbur saman içinde.Tarkovskyler tellal iken,Kubrickler berber iken,bir üstad yaşar imiş.Adı Georges Melies imiş.Sinemanın kitabını bu saydığım diğer isimler daha portakalda vitaminken yazmış kişi imiş bu adam.
Evet efenim,birçoğunuz bilmez ama daha millet sinemanın “S”sini bile bilmezken bu üstad insanların o yıllarda ve hatta şu an bile aklının alamayacağı filmler yaptı.Kamerayı belki Lumiere Kardeşler bulmuş olabilir,ama onların bir mucit olarak kenarda tutmak lazım.Çünkü maalesef o kamerayı gürüldetecek sinemacı ruhları yoktu.Melies zaten çılgın bi adamdı.Bi yandan da sihirbazlık ve tiyatroculuk yapıyordu ki,bu o kamerayı eline geçirdiğinde neler yapabileceğinin bir göstergesiydi.
Sonra bir yerden kamera buldu ve 1896 yılından itibaren film üretimine başladı.Üstad bu konuda son derece başarılıydı,yaptığı filmler insanları ağzı açık bırakıyordu.Filminde oynayan bir kadını,bir sihirle anında ekrandan kaybedebiliyordu.Bir insanı başka bir cisme dönüştürebiliyor,ya da klonluyordu.Maket ya da buna benzer objeleri kullanarak sahnesini oluşturuyordu.
En önemli eseri Jules Verne’n romanından uyarladığı A Voyage Dans La Lune-Ay’a Yolculuktur.Bu filminde Ay’ı ve oradaki ilginç dünyayı çok güzel resmetmiştir usta yönetmen.(-Ay’daki ilginç dünya mı?Güzel bi cümle.Ha ha :D )
Ama sonraları insanlara nedendir ilginç gelmemeye başlamıştır yönetmenin filmleri ve kariyerinde bi düşüş başlamıştır.Bu da tabi yönetmenin çok zoruna gitmiştir.İnsanların böyle bi anda bazı şeyleri silebilmesi de ilginç gerçekten.İnsanlar zamanın komedi filmleri furyasına kapılmıştır.Ve Melies bir gün anlaşılmadığından dolayı filmlerinin hepsini evinin bahçesine yığmış ve yakmıştır.Ne mutlu bize ki bazı filmlerinin kopyaları Avrupa’ya yayıldığından kalan filmleri şu an izleyebiliyoruz.
Bu hikayeden gördüğümüz olay şudur ki,günümüzde olduğu gibi insanlar zamanında da maymun iştahlıymış ve bu yüzden de bi insanın kafayı yemesine,sinemayı bırakmasına sebep olmuşlardır.Herkese öldükten sonra destek.Kör ölür badem gözlü olur,kel ölür sırma saçlı olur hesabı…

Georges Méliès’in yönettiği yüzlerce filmden bazıları:

* The Bewitched Inn / L’Auberge ensorcelée (1896)
* The Vanishing Lady / Escamotage d’une dame chez Robert-Houdin (1896)
* Le Manoir du diable / Le Manoir du diable (1896)
* The Four Troublesome Heads / Un homme de têtes (1898)
* An Up-to-Date Conjuror / Illusioniste fin de siècle (1899)
* Cinderella / Cendrillon (1899)
* The Dreyfus Affair / L’affaire Dreyfus (1899)
* Jeanne d’Arc (1899)
* Fat and Lean Wrestling Match / Nouvelles luttes extravagantes (1900)
* One Man Band / L’homme-orchestre (1900)
* The Two Blind Men / Les Deux aveugles (1900)
* The Man With The Rubber Head / L’homme à la tête de caoutchouc (1901)
* Bluebeard / Barbe-bleu (1901)
* Aya yolculuk / Le Voyage dans la Lune (1902)
* Gulliver / Le Voyage de Gulliver à Lilliput et chez les géants (1902)
* Extraordinary illusions / Illusions funambulesques (1903)
* The Enchanted Well / Le Puits fantastique (1903)
* The Apparation / Le Revenant (1903)
* The Music Lover / Le mélomane (1903)
* The Infernal Boiling Pot / Le chaudron infernal (1903)
* The Infernal Cakewalk / Le cake-walk infernal (1903)
* The Inn Where No Man Rests / L’Auberge du Bon Repos (1903)
* The Mystical Flame / La flamme merveilleuse (1903)
* Kingdom of the Fairies / Le royaume des fées (1903)
* The Monster / Le monstre (1903)
* The Magic Lantern / La lanterne magicue (1903)
* The Ballet Master’s Dream / La rêve du maître de ballet (1903)
* The Damnation of Faust / La damnation de Faust (1903)
* The Living Playing Cards / Les cartes vivantes (1904)
* Imperceptible Transmutations / Le thaumaturge chinois (1904)
* The Terrible Turkish Executioner / Le bourreau Turc (1904)
* Untameable Whiskers / Le roi du maquillage (1904)
* The Impossible Voyage / Le Voyage à travers l’impossible (1904)
* The Scheming Gambler’s Paradise / Le tripot clandestin (1905)
* Hilarious Posters / Les affiches en goguette (1905)
* Palace of the Arabian Knights / Le palais des mille et une nuits (1905)
* Paris to Monte Carlo / Le raid Paris-Monte Carlo en deux heures (1905)
* The Merry Frolics of Satan / Les 400 farces du diable (1906)
* The Mysterious Retort / L’alchimiste Parafaragamus ou La cornue infernale (1906)
* Denizler altında 20,000 fersah / 20,000 Lieues Sous les Mers (1907)
* The Eclipse / L’éclipse du soleil en pleine lune (1907)
* Dream of an Opium Eater / Le rêve d’un fumeur d’opium (1907)
* The Devilish Tenant / Le locataire diabolique (1909)
* The Doctor’s Secret / Hydrothérapie fantastique (1910)
* Conquest of the Pole / À la conquète du pole (1910)
* Les Aventures de baron de Munchhausen / Les hallucinations du Baron de Münchausen (1911)
* The Ranchman’s Debt of Honor (1911 – ABD)
* Conquest of the Pole / La Conquête du pôle (1912)
* The Knight of the Snows / Le Chevalier des neiges (1912)
* Cinderella or The Glass Slipper / Cendrillon ou La pantoufle mystérieuse (1912)
* The Ghost of Sulpher Mountain (1912 -ABD)
* The Prisoner’s Story (1912 – ABD)
* Le Voyage de la famille Bourrichon (1913)
* Cabby’s Nightmare (1914)

Çakma Mallar ve Kemeraltı Faciası

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Bizim dükkanda hergün blogumu yazıyodum ne güzel.Bugün eve de ADSL bağlanacaktı,bağlanırken başında durayım dedim,hem de evde mis gibi Laptopla yazarım bi yandan da d.şhak kebabı yaparım dedim.Yetkili kurulumu yaptı,ama aktif olmamış.Ya kardeşim ne şansım var benim ya.Bütün hayallerim her seferinde böyle suya mı düşmek zorunda?Angut gibi belki aktif olur diye bi kaç saat beklesem de nafile,olmadı.Ben de geldim internet cafede boktan bi gürültü içinde bişeyler yazmaya çalışıyorum.
Ben şahsen ne elbise seçmeyi bilirim,ne de severim.Giyerken giymesi herkes gibi bana da güzel tabii.Cebimde biraz para vardı,Kemeraltı’na gideyim de bişeyler giyeyim dedim.Ama çocukluktan aklımda kaldığıyla buranın ne kadar boktan bi yer olduğunu unutmuşum.Herkes g.t g.te.G.tten başka hiçbişey göremiyorsunuz.Sağınız g.t,solunuz g.t.Bu resimdeki kemeraltının fotoğrafını ne zaman çekmişler bilmiyorum ama yalan.Böyle değil kemeraltı.Fotoğraf çekmek için objektifini tutsan,afedersiniz birinin g.tüne girer.
Neyse bi tane Colin’s mağazası gördüm orda,attım kendimi.Pek de ilginç bişeyler yoktu.Timsah Sweatshirtleri falan vardı ama onlar da hem kaliteli değil,hem de pahalı.İki kuruşluk elbisenin üstüne Timsah bastık diye anasının nikahına satıyolar.Kapıdan tam çıktım çıkmadım adamın biri geldi.”Bizim malları da görmek ister misiniz?” dedi.Adamlara mırın kırın ediyosun ama yok adam götürecek.Gittik peşine takıldık,kuytuda bi yere götürdü.Valla her gittiğim yerde şu işin elbise değiştirme kısımları ciğerimi yakıyor.Şapır şapır ter akıyor sinirden.Şunları denemeden alsak da olmuyo anasını satayım.Sırf bu yüzden beğenmediğim elbiseleri bile alıp şu elbise faslından kurtulmak istiyorum.
Ordan çıkıyorum bu sefer başkası sürüklüyor,başka yere götürüyor.Nerden geldik,nereye gidiyoruz belli değil.Allah’tan götürdükleri yerlerde daha az insanlar oluyor.Sonra bunun gibi bi kaç tekrar daha yaşayarak nihayet bişeyler alabiliyorum.Bu Kemeraltı çakma marka olayını da baya geliştirmiş.En çok Levis çakmaları var.Gerçeğine birebir benzetir olmuş artık adamlar.Levis’e bi şikayet etsen bu malları Kemeraltı’nı yakmadan bu çakma malları temizleyemez o derece.
Neyse efenim bi de ayağımıza bi ayakkabı uyduralım dedik.Her girdiğimiz ayakkabıcı farklı bi ayakkabı teknolojisi söylüyor.Ayakkabı almayalı bayağı gelişmiş bu olaylar :)
-Abi bu ne kadar?
-Fiyatı cart YTL ama bunda Water Tight teknolojisi var.
-Hımmm.Bi de şuna bakayım.
-O da curt YTL ama süperdir.
-Kışın sıcak tutar mı?
-Ohooo sen ne diyosun Thermo taban olum o.
Netekim bu afili lafların etkisiyle “Thermo Taban” ayakkabımı aldım ama giydiğim bi ay boyunca hiç bi Thermo tabanlığını görmedim.Ayağım eskiden olduğu gibi dondu.Satan adam leş gibi sarhoştu zaten,o adam o kafayla cıbıl cıbıl da yürüse üşümez.Kafa güzel olunca teknoloji uydurma yeteneği de gelişiyo anlaşılan :)
Kısacası : Adamın içinden Kemeraltını alabilirsin.Hem de kolayca.Ama Kemeraltı’nın içinden adamı alamazsın.Bi girdin mi ya iki kadının g.tünün arasına sıkışıp ölürsün.Ya da seni kendi dükkanına götürmeye çalışan satıcıların ısrarlarıyla ordan oraya sürüklenirsin.1. seçenek daha acısız galiba.

The Killing – Son Darbe (1956)

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

İnsanoğlu ilginç yaratık vesselam.Bi zaafımız olur.Sürekli o zaaf üzerine hata yaparız.Bi daha yapmayacağımızı,bu işleri bırakacağımızı söyleriz ama yine aynı hatayı yaparız.Aynı tas,aynı hamam.
The Killing de böyle bir uslanmaz’ın,suç işlerken yakalanıp hapise düşen Johnny Clay’in(hafiften boksör ismini andırıyo sanki),hapisten çıktıktan sonra “Son bi vurgun yapıp,huzura kavuştuktan sonra bu işi bırakma hayalleri akabinde ekibini toparlayıp soygunu çekmesi hikayesi“ni anlatıyor.Film bi yandan da Stanley Kubrick’in ilk en büyük işi özelliğini taşıyor.
Filmimiz ilk olarak bir hipodromda başlıyor ve soygunun ne ile ilgili olduğunu şıp diye anlamamızı sağlıyor yönetmen.Çünkü asıl amacımız bilmecelerle,karmaşalarla uğraşmak değil,işimiz grubu toplamak ve soygunu planlamak.Madem hipodromun kasayı soyacağız o zaman hipodromdan da birinin eşlik etmesi gerek.Neyse ki kendisini hiç sevmeyen karısının onu sevmesi için para bile soymaya hazır hımbıl,sünepe bir hipodrom kasa görevlimiz var.Böyle işlerde bir adet gözünü para bürümüş polisi de ekipte tutmak lazım.Johhny Clay sağlam adam,onu da ayarlıyor.Ve bir adet satranç uzmanı yarma ve süper bir atıcıyla ekibi tamamlıyor.
Film hakkında spoiler vermeyeyim diyorum ama esas oğlanın o kadar parayı çalıp bavulun kapağını doğru dürüst kapatamadığından polislere yakalanması içimi sızlattı resmen.Hepsi salak bi köpek yüzünden.Yani adamı okyanusları aşıyor,bi bardak suda boğuluyor resmen.(ohh neyse konuyu tam olarak anlatmadım).Öküz gibi yağan yağmur yüzünden Digiturk’te bütün kanalların sinyalleri gitmişti,filmin en baba son 20 dakikasını izleyememiştim.Tabi dev film arşivi böyle durumlarda işe yarıyor.Taktım DVDmi,bitirdim filmimi.
Film kullandığı sahne planları ve anlatım tekniğiyle,Quentin Tarantino’ya Rezervuar Köpekleri ve Pulp Fiction filminde örnek olmuş gibi gözüküyor.Quentin Baba da maşşallah yani nasıl bi tür kırması yaptıysa Pulp Fiction’ı,neredeyse bütün baba filmlerin izlerini taşıyor filmi.Ama adam iyi birleştirmiş parçaları vesselam.
Ben şahsen soygun filmleri tarzı şeyleri pek izlemem ama bu film beni başından sonuna kadar dimdik tuttu.Kubrick ustamızın bu ilk dönem mükemmel işini mutlaka izlemelisiniz.

IMDB puanı : 8.2/10 (14,501 oy)

Top 250: #137

Altyazılı Bollywood : BombayTV

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Işıltılı ve eğlenceli yaşamlar.Sonra araya giren abiler gardaşlar.İntihara gidecek aşk hikayeleri.Sonra müziğin gimesiyle yine ışıltılı ve eğlenceli bir yaşama dönen hayat ve tabi hepimizin gençliğinde hasar bırakacak angutlukta ve vurdumduymazlıkta danslar.
Şaşırmayın,anlam verememek çok normal.Zira Bollywood adını verdiğimiz,hergün onlarca filmi seri üretim gibi piyasaya süren bi endüstrinin ürünü bunlar.Her ne kadar başlarda eğlenceli gibi gelse de,hergün aynı şeylerin 10 kere biraz farklı şekillerde gösterime girdiğini anlayınca Hindistan’da yaşamak işkence halini alıyor.Ve bu yüzdendir ki Hindistan’da iğneli yataklar üstünde yatan manyaklar peyda olmuştur.
Bu rezilliklere tahammül etmek zor,bilirim.Hepinizin bu rezil filmleri izlerken “En azından diyaloglarda bi orjinalite olsaydı be” diye düşündüğünüzü tahmin ediyorum.İşte mevzubahis sitemizi artık yazının bu noktasında devreye sokabiliriz.BombayTV,içinde bol miktarda hafiften geyik hint filmi sahneleri içeren ve bu sahnelere kafanıza göre altyazı ayarlayıp maille arkadaşınıza videoyu gönderebildiğiniz bir site.Arkadaş ortamında sırayla altyazı düzenleyip sonra da bunları okuduğunuz zaman çok eğlenceli oluyor.
Yine de bu siteye girdikten sonra fazla oyalanmayın derim.İnsan üzerinde,geçici bulanma,baş dönmesi,kas ağrıları gibi semptomatik etkileri bulunabilir.24 saatten uzun kullanımı gereken tedavilerde hasta mutlaka doktor gözetimi altında tutulmalıdır.

Güzide sitemizin adresi :

http://grapheine.com/bombaytv/

Aha aşağıdaki video da güzide bir arkadaşımızın BombayTV’de hazırlayıp
YouTube’a sürdüğü bir videodur.