Arşiv: Ocak, 2008

Deli Profesör’den Anekdot Silsilasyonu : Part 1

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

*Düşünüyorum da Oscar töreni 7 sn. gecikmeyle ekrana verilerek simultane çeviri yapılıyor.Simultane altyazı neden olmasın ki?
*Tabakta kalan tek sucuk genelde ortalığı öyle bi kızıştırır ki,o sırada kardeş kardeşi tanımaz,bıraksan s.ker bile.O yüzden tabakta hiçbir zaman tek sucuk bırakmam.Kalan 3 sucuğun hepsini çatala takıp mideme indiririm.
*Okulda hiç muhabbetin olmayan adamın başka bi ortamda sana kırk yıllık arkadaşın gibi selam vermesi iğrenç bi durum.Suratlarına tükürülesi gavatlar.
*Hayatta asla vazgeçemediğim duygulardan Top10′a sokacak bişeyler düşünseydim,aşırı miktar kola içip 1 saat bekledikten sonra işemenin verdiği o muhteşem hazzı yerleştirirdim güzel bi yere.
*Kasaba programı çok b.ktan,biliyorum.Ama ne zaman denk gelsem sanki hipnotize olmuş gibi 10dk. izliyorum.
*Hayatta en çok nefret ettiğim şeylerden biri telefonla konuşmaktır.Eziyet gibi geliyor.Mesajda zekanı daha iyi yansıtabiliyosun.Kısa film gibi.Kısa mesaj.Ama anlattığı şey o telefonda konuştuğun 10 skindirik dakikadan çok daha fazla.
*Bana “En çok kendine yakın bulduğun film karakteri kim?” deseler hiç düşünmeden Travis Bickle (Taxi Driver) derim.
*Martin Scorsese Woody Allen’a mı benziyor ne?
*Etliye sütlüye hiç karışmam.Mühim olan benim onu yeme anımdır.Yoksa efenim isterse bana göstermeden g.t kılını bile koyabilir içine.
*Yılmaz Vural‘la Hikmet Karaman‘ın tipleri hiç birbirine benzememesine rağmen isimlerini hep karıştırırım.
*İşeme esnasında çişin doğrultusunda tükürüp,çişin içinden tükürük geçirmeye bayılıyorum.
*Tiskinirim” şeklinde konuşanlardan acayip derecede tiksiniyorum lan.Öyle böyle değil.
*Rögar mı logar mı laaaaaaaaaaaan?! (Not : Mehmet Ali Birand Rogar diyor.Bu da 3.sü.)
*Nescafe’ye “Neskahve” diyenlerin dalağını yarıp g.tüne sokmak istiyorum.
*Efenim benim odamda sanki y.rak var.Ne zaman eve misafir gelse ben güzel odamda kafamı dinlerken 2-3 yaşlarında salak çocukları odama girmeye çalışır.Uyuz oluyorum.Odamda jakuzi olsa anlayacam ama.
*Kadın gibi estetik bi varlığa s.çmayı yakıştıramıyorum.S.çtıklarını hayal dahi edemiyorum.Keira Knightley’in s.çtığını düşünmek bana acı veriyor.
*Hele hele sümkürdüklerini zaten düşünmek istemiyorum.Öğk.
*Pizzacılar çalışırken illa ki şapkalarını ters mi takmak zorundalar?Restoranlardaki aşçıların hepsi kıllı mı olmak zorunda?
*Hani filmlerde hep beklenmedik kişiler suçludur ya,e biz beklenmedik kişiyi beklediğimize göre o kişi beklenmedik değil ki.

Yazı bittiğinde “Violent Femmes – Gone Daddy Gone” çalıyodu.

Jeff Martin – Exile and Kingdom

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Dünya müziğine çok şey katan Tea Party diye bi grup vardı bilmem duydunuz mu.Duymayanlar için basit bi çay partisi,duyanlar içinse çok şey ifade eden bi grup.Özellikle doğu kültürünü içlerine sünger gibi emmiş bi gruptu Tea Party.Bağlamasından tut da bendirine kadar kültürümüze çok yakın çalgılar olan aletlerle müziklerini icra ettikleri olurdu.İlk dinlediğimde baya bi şaşırmıştım ve aynı zamanda çok hoşuma gitmişti.
Aslında şimdi olayımız komple Tea Party değil,Tea Party’nin solisti Jeff Martin.Kendisi Tea Party dağıldıktan sonra solo çalışma olayına giren bi Ademoğlu’dur.Her ne kadar Tea Party hastası olsak da bu solo albümü dinledikten sonra kimsenin Jeff Martin’e laf edebileceğini sanmıyorum,çünkü kendisi öyle düşünenlere bizzat kapak mahiyetinde bi albüm hazırlamış.Albümümüzün adı Exile and Kingdom ya da Sürgün ve Krallık da diyebiliriz.Albüme giriş şarkımız kardeşimle yüzlerce defa dinlediğimiz,Play65 gecelerinin vazgeçilmez şarkısı olmuş World is Calling.Doğu kültürü var diye boşuna demedim.Adam bu kültürü kendi solo albümüne de taşımış.Bu şarkıda yoğun miktarda hissedebilirsiniz bunu.Bu şarkı gerçekten aklımı başımdan alıyor.
Akabinde 9 adet şarkımız var.Aranızdan bazı kekolar şöyle diyebilir “Kardeşim 10 tane şarkı var albümün içinde,para verilir mi ona?”.Sorunuzun yanıtı “Evet,siz kekosunuz.”Keşke keko olduğunuzun farkında da olabilseniz.Tarkan,Serdar Ortaç,Hande Yener,Mirkelam gibi ezik özentilerin yığın yığın şarkı doldurulmuş içi boş albümlerini dinleye dinleye paslanmış beyniniz bu albümün değerini anlayamaz.Bu albümdeki tek bir şarkı bile pop dünyasındaki bu eziklerin ömrü boyunca çıkardıkları albümlerin hepsinin toplamından daha özel.
Her neyse bizim işimiz kaliteli müzikle o yüzden size albümün devamında da hüzün ve aşk dolu melodilerle eşlik ediyorum.Daystar‘ı olsun,Lament‘i olsun hepsi birbirinden güzel ve defalarca dinledikçe sizdeki değeri artan şarkılar.Jeff Baba’nın ses de ses hani.Kalitesi en çok kime yakın derseniz,hiç düşünmem,Jim Morrison derim.
Hele hele hele ki bir Angel Dust var ki insanı çok derin kuyulara tepiyor bu şarkı.Bi yerinde kemençe gibi acayip bi aletle solo var resmen orada ağlatıyor insanı çalgı.Şarkılar çok tanıdık geliyor,çok sıcak.Hangisi daha çok ağlatıyor bilemiyorum.Stay Inside of Me ile hüznümüz ve aşkımız pekişirken,Kingdom‘la bu güzel albümün tekrar başlayacak olan sonuna yaklaşıyoruz.Şarkı öyle bi şarkı ki albümün bittiğini düşünmenizi sağlıyor.Ama ardından giren Good Times Song,son şarkı olmasına rağmen mutluluğa boğuyor sizi.Vahşi Batı’da leydilerle dans eden kovboymuşsunuz gibi bi tat var bu şarkıda.Ama tam çıkaramadım.Daha 50 kere dinlersem anca çıkarırım bu şarkının gerçek tadını.
Eğer hala Tea Party ve Jeff baba kültürüne uzaksanız,bu albümü kafanıza vura vura tavsiye ediyorum.Hepiniz somut olarak kafalarınızı bilgisayardan sokup bana danışsaydınız gerçekten öyle yapardım.Sonra parçaladığım albümü sindirin diye ağzınızdan içeri tıkardım.Evet yapardım bunu.

MUHTEVİYAT : 1. The World Is Calling , 2. Butterfly , 3. Where Do We Go From Here , 4. Daystar , 5. Lament , 6. Angel Dust , 7. Black Snake Blues , 8. Stay Inside Of Me , 9. The Kingdom , 10. Good Times Song

Yazı bittiğinde Jeff Martin dinlediğimi sanıyorsunuz ama nayır,Classic Rock radyosunda o sırada çalmakta olan mükemmel parça,Pink Floyd’dan Time idiydiydiydi.

Google Bize Reklam Yapsana

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Blograzzi’ye bi Firefox’tan girerim,bi Internet Explorer’dan.Gariptir ki Blograzzi’nin reklamlar benim Firefox’ta açılmıyor.Ya Blograzzi’nin Firefox’çulara kıyağı,ya da bende AdBlock diye bişey var o engelliyor.
Geçen Internet Explorer’dan girdiğimde gözümü reklamlara kaydıramadan edemedim.İki tane reklam başlığı vardı.1.si “Hey Gavur Anlatsana“,2.si “Kızlarla Görüntülü Chat” (Aha resime bakınız).Muhafazakar desem değil,liberal desem hiç değil,garip bi reklam politikası.Millet parasını veriyor diye böyle abuklukta reklam yayınlayan Google’a mı kızsam,yoksa böyle saçma reklamları yayınlayan Blograzzi’ye mi kızsam bilemedim.Resmen komedi.
Hele bu iki reklamın alt alta olması apayrı bi gariplik.Üstteki hıristiyan bozmalarının gavur diye anlattığı adam kim,biz miyiz,onlar mı?Hadi onu da geçtim,kardeşim böyle saçma sapan bi kelimeyle reklam yapılır mı?Oldu olacak putperest yazın.Kafir de uyar bak.Ateşli kızlara ne demeli,buram buram yakacak kadar ateşliler herhalde yoksa Google reklam verdirtir miydi?
Bu 2 reklamı alt alta görünce ister istemez 2 reklamı sentezleyip tasarrufa gitme planı geldi aklıma.Şöyle olabilir : “Hey Ateşli Gavur Bana Kutsal İncil’i Ateşli Chat Odanda Anlatsana“.Valla uydu bence.Yakında Google “Etek Altı Görüntüleri“,”Liseli Kızlar“,”Büyükse Gir (Yani Yaşın)” başlıklı reklamları da yayınlarsa hiç şaşırmam bu vakitten sonra.Serbest piyasa,serbest reklam politikası.

Bu salak reklam dizisine gülmekten yarılırken “Dynamite Boy – I Want it that Way” çalıyordu.

Torrent Arama Motoru : Youtorrent

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Ben download hayatımı kendi açımdan ikiye ayırıyorum : Torrentten öncesi,yani rapidshareli hayatım ve torrentten sonrası,çatır çatır download dolu bir arşiv hayatı.Bu iki deviri Yontma Taş Devri ve Uzay Devri olarak da ayırabilmek mümkün.Yani düşünüyorum da dünyada kaç tane manyak 4 gblık bir programı veya DVD’yi Rapidshare ile 40 parçada modem aç,modem kapa yoluyla indirebilir ki.Resmen sinir sistemini kökünden s.ken bi olay Rapidshare.
Neyse ki artık Rapidshare devrinden kurtuldum.Ha yine ufak tefek downloadlar için kullanmıyor muyum?Tabi ki kullanıyorum.Ama onun haricinde bi dizinin komple sezon mu inecek?Aç torrenti.Koskoca bi program mı inecek?Aç torrenti.Film mi inecek?Aç torrenti ver coşkuyu.Hızını da ayarla,kenarda kendi halinde inedursun.Yok o parçayı al,bu parçayı al,sonra 50 parça daha al da bunların rarını birleştir.Yemişim böyle işi.Şu torrent dediğimiz olayı bulanın ağzını öpeyim (Kıllı börtlü bi herif olmaması kaydıyla.Torrenti bulan kişiyi hep Adriana Lima tadında bi insan olarak hayal etmişimdir.)
Konuyu açtığımıza göre asıl olayımızı da söyleyebilirim.Normalde bir torrentin kalitelisini bulabilmek için bi yığın siteye bakarız.Ama o şekilde çok zaman kaybı ve gözümüzden kaçanlar olur.Youtorrent.com öyle güzel ve basit bir arabirim hazırlamış ki,hem aradığımız torrenti 13 torrent sitesinde (Mininova,Pirate Bay,İsohunt,SuprNova,FullDls,Fenopy,New Torrents,BtJunkie,SeedPeer,Vuze,BitTorrent,LegitTorrents) arıyor,hem de sağlıklarına göre kıyaslıyor.Bu dediğimi daha önce yapanlar da olmuştu.Misal Torrent Finder.Ama onda herşey karman çormandı.Normal şekilde tek tek sitelerden arasan daha kolay ulaşırsın yani öyle bi b.ktan site.Youtorrent’te öyle değil.Ne etrafta saçma sapan sex endüstrisinin ürünü porno reklamları var ne de başka saçmalıkların.Tıpkı Google gibi,seni sadece sonuca ulaştırmaya yönelik bir çalışma.
Ama tabi belli olmaz yasadışı işler hep böyledir.2 gün sonra site iyice popüler olunca adamın gözünü para bürür,her yere reklam tıkıştırır.Yok hot sexiydi de,yok hardcoredu da,cıbıl cıbıl hatunlarıdı derken bu siteden de kaçar gideriz.Bunu zamanla göreceğiz ama şimdilik en iyi torrent arama motoru benim gözümde.

12 Angry Men (1957)

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

İçinde yaşadığımız şu hayatta çözmek zorunda olduğumuz problemler o kadar arttı ki,artık bazı sorunların üstesinden gelebilmek için hiç düşünmeden anlık bir karar vermemiz gerekiyor.Sokağın kenarında dilenen dilenciyi suçlu,aylak görüp ona para atmamak ya da onun ne zorluklar altında yaşadığını düşünüp para vermek.Bu anlık bir karar.Oradan geçtiğimiz 5 saniye içerisinde o insanı yargılayıp sonucu çıkarıyoruz.Homurdanıp para atmamaya karar versek bile en azından sonunda ölüm yok.Keşke sorunlar bu denli basit ve çözülebilir olsa.Ama bazı ciddi durumlarda bu şekilde karar vermek her ne kadar zor olsa da yapabilenler oluyor.
Bir jüride olduğunuzu düşünün ve bir çocuğun idam kararı ya da tahliye kararı sizin elinizde.Çoğu insan o çocuğun suçlu olduğuna inanıyor ama hala elinizde veri yok.Sadece hemen kurtulup gitmek için çocuğun ölmesini isteyen 11 jüri.Ve bir de siz.
Bunun baştan kaybedilmiş bir savaş olduğunu düşünebilirsiniz.İşte 12 Angry Men bu denli zor bir konuyu işleyen,çok güçlü bir film.Bir çocuğun idam cezasını alıp ölmesini isteyen 11 jüriye karşı savaş vermek zorunda 8. jüri rolünü Henry Fonda çok yüksek bir oyunculukla oynuyor.En azından bir kişinin bile aksini düşündüğü için çocuğu kurtarma şansı var.Çünkü 12′de 12 tam oyla alınması gereken bir karar var ortada.Ve karakterimiz insanların aklını çelmeye başlıyor.Kendi özel mantığıyla ve konuşma gücüyle insanların beynindekilerin yanlış olduğunu bir bir ortaya çıkarırken müritlerini de arttırıyor ve bize insanlık hakkında büyük bir ders veriyor : Bir insan kötü de olabilir iyi de olabilir.Belki de biri iftira atmıştır.Bunu sonuna kadar irdelemeden bu çocuğu o sehpaya göndermemeliyiz.İnsanlara karşı hüküm giydirirken en azından 3-4 kere düşünmek gerekli.
Film sadece küçük bir karar odasından ve bolca konuşmadan ibaret.Ama ortamın küçüklüğü ve sohbet bolluğu insanı hiç sıkmıyor.12 tipin de birbirinden farklı tipler olması olaya apayrı bir lezzet katıyor.12 jürinin de düşüncelerinin altına inmemizi sağlayan bir film bu.Kimisi maça yetişmek istiyor,kimisinin oğluyla problemleri var,kimisi reklamcı,kimisi hımbılın teki.Herkesin öyle ilginç sorunları var ki acısını orada yargılanan çocuktan çıkarmak istiyorlar.Ama herkesin içinde mantıklı bir adam da vardır.Film boyunca bunlar bir bir dışarı akarken hepimiz mükemmel bir sinema deneyimi içine giriyoruz.
Bana göre sinema tarihinin en mükemmel filmlerinden olan bu filmi mutlaka izlemelisiniz.Gerçekten sinemadan izleyen insanları sarıp sarmalayacak bir film.Bu filmi beğenirseniz Breakfast Club filmini de denemelisiniz.Bu film kadar iyi olamasa bile buna yakın bi tarz.

IMDB Kullanıcı Oyu : 8.8/10 (61,532 oy)
Top 250: #13

Yazı bittiğinde “Devo – Mongoloid” çalıyordu.