Bir Gittigidiyor Yarılganı* : Hasan Candan

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Not: Bu yazı Hasan Candan‘ın Gittigidiyor’da üye olduğu zamanlarda yazılmıştır. Sonraları, Hasan Candan isimli satıcı Gittigidiyor sitesi haricinde tek bir işlem yapmamasına karşın, yaşanan bir kaza sonrasında site tarafından sergilenen vefasızlık sebebiyle Gittigidiyor’dan kendi isteğiyle ayrılıp, www.alcamsatcam.com sitesine ortak olmuştur. Eğer kendisine ve ürünlerine ulaşamıyorsanız, yeni adresine buradan ulaşabilirsiniz.

Eskiden de Ebay falan vardı ama Amerika’da özellikle etkiliydi.E-ticaret olarak çok güzel bir sistemdi ama gerek Amerika’da olması,gerekse kargonun aşırı tutması insanlarımızın e-ticarete güven sağlamalarını engelliyordu.Sonra Gittigidiyor diye bi site açıldı.İşte o site Türkiye’nin alışveriş anlayışını tamamiyle değiştirdi.Oyunlar,müzikler,Dvdler,koleksiyon paraları,saatleri ve aklımıza getiremeyeceğimiz bir yığın şey bu sitede satılmaya başladı.İşin güzel yanı hem internetten kımıldamadan istediğimizi alıyorduk,hem de daha ucuza geliyordu.Tabi koleksiyon ürünlerini ayrı bi kenara koymak lazım.Eğer bi köstekli saat açık arttırmasına girdiyseniz yandınız.Mübarek saat 1ytlden başlıyor,2000ytlden bitiyor.
Gittigidiyor aslında birçok insana yeni iş imkanları,düşüncelerini sergileme,satma imkanı sundu.Uyanık olanlar parseli kaptı,şimdi Gittigidiyor’dan düzenli olarak kazandıkları mangırlar var.Ama ne olursa olsun böyle bir siteden satış yapıp para kazanmak kolay değil.Kesinlikle müşteri memnuniyetini ön planda tutmanız lazım.Zira müşteriler ürünleri eline geçtikten sonra size puan veriyor ve hakkınızda yorum yazıyor.Eğer özensiz ve düzensiz bi satıcıysanız bi kaç satıştan sonra kimse sizden birşey almayacaktır.
500-2000 satış yapabilene “Vay anasını” derdim.Geçenlerde öyle bi satıcı gördüm ki,hayretten beynim tavana vurdu.hasan_candan diye bi satıcı vardı ve adamın 50000 küsür satışı vardı.Adam bi zamanlar aşırı derecede trend olan 1 ytl dükkanlarını,japon pazarlarını almış,Gittigidiyor’a adapte etmiş.Mağazasına bi girdim,neler satıyor diye bakayım dedim.bak bak bitmiyor.Bu adam nasıl uğraşıyor da nasıl koyuyor bu kadar ürünü hayret.Hadi koyması da kolay bi nebze.Günde ortalama 20-30 satış yapıyor.Bunların kargolarıyla sürekli nasıl uğraşıyor?İnsan olsaydı muhtemelen bi yerden sonra yarılırdı.Sanırım Hasan Candan’ın R2-D2 ile bi akrabalığı var.Gittigidiyor’da bi kullanıcıya en fazla 5 yıldız verilirken Hasan Candan’ın 6 yıldızı vardı.Gözlerimi ovuşturup tekrar saymıştım.Doğruydu.Hani robot bile olsa yarılır.Netekim Hasan Candan da hafiften hafiften yarılmaya başlamış.Yorumlardan gözüktüğü kadarıyla artık kimi zaman kargoları veremez,kimi zaman müşterileri memnun edemez olmuş.Müşteriler de bulmuş garibanı yükleniyorlar.Adam yarılmış,bilgisayar başından kalkamıyor.Biraz anlayışlı olmak lazım.Adamın çamaşır mandalından teleskoba kadar acayip geniş bi yelpazesi var.Bazılarınız “Amaaan napacam 2. kalite ürünleri” diyebilir.Ama mağazaya girdikten sonra öyle diyemiyorsunuz.Öyle ya da böyle bu adamın çıkardığı mükemmel işi takdir ediyorsunuz.Ve tabi ki sattığı ürünlerin arasında ilginizi çekecek şeyler çıkıyor ve satın alıyorsunuz.Zaten çoğu şey 3 lira 5 lira.Dandik bi ürün çıksa bile bütçenize dokunmaz.Kendisi de bu durumu “Gördüğünüz gibi mağazamızda 24 ayar altın satılmamaktadır” diyerek keskin bir hicivle mağazasında belirtiyor zaten.O yüzden bu mağazayı ve Hasan Candan’ın ruh halini incelemenizde fayda görüyorum.Burda Google’ın bile gıpta edeceği bir inovasyon yatıyor.

Yarılgan:Yarılmaya meyilli,oynatmaya az kalmış kimse
Yazı bittiğinde Alice Cooper’dan Teenage Frankenstein çalıyordu.

Guns N Roses – Appetite for Destruction (1987)

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Dürüst olmam gerekirse son 1-2 gün haricinde bu albümden bahsetmek hiç aklımda yoktu.Albümü resmen unutmuştum.Geçen üzerinde “Skimsonya” yazan bi CD’im vardı,içinde hangi müzikler var diye bi bakayım dedim.Ve karşıma Guns N Roses‘ın o mükemmel albümü Appetite for Destruction çıktı.Albümü dinledim,dinledim,doyamadım.Hay kafamı s.keyim dedim.Bunun gibi kim bilir kaç tane mükemmel albüm hatrımdan çıktı.Yeni yeni şeyler geldikçe beyin eskileri hafızadan atıyor.Tabi odanızın da bi yığın CD’yle DVD’yle dolduğunu gören klasik ev annesi de hepsini çöpe atıyor.
Axl babayı severim.Konserlerinde de albümdeki gibi atom gibi.Hatta daha fazla füzyona uğruyor diyebilirim.DVD’de konserini izlerken harbiden hayretler içinde kalıyorum.Ortada dev yarasa bi sahne,adam bi o ucuna koşuyor,bi öbür ucuna.Koşuyor da koşuyor.Mübarek arap atı.Koştukça terliyor,çıkarıyor üstünden bişeyler.Cıbıl cıbıl donla koştura koştura bitiyor konseri.
Geçenlerde İstanbul’daki bi olayına çok gülmüştüm.Bildiğimiz hep erkekler hatunları ayartmaya çalışır.Bu sefer Deniz Akkaya Axl Rose‘u ayartmaya çalışıyodu.Tabi adam karizma.Deniz Akkaya gibi 2. sınıf bi insanla napacak ki.Hele hele İstanbul’un taşı toprağı güzel kızlarla doluysa.Deniz Akkaya sülük gibi yapışmış buna.”Hadi Çırağan Oteli‘ne gidelim.” demiş.Tabi Axl Baba’nın böyle paçavralarla işi olmaz.Daha taze bişeyler arıyor.Gitmek istememiş.Bebek’e gidip güzel hatunlar bulmak istiyormuş.Deniz Akkaya da maşşallah,afedersiniz kevaşeymiş hani.Resmen “Beni otele götür,vur bana” demiş.Axl da sinirlenmiş.Zorla güzellik olmaz haliyle.Küfrede küfrede arabadan çıkmış gitmiş.Deniz Akkaya’nın da Axl fantezisi suya düşmüş haliyle.
Neyse yemişim Deniz Akkaya’yı.Bi de Slash baba var ki,duruşuyla,çalışıyla,tam bi karizma.En karizma gitaristler sıralamasında ilk 3′e girer sanırım.
Albüm’e gelince;böyle enerjik bi grubun hafif bişeyler yapmasını bekleyemezsiniz.Anything Goes‘la başladığımız çılgınlık macerası ,It’s so Easy‘le bizi daha 2. şarkıdan düz duvarlara tırmandırtıyor.Axl Rose baba bize biraz acımış olacak ki Mr. Brownstone‘la tempoyu 1-2 vites geri çekiyor.Ama Axl baba bırakmaaaz.My Michelle şarkısıyla “Your Daddy works in porno” diye giriyor.Haliyle “hönk?Bağa mı didin kurban” gibi bi havaya girmemiz olası oluyor.Albümdeki şarkılardan bahsettikçe bile coşuyorum.Bu albümü al,Guns N Roses Greatest Hits diye sat,öyle bi albüm.Bütün şarkılar mı süper olur Allah’ım?Oluyor işte.Sweet Child O’Mine mı dersin,yoksa Welcome to the Jungle mı?Hepsi güzel,hepsi uçuruyor.Ama son şarkı olan You’re Crazy kesinlikle benim favorim.Bu şarkıyı Deniz Akkaya için söylemek lazım.Şöyle bi söz var içinde : “You don’t wanna love,you wanna satisfaction.” Bence lökkandanak efektiyle cukkandanak diye oturur bu söz.
Appetite for Destruction harbiden öve öve bitirilemeyesiye (Vay anasını ne kadar legovari bi dil bu Türkçe.Kombinasyonları kullandıkça yeni şeyler çıkıyor.) bir albüm.Bu albümün yapımında,yayınında emeği geçen herkesin ellerinden öpüyorum.Bize ve rock ortamına böyle bi albüm bıraktıkları için hepsine müteşekkirim.Aha aşağıda linki de veriyorum.Ondan sonra yok efenim ben dinlemedim,ben duymadım diye gelmeyin yanıma.Elleşmeyin,oynaşmayın.

MUHTEVİYAT : 1. Welcome To The Jungle , 2. It’s So Easy , 3. Nightrain , 4. Out Ta Get Me , 5. Mr. Brownstone , 6. Paradise City , 7. My Michelle , 8. Think About You , 9. Sweet Child O’ Mine , 10. You’re Crazy , 11. Anything Goes , 12. Rocket Queen

Guns N Roses – Appetite for Destruction Albümünü İndir

Deli Profesör Pazarlama Açıldı!

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Bi gün vicuduma,eşyalarıma,sağıma,soluma baktım ve satacak bi yığın şeyim olduğuna karar verdim.Benim için bi kılın,bi b.kun önemi olmayabilir.Ama gün gelir ki köse bi adama kıl lazım olur,kel bi adama saç lazım olur,buna benzer şeyler.
Gittigidiyor’dan uzun zamandır kardeşimle birlikte koltuk satıyorduk.Tabi orası ayrı bi mekan müşteri memnuniyetine acayip önem veriyoduk.Sonuçta koltuk işinde herşey insanların g.tlerinin rahatlığı için.Şimdi bir de kendi alanımda,kendi felsefemle,kendi müşteri memnuniyeti parolamla (Beğenirseniz ekime,beğenmezseniz sgime) sitemden satışa geçiyorum.Almak için kredi kartıyla uğraşmanıza gerek yok.Eğer PayPal hesabınız varsa etliye sütlüye karışmadan sattığım ürünü alabilirsiniz.
Ürünlerin fiyatları ne derseniz,belli bir fiyatı yok.Fiyatı size ait.İstediğiniz ücreti verip alabilirsiniz.İster 50 kuruş,ister 30 kuruş,ister 2 lira.Farketmez.Radiohead’in son albümü In Rainbows‘taki satış politikasına tabi tutulmaktasınız tarafımdan.Ayrıca bende kargo fiyatı da dahil.Eveeet,daha ne duruyorsunuz,sizi ilk ürünümü satın almaya davet ediyorum.Devamı gelecek.Gözünüz Deli Profesör Pazarlama’da olsun!Hepinizi Montgomery Burns’ün mükemmel özdeyişiyle salamlıyorum (Evet yanlış okumadınız,salamlıyorum) : “Excellent!”
Dipçik Not:İhtiyacınız olup da bende olan bir materyal var ise sizinle paylaşabiliritem mevcut olabilir.İletişim formundan iletirsiniz.

Bu,Deli Profesör Pazarlama Kısmına Geçmeniz İçin Hazırlanmış Güzide Bir Linktir.Gitmek İsterseniz Tıklayınız.

Paths of Glory (1957)

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Yine bir film incelemesi kısmındayız ve nedense yine bir Stanley Kubrick filmi.Site açıldığından beri sürekli Kubrick filmlerini yazıyorum.Galiba hepsini yazıp bitirmeden içim rahat etmeyecek.Kendimi Overdose yapıyor gibi hissediyorum.Ya ölecem,ya da daha fazla Kubrick bağımlısı olacam.İşin kötü yanı eldeki Kubrick filmleri bitince nolcak merak ederim.Acaba o vakit,kendimi Nuri Alço gibi bir amca yarısının gazozuna emanet eden bir Ahu Tuğba hafifliğinde mi hissedecem?Zaman gösterir.
Arada sırada,kendi beynimle yalnız kaldığımda düşünürüm : Acaba bu ülkeyi sevdiğim için mi burada yaşıyorum?Yoksa burada doğduğum ve buraya alıştığım,yenilikten korktuğum için mi bu ülkede yaşıyorum?Bu sorular genelde savaş zamanlarında,terörle savaş zamanlarında kafama takılmıştır hep.Orada doğuda buzların içinde askerlerimiz canlarına pahasına savaşırken ben kendimi burda tırsak bir vatan haini gibi hissediyorum.Acaba elimde fırsat olsa ülkemi yüzüstü bırakmak gibi bi adilik yapar mıyım diye düşünüyorum.Bunu pek çoğunuz yapıyordur eminim.
Kubrick de aslında Paths of Glory filminde buna benzer bir ruh halini irdeliyor.Ülkesi için savaşan yığınla asker ve rütbesi için askerlerini bir çöp parçasından farksız gören bir üst komutan.Kendi egosunu tatmin etmek için And Tepesi’ni almalarını istiyor bölük komutanından.Ama bölük komutanı rütbe,para pul peşinde değil.Sadece askerlerini düşünmekte.Her ne kadar bunun imkansız olduğunu,askerlerin yetersiz olduğunu,yersiz kayıplar verileceğini söylese de anlatamıyor büyük komutana.
And Tepesine saldırı başlarken askerlerin bir taraftaki kısmı çıkabiliyor ve ölüme doğru gidiyor.Tepeye yaklaşamadan ölüyorlar.Diğer bulunan grubun tarafa o kadar çok mermi yağıyor ki askerler dışarı bile çıkamıyor.Sadece ölüme gönderilen askerler ölmeye gitmedi diye,vatan haini ilan ediliyorlar.Düşünsenize olamayacak bir şey için,imkansız bir şey için beş para etmez bir adam size ölmeniz için emir veriyor.Bu kabul edilemez.Askerler her ne kadar haklı olsa da bu hareketin bedeli ödetiliyor.Ama idealist komutan rolündeki Kirk Douglas (Adam oğlu Michael Douglas’la aynı.Resmen karbon kopya) askerlerini korumaya çalışıyor.Tabi üstleri bunu istemediği sürece elinden birşey gelmez.
Kubrick’in filmde kullandığı kamera açıları ve diyaloglar gerçekten takdir edilecek cinsten.Adeta kamerayı bir boyut kapısı gibi kullanıyor ve seyirciyi de filmin içine alıyor.Ve istediği gibi huzursuz da ediyor.Bizi huzursuz ettiği kadar ülkelerin üst mevkilerindeki insanları da rahatsız etmiştir eminim.Bu vakite kadar bi yığın savaş filmi gördüm ama bu filmde gördüğüm savaş alanları diğer gördüklerime göre en etkileyici ve en gerçekçi olanıydı.Yani anlayacağınız dekorundan senaryosuna kadar dört dörtlük bir film.Filmin sonunda Fransız askerlerin Alman şarkıcıyla birlikte şarkı söylemesiyse apayrı bir mesaj,apayrı bir duygu yoğunluğu.Ortada ödenmesi gereken bir bedel olmamasına rağmen komutanın gurur meselesi yüzünden idam edilen askerlerin dramı apayrı bir melodram.

IMDB Kullanıcı Oyu: 8.6/10 (28,071 votes)

Top 250: #44

Tarantino’nun Acı Şekeri

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Şu dünyadaki magazin manyaklığı nedir anlayamıyorum.Evlerinde daşhak kebabı yapan sıradan insanlar,niye elin şarkıcısının,yönetmeninin,oyuncusunun sürekli ne yaptığını merak eder anlamıyorum.Ha adamı konserinde takip edersin,kamera arkasında filminde neler olmuş takip edersin farz-ı misal.Ama sen git adam s.çarken bile kameraya kaydetmeye çalış.İşte orada duracan.Yoksa gün gelir alnının ortasına haklı bir şekilde yumruğu yersin.
Gerizekalı ve ısrarcı magazin kameramanları sadece bizim ülkede olur sanıyordum.Bazı pazarlıkçı sanatçılar her ne kadar gözden düşmemek için kameramanlara laf edemiyor olsalar da bu ısrarcı kameraya kaydetme davranışı,bütün ünlülerin sinirini bozuyor,adım gibi eminim.Ama kimlere sataşmayacağını bilmen lazım.Mesela bardan çıkan kafası güzel bi Teoman‘ı sen hala kameraya çekmekte ısrarcı olursan,adam sana öyle bi koyar ki,gökteki yıldızları saydırır,sarhoş bile olsa.İnsanlık hali kardeşim.Herkesin eşref saati var,eşşek saati var.İstemiyorsa çekmeyeceksin.Seni ilgilendirmiyorsa çekmeyeceksin.Adam ünlü olsa da iş zamanı dışında yalnız kalmak istiyor.Bunu kabul etmek lazım.
Hele geçen 2 vaka daha yaşandı ki,o durumuda birazdan anlatacağım 2 ünlü nasıl Allah ne verdiyse girişmedi bilmiyorum.1.sinde Cem Yılmaz bi akşam yardım derneğinin balodan çıkmış evine gidecek.Kameramanlar ısrarla yapışmış illa komiklik yap,şaklabanlık yap diyorlar.Adam belli,istemiyor.İşi her ne kadar komedyenlik de olsa sana işinin dışında maskaralık yapmak zorunda değil.Sonra adam istemiyor diye bu sefer elbisesine takılıyorlar.Allah’tan Cem Yılmaz sabırlı,akıllı adam da bu dangalaklara malzeme çıkarmıyor.Ama ben olsam dayanamaz gömerdim yani.
2. vakaysa Yavuz Bingöl.Biliyorsunuzdur belki,adam sevgilisinden ayrılmış.Tek başına bi akşam tiyatroya gitmiş,belki de kafasını dağıtacak.İzliyor oyunu,sonra dışarıya çıkıyor.Bi bakıyor paparazziler var.Başta herşey normal : “Yavuz Bey oyun sizce Türkiye’nin durumunu nasıl yansıtıyor?” “Bence gayet başarılı bir oyun.” “Peki Yavuz Bey,sevgilinizle tekrar barışacak mısınız?” E ananın .mı demezsiniz de ne dersiniz sayın okurlar?Haliyle Yavuz Bingöl çığrından çıkıyor.Kim olsa aynı şeyi yapar.Küplere biniyor.Ama bu beyin fukaralarına malzeme çıkmasın diye belki,belki de sinirini öyle atacağı için koşup o salaklık kokan mekandan uzaklaşıyor ve kayboluyor.
Elin mazlumlarını bulmuşsunuz sataşın,zor durumda bırakın.Amaaa kime sataşacağınızı bilin.Elin B filmi manyağı,filmlerinde vahşet ve kan hastası bi yönetmene kahve içerken bile sataşırsanız kodu mu oturtur işte.Teoman anca sarhoşken yumruk atar,ama bu adam ayıkken bile affetmez.Düşün bi de kahve içiyor,iyice dinç bi halde.Adam sevmiyor işte,yanına gideceksen filmi hakkında,sanatı hakkında soracaksın.Saçmalayacaksan bas git yoksa yumruğu böyle kütür kütür yersin.Quentin Tarantino zaten filmi Pulp Fiction‘la her zaman gönlümde mükemmel bir yerdeydi.Ama benim bu paparazzilere her zaman yapmak istediğim hareketi yapınca kalbimde apayrı bi yere geçti.Tarantino’ya eline sağlık diyorum.Paparazzileri de uyarıyorum : Artık ünlüler de uyanıyor.Fazla üstlerine giderseniz bi gün siz de kameranızla yığılabilirsiniz.Özel hayata saygı.Sokun kafanıza bunu.Bu arada Tarantino’nun olaylı yumruğu aşağıda videoda.Elinizde bir adet sıcak kahve ile izlemenizi istiyorum :)
Not : Son olarak da videonun altına da Beatles’ın 50. yılı anısına bu gece bütün kainatı inletmiş olan Across the Universe şarkısını koydum.Gerçekten NASA‘yı takdir ettim.Mükemmel bir tercih.