Arşiv: Ağustos, 2009

Anekdot Silsilasyonu : Part XI

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

* Pimp My Ride programında ne külüstürlerin, ev olarak bile kullanılacak kadar yaşanılası hale geldiğini gördük, ama açıkcası ben çok merak ediyorum, birisi bu programa Arçelik’in şu 3 tekerlekli meşhur triportörüyle başvursa, nasıl bi heybet kazandırırlardı?

* Kuzenin düğünü olunca ister istemez memleket Kayseri’ye doğru bir ılıman hava ziyareti. Düğün öncesi tantanası, herkes ordan oraya koşuşturuyor. Kına akşamı tabii haliyle. Kayseri’nin gençlik jenerasyonu hafiften mafyöz özentisi adamlardan oluşur. Damadın kınası kurumadan “Hadi eğlenceye” naralarıyla, noluyoruz lan dedim. Kayseri’de bar falan mı vardı diye düşünüyorum bi yandan. Gecenin bi vakti dağın başında bara değil bağa gidiyoruz, elde biralar, mangalda kızartılacak tavuklarla. Bizim gibi hoppa gençliğe biraz garip geliyor, ama adamların yegane eğlence kültürü bağ evinde gece 3, 4′e kadar mangal yapıp kafaları çekmekmiş. Süreklilik kazandığında iğrenç olarak adlandırabileceğiniz bi eğlence türü olabilir ama damadın özel arıza seçkisinden oluşan arkadaş çevresi bütün bu handikapları kotarıyor. İçki oldu muydu her yer güzel desenize.

* Bağ evindeki en karikatürize tipin yakınında durup gözlemledim eğlence bitene kadar. Sonuna kadar bu adamın mizahından istifade etmek istiyordum çünkü. Damada kına yakılmış, taze daha kına, kan kırmızıya meyilli. İnsanoğlunda hafif bi falım fallansın ruhu var, biraz da uzuvlarına ne olursa olsun heybetli görünsün isterler. Kuzen eline baktı, sonra bize döndü “Elimdeki kına aslana benziyor değil mi?” dedi. Millet “Hakkatten, vay anasını” falan derken, bizim karikatürize sağdıç kendi elindeki kınaya baktı, şöyle bi durdu, “Lan benim elimdeki kına amcığa benziyor.” dedi. Nası bi mastürbatör ruhuysa o an coştu gürledi.

* Karikatürize sağdıç ayak üstü tavuk yerken bi yandan bize anlatıyor. Tabii muhabbet nereden buraya geldi bilmiyorum. 1 ay öncesi civarı bunun kardeşinin parmağı kapı arasında kötü şekilde sıkışmış, tırnak düşecek gibi dursa da çıkmak bilmiyormuş. Parmak zonklar bi yandan, tırnak emanet dursa da inatla düşmez. Bizim bu akıllı sağdıç arı bulmuş bi yerden, kardeşinin tırnağı düşsün diye arıya sokturmuş parmağı bi de. Parmak artık bildiğin felç hale gelmiş o acıdan, şişlik iki katına çıksa, acı zirveye ulaşsa da o tırnak düşmek bilmemiş. Sonrası nedir bilmiyorum ama adamın bu pratik zekasına hayran olmadan edemedim o an.

* İki kapılı bir Honda, gidiyorum gündüz gece (Özgür Baba’ya eyvallah)

* Geçirdiği ufak trafik kazasından kelli iflah olamadı boynu gardaşımın. Boyun ve sırt arasında belli bi nahiye belli aralıklarla ağrıyor. Doktora gitti, krem ve antrenman vermiş. Valide kremi sürerken izledim, yarısını boca etti adamın üstüne ilk sıkışta. Gardaşım Mürad, “Uhhh çok yaktı sırtımı” diyerekten hafiften sızlandı. Valide üstüne kremi komple boca ettiğinin farkında değil sanırım, bombayı patlattı, “Yakıyorsa krem işe yarıyordur, iyi iyi.” Tedavinin cevap verdiğini 5 saniye içinde acı verip vermemesiyle anlayabiliyorsunuz yani.

* İnsan açlığın getirdiği iştahla önüne cennet meyveleri gelse, bedeli karşılığında ruhunu ipotek ediyor. Yemek bitip garrrk diyerek geğirdikten sonra cennet meyvesiyle, kerevizin tadı bir. E haliyle yemek bittiğinde iş para ödeme kısmına gelince tok karına pek bi koyuyor. Yemekten önce alsalar ben en azından yediğim yemekten çok daha memnun olurum.

* WinRar’ın setup dosyasını rarlayıp Rapidshare’e koymak nasıl bir eşşoğlueşşekliktir? Özel bi gelenek mi bu acaba?

* Ambalajından taze çıkarılmış teknolojik cihazların bir hafta boyunca üzerinden çıkmayan taze ürün kokusu var. Böyle ürünleri ilk başta çalıştırmadan önce burnuma yaklaştırarak uzun uzun kokluyorum, beni mest ediyor. Kokunun tek bir zerresini havayla paylaşmadan vücudumun içine çekiyorum ilk 2 gün belli aralıklarla.

* Evlerdeki kilerlerin içindeki eşyalar genelde çöpe atılmaya kıyılmayan, ama bi yandan da ölene kadar kullanılmayacak kondisyonda hurda türü parçalardan oluşur. Öyle bi kalıncasına içi dolu dolu demir vardı. Üstünde “1 T” gibi bişey yazıyordu sanırım, ya da çocukluk hayalimle ben ürettim. Gözüm yiyip bi kere kaldırdığımda, o kaldırdığım şeyi belli bir yaş seviyesini ulaşana kadar 1 ton sanmıştım. Titan’ların oğlu da olabilirim, ama ağırlık birimlerini öğrenecek yaşa geldiğimde bi bok olmadığımı farkettim.

* Kahpe falı

* Berberde tıraşın belli bi safhasına gelindiğinde “Ense nasıl olsun?” diye soruyor. Ense türlerine dair en ufak bi bilgim yok. Arkayı hiç görmediğimden, insanlar da görmüyor sanıyorum belki de onun etkisi. “Naturel yap” diyorum ama naturelin ne olduğu hakkında en ufak bi fikrim yok. Uzun bi süre önce berberde tıraş olurken, yanımdaki tıraş olan adam, berbere derken duymuştum, cahil gözükmeyeyim diye o gündür naturel derim. Umarım iyi bişeydir.

* 2-3 parça abur cubur aldıktan sonra ben istemeden poşet vermeyen bakkallara bi daha uğramıyorum. 2 kuruşluk torba yüzünden yekünde kim bilir kaç milyar para kaybediyor bu tür cimri bakkallar?

* Cumshot Collection, pornocuların “Greatest Hits”i midir?

* Bundan iki yıl öncesinde bulunduğumuz apartmanın zemin katında otomobil hırsızı ikamet ediyordu. Komşular altlı üstlü rahatsız. Sanıyorlar ki kendi evlerine girecek. Halbuki ben o adam oradan hiç ayrılmasın isterdim. Apartmanın sigorta güvencesi gibiydi. Hırsız bu sonuçta, her işte olduğu gibi bunun da kuralı var. Bulunduğu mevkinin evine, arabasına dokunmaz. Bi de her hırsızın kendi bölgesi vardır, o bölgeler dahilinde başkasının borusu ötmez, hırsız hırsızın malını çalmaz. Adamı yaygara yapa yapa polisin eline verdirttiler. Ondan sonra gidin 20-30 milyar güvenlik sistemlerine harcayın. Aklınızı seveyim sizin.

Yazı bittiğinde “Dead Family – Mirror” çalıyordu.

Make BIG Money! (-He kolaydı, hemen.)

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Uzun yazılmış yazılar üzerine bana verdiğiniz salıkları hep kulak arkası ettim sevgili okurlar, bundan sonra da edeceğim. Ama düşünün, şu ana kadar sunduğum yazılar, parçalanmamış, löp şekilde bir kesme şeker parçasıysa, üzerinizde oluşan peklik etkisini minimuma indirmek için bunları toz şekere, hatta bilhassa pudra şekerine dönüştürebilirim. Yani nitelik üzre sabit kalan uzun yazılar, ara sıra değişiklik olsun diye bilgisayar başına oturduğumda, maddelere bölünmüş, bi kenarına dijital ataç iliştirilmiş, yazı partikülleri olabilir. Bu konudaki hassasiyetim de aslında sizin için daha kolay okunabilirlik yaratmaktan kaynaklanmıyor. Dün gece en son okuduğum 4 kitabı düşünüyordum, bunlar üzerinde bir ortak noktaya varmak istediğimde bu pek de zor olmadı, çünkü bu 4 kitap da genel olarak belli konulardan örnek vererek maddelere ayrılmış kitaplardı. Bu şekilde olduğunda komedi sit-comları gibi her bölümü birbirinden bağımsız anlatılar sayesinde hiçbir hikayeye, kitaba bağlılık hissetmeden birinden diğerine kolayca geçebiliyor, beğenmediğim maddeleri sittiredebiliyordum. Biliyorum, insan devamlılığı olan bi hikayeye girdi mi, hikaye skindirik bi noktanın klişe pınarlarına doğru aksa dahi, o kitabı okudum diyebilmek için mecburen bırakamıyor. Filmlerde de öyle, mesela eleştirmenlerden fazlasıyla duyarız, “Filmin birinci kısmı çok iyiydi ama 2. kısmında temposu düştü.” şeklinde. Tabii kime göre, neye göre ikinci kısım diye düşündüğümüzde ben herifin vurulmasından sonraki sahneyle bağdaştırabilirken, dergi eleştirmeni belki de kadının şehvetli bi şekilde sevişmesinden sonraki andan dem vuruyor. Yani bu şekildeki önermeler bi yandan da herkesin kabul edebileceği metinleri içerdiği için çoğu zaman hak verilen bir eleştirmen olabilme ihtimali var.

Tabi ki her nesnenin bir bitimi var ama. Muhtemelen eleştirmen orda 2. kısım derken aslen bahsettiği şey 10-15 dakikalık mola sonrasından gelen anlar. Peki bu noktada da şöyle bir nosyona takılıyoruz, bu yönetmenler, ya da senaristler ne çeşit bi dallamadır ki, filmin iyi kısmını ya da kötü kısmını bir tam yarıya sığdırırlar? Yani ben hiç bi zaman filmin 3. çeyreğinden sonra b.ka sardığını duymadım, ya da 2. yarıdan 27 dakika sonrasından senaristin iplerini koparıp köyün delisi gibi hikayenin üzerine işediğini.

Yazılı ortamda dediğim gibi madde madde oluşan spesifik konularda, beğenmediğiniz maddeye geldiği an “Öeeeh” diyip göbeğinizi kaşırken yaprak kıvırabiliyorsunuz, bu dediğim peki diğer bi sanat dalı, sinema için geçerli mi? Bana pek de gelir geçer gibi gelmiyor sevgili okurlar. Film camiasının da madde madde kitapları diyebileceğimiz bazı filmleri var. Ama bu filmin içindeki ufak ufak filmler tek bi yönetmenin tornasından çıkmaz. Artık Allah ne verdiyse 20-50 toplanıp, başına buyruk kendi derdini anlatmaya çalışır. E fantezi ya, hadi diyelim ki bu kadronun içinde belli başlı noktalarda Mustafa Altıoklar isimli yönetmen imitasyonunun, makara israfının 3-4 tane filmi var. Ama hani bu öyle bi film ki, bi yandan da peşisıra Stanley Kubrick, Martin Scorsese gibi ustaların yapımları var. E, şimdi bu saman kağıt gibi değil ki cart diye çevirip geçesin. Elindeki disk DVD olmadığı müddetçe ileri saracam derken, 16x hızında bi bakıyorsun 4 film sonrasına geçmişin, o film yine Mustafa Altıokların elinden çıkmış. Geriye çabuk döneyim diye 100x yaptığında 15 film geriye sardığında yine hızı ayarlayamadığından Mustafa Altıoklar çıktığında sence o filmi izleyecek iştahın kalır mı? Madde madde ama, ataçlık bi işlevi yok. 3 günlük dünyada bari bizim elimizde böyle bi yetki varken kullanalım derim.

E-ticaret konusunda bir guru, hafiften bir insan sarrafı, hassas insan ölçer kantar olan bedenim ve içindeki sakatatlarımla birlikte bugün üzerine değinmek istediğim bi konu var. Bana gelen en önemli sorular içerisinde “Şura Türkiye’ye kargo gönderir mi?”, “Burada ürün nasıl listelenmeli?”, “Şundan ürün alsam bana parayı takar kaçar mı?” gibi birtakım yanıt bekleyen yargılar var. Tabii üzerinde duracağım konular kesinlikle bunlar değil. Ben, sizin baştan aşağı iyi kalpli ve aklı başında eşşek kadar herifler olduğunuzu varsayarak, e-ticaret kimlerle yapılır değil, “E-ticaret kimlerle yapılmaz?” konusunun üzerinde duracağım. Bakın mesela, şu an gördüğünüz gibi yazının ikinci kısmına geçtim. Bunu da çok belirgin şekilde yaptım, bu durumda ikinci kısmı inceleyenler kolaylıkla birinci kısıma göre kıyas uygulayabilecekler, ya da ikinci kısmın konusu sarmayanlar çekip gidebilecekler, zira iki kısmı size taahüt ettiğim gibi birbirinden bağımsız tuttum.

Belli başlı ürünlerde toptancısıyla çok şugar fiyata, piyasasının yarısına anlaştınız. Toptancı dediğimiz adam götlü göbekli, ilkokul mezunu, bilgisayar yoksunu sıradan bi insan olduğu için sizin yerinize bu ürünü internette satışa koyamıyor ve o ürün üzerine internette devasa bir boşluk var doldurulacak. Yani eklediğiniz an çatır çutur satacağınızı hissetmişsiniz. E, tamam bu işin birinci kısmı. Bi kere ilkokul mezunu diye küçümsediğiniz adam şu an sizden daha avantajlı durumda. Çünkü GG’de satış yapmak ne yazık ki, “Ürünü listele, sat” anlamına gelmiyor dükkan sahipleri gibi sürekli satıcılar için. Türlü türlü g.tveren var ve emin olun ki toptancı, dokunulabilir gerçek alemde bunlardan daha zararsızlarıyla uğraşıyor.

Sinirleri aşınmaya meyilli bir toy satıcı için bazı GG müşterileri oldukça yıpratıcı olmakta. Bilgisayar başında “Müşteri velinimettir.” mottosunu yok sayarak kaç müşteriye ana avrat saydırdığımı bilemiyorum hala şu anda bile siz düşünün. Benim amacım, GG’nin taze gelinlerine hemen ilk birkaç sorunda pes ederek tarlayı tapanı toparlayıp gitmemeleri için kimlerle muhatap olmayacaklarını söylemek, ki bu horonzbu çocuklarını madde madde ifşa edeceğim için çok mutluyum:

1-) Yeni bir satıcı olarak zaten son derece çaylaksınız iken, bir de daha ilk anlarınızda başınıza sizin çaylak alıcı versiyonunuz, yani alışveriş sayısı 0 olan biri çıkarsa topuklaya topuklaya kaçın. 2009 yılında GG’ye daha yeni girmiş bi adamsa bu, zaten kafadan teknoloji noksanı olma ihtimali yüksek. Tabii başka isimle yeni hesap açmış olma ihtimali var ama biz burada hasarı en aza indirmeye çalışıyoruz. Yeni başlayan biri olduğunu muhtemelen size mesaj atıp, ürün hakkında soru sorarak hissettirecektir. Kesinlikle onun işine gelmeyen bi yanıt vererek ürünü almamasını sağlayın. “Haydi bakalım, ilk siftah gelsiiiin” mantığıyla geleni ver ederseniz, bunun bir sonraki aşaması var derim. Ürününüzü alan adam kart doğrulamasını bir türlü yapmayı beceremez, bu sefer de kartını doğrulatmak için seferberliğe girersiniz.

2-) Ev hanımları değil 50, 500 alışveriş yapsa dahi kesinlikle onlara ürün satmayın, onlara hitap eden ürün satmayın. Size bu müşteri profilini kısaca açıklayayım. Genelde kocalarının hesaplarını kullandıkları için kullanıcı adlarının içinde Murat, Osman, Ahmet ya da her ne b.ksa buna benzer erkek isimleri geçer. Lakin size attığı mesajın içinde bi efeminelik vardır, bunu okurken hissedersiniz. Sonuçta kaç tane adam evine ekmeklik alır ki? GG’de alışveriş yapan evhanımı tipleri, kireçli suyla durmadan rezistansın henuna goyan evhanımlarından çok daha tehlikelidir. Çok önemli bir zaafları, ki bana göre günahları vardır: Pimpirikli olmak. Gözüne kestirdiği ekmekliği almaya çalışıyorsa gerçekten tarrağı köküne kadar yediniz diyebilirim. İlk olarak mesaj attığında takip edeceğiniz iki ihtimal senaryosu var, birincisinde durumu sezinler ve yanıt yazmazsınız, bu durumda evhanımı 2. ve 3. kez aynı mesajları atacaktır ve 4.de yanıt gelmediğinde bırakıp gidecektir. Ama kalkıp da ben diyaloğa gireyim dediniz miydi, 10 liralık bi cihaz için 359 tane soru sorarlar. Bu 359 sorunun 356′sı hep aynı kapıya çıkar, “Ürün sağlam mı?” Ve emin olun ki, bu insanlarda nası bi enerji varsa, gönderdiğiniz kargoları pimpiriklerinden ötürü 8/10 ihtimalle yolda bi şekilde kırılır.

3-) Şimdi birazdan diyeceklerimi dediğim için bana kesinlikle ırkçı, türcü, Darwinci, Harun Yahyacı zartçı zurtçu muhabbeti yapmayın, ben sadece burada gördüklerimden ve tecrübelerimden yola çıkarak konuşuyorum. GG’de bildiğiniz üzere 5 yıldız ve müşteri memnuniyeti oranını korumak oldukça önemli, ve bazı insanlar aldıkları üründen hiçbir zaman memnun olmamaya programlanmış durumda. Aldıkları iki kuruşluk üründe bi yandan da oynar başlık özelliği arıyorlar sanırım. Ürünü belirttiğiniz şekilde birebir müşteri eline ulaştırsanız da bu alıcı türü illa ki 3 yıldız ve altı verir, hatta hiçbir sebep yazmadan. Böyle yapan adamlar görüyorsanız, bilin ki %80 oranında doğudan bi ilden almıştır. Hayır benim bildiğim Türkiye’nin doğusu batısından bilmemkaç yıl geri kalmış diye bi geyik var, nasıl oluyor da batı kesimindeki adamın bayıldığı bi ürünü, doğudaki adam kıçına bile sürmüyor? Üzülerek söylüyorum ama bunu da dikkate almanız lazım.

4-) MSN ve Facebook jenerasyonunu fazla mı küçümseyip, hor gördük ne? Yer yer parçalı godoşlar halinde GG içinde de dolaşıyorlar. Satın aldıkları özel bi tür yok, halkın içinden insanlarmış gibicesine evlerinin ihtiyaçlarını karşılıyorlar. GG’nin herhangi bi yerinde “Conconların da normal insanlarla bir tutulduğu ortam” şeklinde bi yazı gördüğümü hatırlamıyorum halbuki. İnsanların birbirine saygı dolu mesajlar atmak için azami özen gösterdiği, merhaba yazdıktan sonra virgül koyup, mesajını bitirdikten sonra saygılarımla diyip adını soyadını yazdığı bu ortamda belli vakitlerde “Slmmmmm ptron bn bu kltgu ck bgndmmmm, krgsu ne kdr srer???” diye soran dallamalar da çok çıkıyor. İlk gördüğümde epey şaşırsam da kati surette muhatap olmuyorum, pek de üstelemiyorlar zaten, balık hafızalı bi jenerasyon olduklarından olsa gerek, o açıdan evhanımlarına göre daha iyiler. Yüzdelerine bakarsanız da satın aldıkları ürünlere ödeme yapmadıklarını görürsünüz. Muhtemelen karı düşürmek için kullanıyorlar GG’yi.

5-) Bi de satın aldığı herhangi bi tüketim malzemesini sorup soruşturmadan Cumartesi günü akşam 20:00′de satın alıp, ondan sonra “Ürünün çok acil Pazartesi günü elimde olması lazım.” diye mesaj atmaya yeltenen totoşlar var. “Be y.rrağım” diyorum, yüksek sesle, almadan önce bana mı sordun? Düşünürken bile sinirlerimi tepeme çıkartıyorlar, kargonun Pazar günü ürün almadığı belli, üstüne üstlük tee ebesinin emında oturuyorsun, aramızda var nerden baksan 1600 km., e ben senin için özel kargo parası mı ödeyeyim tonla? Böyle satışlar için kesinlikle kafanıza takıp kanser olmayın, GG ile irtibata geçip iptal ettirin. Ha ettirmeyip, illa da mümkün olan en kısa sürede ulaştıracağım derseniz, adamın panik dolu enerjisiyle sizinki birleşip ürün hem yolda dağılır, hacamat olur, hem de normal gideceğinden 5 gün geç gider. E-ticaret işi aceleye gelmez, şansına bağlı biraz da. Amerika’dan alırsın 3 günde gelir, Samsun’dan alırsın 5 günde. Ama şuna eminim ki, kargo konusunda ne kadar acele yaparsan, lojistik aşamasında o kadar sorun çıkar.

6-) Diğer bir laubali çeşidimiz de, -Bunların GG’nin kendi adamı olduğunu düşünüyorum, tahammülsüz satıcıları ayıklayıp sistemden uzaklaştırmak için- “Usta bu ürünü yarı fiyatına bırak alayım”cılar. Zaten binbir emek uğraşıp, üzerine dükkan parası vesaire verip, tonla fedakarlıkla bu işe girmişin, tanınmak için neredeyse zararına satıyorsun, yani bayağı bayağı elindeki 15 liraya sattığın malın fiyatı normalde 40 lira, e daha bunu 7,5 liraya isteyen olursa GG mesajları inceliyor demeden dübürüne koyarım öyle müşterinin. Fokur fokur kaynayan beyninizin hararetinden yanıt yazamayacak durumda oluşunuzun üstüne bunu körüklermişcesine bir de cep numarasını ekleyen bi mesaj atar sonra gel bi de cep telefonundan ana avrat dümdüz küfret diye. E şimdi ben skmem mi sen istersin de?

7-) Hadi ben biraz önce işin makarasına dedim e-ticaret gurusuyum diye. Ben durmadan pek çok konunun uzmanı olduğumu söylerim geyiğine insanlar arasında, ama bunu geyiğine söylediğimi hissettiririm. Kendini gerçekten de uzmanı olmadığı konuda uzman sanan, yani buna kendini inandırmış adamlar var. Genelde attıkları mesajın standart kalıbı şöyledir: “Ben x yıl bu işle uğraştım, çok iyi anlarım bu işten. y süre içinde kaplumbağaya yaptırsanız hallederdi, z süre içinde kuşun ayağına bağlasanız gelirdi. Çabuk gönderin.” Oldu paşam, anladığım kadarıyla bu işin mutfağında sana yıllarca patates soydurmuşlar. Ürünün tedariği, imalatı, kargosunu pek de kolay sanıyorlar. Böyle adamlara kullanıcı adımı, şifremi verip, “Al ulan puşt oğlu puşt, madem anlıyorsun, al komple senin malım mülküm dükkanım, devir teslim” diyip internet namına herşeyi evimden söküp atasım geliyor. İnternet üzerinde eşşek kadar koltukların gönderilmesini pek bi kolay sanıyorlar eşşoğlueşşekler, acaba 2 satış tahammül edebilir mi kendisi gibi ibişlerin hakaretlerini dinlemeye. İki kitap okuyunca, Google’da mevzubahis konu üzerine başkalarının atıp tutmalarını okuyunca guru olduklarını sanıyorlar. İşin teorisi, ortalaması, pratiğiyle hiçbir zaman aynı olmaz ki vre.

8 -) Artık kendi kardeşlerimizmişcesine benimsediğimiz, tekerrürünü yaşadıkça suratımızda “Hay senin eline vereyim be adam” la karışık bi tebessüm ifadesi oluşturan “Alacam diyip almadı” tipleri var. Mesaj içinde alacam birazdan diyip almasa eyvallah, en doğal tüketici hakkı. Ama 5 saat işimden gücümden çal, sağdan soldan fiyat aldırt, bu fiyatları düzenlet, indirim için pazarlık yaptırt, sonrasında alıyorum diyip listelemeni oluşturttur. Eh iyi, şu ana kadar hepsi güzel. Akabinde ne alan var, ne satan. Adamı cebinden ararsınız açmaz, mail atarsınız yanıtlamaz. Buhar olup göğe mi karışır bilinmez, hayır almayacağım, daha uygun fiyata buldum filan dese yine kabuldür, hani bi miktar daha az küfürümü yer. Benim telefon numaramı tanıdığı için açmayan adamı başka numaradan aradın mı anında açıyor. Ondan sonra ehem öhöm, kem küm yok yanımda değildi, telefonum tamirdeydi. Bu kadar aymazlıkla yüzü kızarır mı bilmiyorum ama fırsatını yakaladın mı küfredeceksin abi. Böyle müşteriden velinimet olmaz. Ticaretin yüz karaları. Gidin kemeraltına, orda s.ksinler sizin gibileri.

Bunun gibi nice nice var da, hangi birine isyan edeceksin? Burada böyle blogda makara kukara yapıyoruz ama bunun harici anlarda ne tip şerefsizlerle uğraştığımızı görün diye yazdım bunları. GG’de uzun süredir satış yapan insanlar muhakkak duygularına tercüman olduğumu düşünecekler. Bi yerden sonra öyle kombolarla saldırıyorlar ki artık işin bereketi kalmış, kalmamış düşünmeden dümdüz kalaylarken buluyorsunuz kendinizi. GG yönetim departmanında olsam, buna benzer müşteri tiplerini başlıklara ayırıp, analiz eder, mesaj inceleme ekiplerine bu profilde gördükleri insan olduğunda isterse 5000 alışverişi olsun, sorgusuz sualsiz silmelerini emrederdim. Çünkü bu tip adamlar, sistemin kalitesini tahmin edilemeyek ölçüde bozuyorlar, asıl alışveriş yapmak isteyen temiz yürekli adamları pes ettirip siteden kaçırtıyorlar. Bi süre durursanız sizin de onlar gibi kaşarlanma ihtimaliniz var ama iyi yürekli bi insanın deformasyona uğraması demek nereden baksan 2 seneye tekabül eder, beklenemeyecek kadar uzun bir süre. Gerçek hayatta kimseye söz geçiremeyen bu pısırık tiplerin, insanlara sanal ortamda diş bileyerek zorluk çıkarmasını hiç bi şekilde kabul etmem. Zamanla illa ki iki taraftan biri safdışı kalacak, bakalım hangisi?

Yazı bittiğinde “Paul Gilbert – Let the Computer Decide” çalıyordu. Ayrıyetten bu mesajı konuyla alakalı olmak şartıyla yorumlayan kişilerden birisine Ericsson GH 337 göndereceğim kargosu benden olmak üzere, maksat nostalji olsun.