‘ Merchandise ’ Mevzubahis Arşivi

Bu Yaz Deli Profesör T-shirtleriyle Cıvır Cıvır*

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Şu Merchandise olayına internetle tanıştığımdan beri özendim. Arkada bırakılan şehirler, sevgililer gibi hep peşinden geliyor kerata. Hangi siteye girsem alt bi Merchandise sayfasıyla karşılaşıyorum. Hani, sitelerinin derinlerine de gömmüyorlar. Bangır bangır “Lisanslı Metallica ağda bantları çıktı, resmi Destruction burun kılı alma makinesi” şeklinde reklamlar dönüyor. Milletin paralarını konserlerle cukka ettikleri yetmediği gibi bi de 2 liralık t-shirtün üstüne bi arma basıp oradan indragangi yapıyorlar. Aslında bu olayı ben milletvekillerimizden de beklerdim. Hani bi Bezgin Bekir kuntiği, sadece uyuyarak poz verdiği t-shirtleriyle Leman’a yıllardır “kitap fuarları“nda milyarlar kazandırdıysa, meclis kapısının önünde satılan “Atilla – Koç Daşşağı (a.k.a. Billur Atilla) t-shirtleri” de gelirsizlikten nefesleri kokan milletvekilerimize yeni gelir kapısı olabilir. Tam yaşlı teyzelerimizin “Tontişiiiim” diyip, bağrına basacağı türden ipeksi tazeliği sahip bi adam. Abdullah Gül kafası şeklinde köşe minderleri de olabilir mesela, hem de birebir ölçekte. Kafanın boyutunu büyütmeye gerek yok. Tam anlamıyla evin en ağa yastığı olabilecek boyutta bi kafaya sahip zaten. Yanaklar da tipik bir Kayserili karakteristiği olarak sürekli sığır eti yemesinden dolayı yımışak yımışak, yağ bağlamış. Bıyık kısmı haricinde her anlamda yastığa birebir ölçeklendirilebilir anlayacağınız.

İşte hacılar, Merchandise böyle bişey. Şayet bu sözcüğü TDK‘ya verip, “Çevirin uleynnn!” deseydik, tabi ormanda 1000 paniklendirici Kadir İnanır ses tonlamasıyla, bu olayın Türkçe karşılığı 99,9% “Fan Domaltgacı” olurdu. Gerçi “Fan” da yabancı kelimeydi doğru. “Hayran Domaltgacı“nda anlaşalım. Şimdi bu verdiğim kelimeler de has Türkçe mi diye bakmayacağım. Büyük ihtimalle bi yerlerden şekillenip, at yarışı seyreden seyircinin de “Ayrıl da gel oğlum” naralarıyla kopa kopa gelmiştir. En evrensel ve bize özgü kelime yoğurt var mesela, ya da köşk. İyi o zaman “Köşk Yoğurtgacı” olsun da şüphe kalmasın Türkçeliğine dair. Valla ferahladım.

Ben de uzun zamandır şu Merchandise olayına girmeyi düşünüyordum bu saydığım sebeplerden ötürü. Toplumun bir zorlaması, adeta bir mahalle baskısına dönüşmüştü üzerimde çünkü. Valla camdan dışarı bakamıyordum geceleri. Sokağın bitirimleri kapımda, “T-shirt bastırıp satmadan burdan cesedin çıkar” derken bir yandan ellerindeki sopaları sektiriyorlardı, yakalarsam çok pis indirecem kafana edasında. Ben de her seferinde bi umutla ellerindeki zopa sunta çıkar umuduyla soruyordum: “Abicim o elinizdeki zopa ne(y)den yapıldı?” Gururla, göğsünü gere gere her gece sırayla biri söylerdi: “Saf meşe odunu abicim, bi yakaladık mı sabahlar olmaz.”

Sonuçta mahalle baskısına ben de yenik düştüm. Sitenin depesinde gördüğünüz “çocuk katili tırt adam” figürümü Photoshop’ta yüksek çözünürlükte, daha özenli bi şekilde tekrar kestim biçtim. Dafont‘tan da resmin ruhuna uyacak bir fontla alt ve üst metinleri yazdım. Sonra bu mahsulleri belleğin içine atıp, şansıma klimalı çıkan bi otobüsün içine atlayarak Pasaport‘a götürdüm (Lokasyon : İzmir) Bu aralar bu T-shirt baskı işi çok meşhurlaştı. Merdiven altlarında yıllarca kot taşlayanlar, “Yıllarımız bu işlerle boşuna geçti, boşu boşuna para için milletin ciğerlerini skerttik” dediler ve konsepti T-shirt baskısına çevirdiler. Lakin bu denyolar ucuz sattıkları için, klasik bir Türk geyiğiyle, yani sürümden kazanıyorlar. Bu yüzden sokaktaki herhangi bir baskılı T-shirt satan adama “Kaça basarsınız?” diye sorun. Hepsi yüzünü ekşitip, Fatih Terim gibi ağzını bi sağa bi sola oynattıktan sonra “100 taneden aşağı basmıyoruz” diyecektir.

Her neyse Pasaport’ta Can Fotokopi diye bi yer var. Mekana girmeden önce bu denli kalabalık ve faal olduklarını bilmiyordum. Her taraf adam dolu. Arı gibi vızır vızır ordan oraya koşuyorlar. Baskı işinde aşmışlar artık. Bu denli adam olmasına rağmen eldeki adamlar yetmiyor. Her tarafta işini bi an önce bitirip gitmek isteyen salaklar var. Niye salak diyorum? Çünkü içerisinin klima ayarı o kadar güzel ki, ordan bi an önce çıkıp mevsimin kızgın kum misali havasına atlamak hafiften salaklıktır. Herkes iş adamı değil ya yetişecek işi olsun, tadını çıkarın biraz. İş adamı olsan zaten, “Satılık – 438 22 78″ şeklinde kağıt bastırmak için 2 saat beklemezsin orda. Genel olarak fuzuli işlerle uğraşanların yeri aslında. Fuzuli olmayanlar sadece A4 fotokopileri oluyor büyük çoğunlukla. Manyak lan bu millet. Yemin ederim abartısız “Bana basııın!”, “Benimkine basııın!” diye koşuşturup duruyor.

Oradan sürekli bir baskı türünden diğerine koşmaktan dolayı beyni cacık olmuş adamlardan birine verdim belleği. İçine de iki farklı dosya tipi atmıştım. Transparan olsun diye Photoshop dosyası psd ve png‘ydi. “Abi T-shirt siyah olsun” dedim. T-shirtte yazı vektörüymüş de bilmemneymiş de bi yığın bişey anlattı bana. Yani böyle yaparsak yazı kötü çıkar dedi, arkaplanla renk farklılığı olurmuş hafiften. Küçümsercesine bana “AutoCad biliyorsan onunla yap” dedi. Vay nasını be, eskiden ortamlarda “Photoshop biliyorum hacııı” dediğinde havandan geçilmezdi, vermeyen kız kalmazdı. Şimdi Paint kadar değeri yok. Alelade programlardan biri oldu. Benim bildiğim AutoCad inşaat, elektrik mühendislerinin kullandığı programdı. Artık Helin Avşar’ın bile g.tünü AutoCad’le düzeltiyorlar demek ki. Sütun gibi bacaklar demek, AutoCad’in iyi iş çıkarmasına bi saygı duruşuymuş meğersem. Hayatı çok yavaş öğreniyoruz azizim. Bu hıza yetişmek ne mümkün. Allah’tan bu engebeli yollara girmedim. Bembeyaz, anamın ak sütü gibi beyaz t-shirt üstüne bastırdım, büyük boy. Vallaha siyah t-shirt’te duracağından daha da iyi durdu. Korkunçluğumu iki kat ön plana çıkardı.

Evet işte bir Merchandise hikayesi böyle başladı. Gerçi ben göbek pamuğundan, g.t çatalına kadar oldukça geniş yelpazede ürünler sunuyordum ama bunun üstünde sitenin adı ve maskotu olan benim tipimin geçmesi olaya ayrı bi güzellik kattı. Her ticari Merchandise girişimi gibi bunu size kaktırmak da bana farz oldu. Tabi kar için satmayacam ben, zaten giyseniz reklamım olur. Bi görenin bi daha bakacağına eminim. İki çeşit ödeme seçeneği sunuyorum sizlere ahali. Birincisi; eft ile 20 lira gönderebilirsiniz, “Alıcı öder” deyip kargoyla size şutlarım, kargo parasıyla 25 liraya patlar. İkincisinde ise 25 lira yatırırsınız, kargo parasını ben öderim, aa lan bu da aynı paraya çıkıyor. “Aklın yolu bir” derler idiydi, doğruymuş. Gerçi kimse almaz zaten, maksat işin eğlencesi, fırfırı.

Onu da geçtim de ben t-shirt’ün üstüne resimde de göreceğiniz üzere kocaman puntolarla “Girmeyen top olsun” yazdım. Hayati tecrübelerinize ve gelişme çağında yediğiniz zopalara saygı duyarak soruyorum: “Sizce bu t-shirt’ü giydiğimde dayak yer miyim?” veyahut “Bu t-shirt’ü nerelerde giymeli, nerelerde giymemeliyim?” Mesela Göztepe’de giymeyeceğimi biliyorum. Adamlar üstümde bunu görse, düğümleyip bi yerime sokarlar, soktuklarıyla da kalmazlar, bağırsaklarımı aşağı dökerler gibime geliyor. Ama mesela Alsancak’taki i.ne tipli denyoların hiç s.kinde olmaz. Tabi bunlar benim varsayımlarım. Sizlerden de mekan önerileri alabilirim. Sonuçta hayat amacımız “Dünyada mekan, ahirette iman”.

*Cıvıl Cıvıl değil efenim, cıvır cıvır. 90% hatun ilgisi çekme garantisi veriyorum. 30 gün içinde hala hiç bi icraata giremediyseniz, açıkcası benim problemim değil. Girememeniz ne kadar umutsuz bi vaka olduğunuzun göstergesidir.

Yazı bittiğinde çok mucizevi bişey dinliyordum.