Çöp Kadın,Çöpçü Kadın

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Her insanın küçüklüğünden gününe uzanan,psikolojisini,dimağını derinden deşen bir takım anı-hatıra parçaları vardır.Aralarında iyi olanlar bünyeye iyi etki katar,daha iyi bir modifikasyon haline getirir bizi.Haliyle hatırlanmaz.Kötü olanlar ise akıldan hiçbir vakit çıkmaz.Blog yazmaya başladığımdan beri bunları daha fazla deşer oldum.Aslında bunları bu şekilde listelemek beni rahatlatır mı bilmiyorum,bilemiyorum. Rahatlatacağını farz ederek geçmişten günüme bağlanan bir manyaktan daha bahsetmek istiyorum.Günüme bağlanmasının sebebi ise,bu fosil kıvamına gelmesine rağmen hala dipçik gibi olan kadını neredeyse haftada bir kere görüyor olmam.

Pek çoğunuz televizyonlarda haberlerde görüyordur bu tarz kadınları nadiren.”Evini adeta çöp eve dönüştüren çöpçü kadının evi,belediyenin ani baskınıyla çöplerden arındırıldı.Kadın bu sırada çok arıza çıkarsa da durumu kabullenince kameralarımıza ‘Önümüzdeki çöp toplama dönemine bakacağız,kökü bende değil mi yiğenim,yine toplarım’ dedi.” (Bu tırnak işareti içinde tırnak işareti olayı da ayrı bi derinlik katıyor sanki olaya ha,daha sık kullanmak lazım.Her neyse.) İşte ben aynen resimde gördüğünüz kadının başörtülü versiyonu olan çöp kadını neredeyse 18 yıldır görüyorum.

Öyle bi kadın ki bu,daha hayatımda hiç hastalanıp da bir gün çöp toplama işini aksattığını görmedim.Allah için çok çalışkandır.Sabah 9-Akşam 7 hiç durmaz.Mikroplara karşı bağışıklıktan öte bi ilişkisi olmuş artık kadının.Mikroplarla dost,hatta enseye tokat g.te parmak samimiyetinde.Mafya babası gibi saygı görüyor pisliklerden ve mikroplardan.Kimse yan gözle bakıp da hastalık bulaştıramaz yani.Senin benim gibi bi adam o pisliklerle bi gün oynamaya kalkışsa yemin ederim vebadan geberir.Lakin bu kadın evde nefes alacak boşluk bile bırakmayacak şekilde istifliyor çöplükleri.Belki de onları canlı sanıyordur.Birkaç yıl ara sıra polisler ihbar üzerine gelip eve cillop hale getirseler de onlar da pes etmiş olacak ki artık önünden arabaları bile geçmiyor.

Manyak karının kendine eziyet ettiği yetmezmiş gibi bir de sağda solda ne kadar köpek varsa toplayıp tıkıştırmış evin yanındaki küçük yere.Köpeklere bakıp acıyorum ne zaman geçsem ordan.Hayvanlar kudurmuşlar resmen.Yani zincirleri açıp bi salsan etrafta ne kadar adam varsa hepsini mideye indirirler,hem açlıktan hem de sinirden.Ama o pislik kadına yine dokunamazlar.Karı zaten fosil gibi,kemikten başka bişey yok.O derece pislik bir kemik parçasına değil köpeklerin,domuzların bile tahammül edeceğini düşünemiyorum.

Bi de bu manyağın evinin önünde uzun bi demir parçası var boylu boyunca uzanan.Evinin sınır çizgisi gibi görüyor demir uzantısını.Birisi üzerine bastığı zaman ya da sınırın içine girmeye kalkıştığı zaman çok pis bakıyor,ısıracakmış gibi.Bu da benim haftalık eğlencem tabi.Ne zaman evinin önünde çöpleri düzenlerken görsem onu demirin üstünden yürüyorum.Bi gün yakalasa beni o aç köpeklerin yanına atar gibime geliyor.Nejat Uygur’un bi oyunu vardı o geldi aklıma.Orda da “Halıya basma laaayn!” diye bağırıyodu ya her seferinde.Aynı onun gibi.

Bu kadını bu duruma getiren nedir,neden bu kadar yarılmıştır kimse bilemez.Tabi herkesin bi şehir efsanesi var.Bu kadının çok zengin olduğunu da söyleyenler var.Ama benim anlamadığım çevresine pislik saçan böyle pis bi kadını niye alıp bakıma,rehabilitasyona götürmüyorlar?İhtimal her ne kadar düşük olsa da belki kadının bu kafadan kontaklığını çözerlerdi.Böyle meczup bi durumdaki kadını da ortalığın içine s.çıyor diye suçlayamazsın ki.

Ek-1 : Tam olarak hafızamda kalmasa da 2-3 Ağustos civarı çöpçü kadının evine yapılan ani bir baskınla, mekan bal dök yala kıvamına getirildi. Ben bu eki neredeyse 1 ay sonra yazıyorum ve herşey yine eski haline döndü. Çöpçü kadın esktra çöp toplama mesaileriyle açığı kapadı anlayacağınız.

Yazı bittiğinde “Nightingale – Reasons” çalıyordu.

TrackMania Nations Forever

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Motor sporları manyağı bir insan olarak neredeyse her türlü araba yarışını sevebiliritem yüksektir.Benim gibi hastaların en büyük tutkusu Gran Turismo serisidir şüphesiz.İçinde o kadar çok araba,pist ve yarış barındırır ki,bitirene kadar herkes tatmin olur.Bir süreliğine.

Oradaki ehliyet yarışlarına bayılıyordum özellikle.A,B,C ve S Class ehliyetler vardı ve S Class’takilerin hepsini Gold’la kazanmak için g.tünüzden terler akıyordu tabiri caizse.Le Mans 24 gibi dayanıklılık isteyen yarışlar da apayrı bi lezzet.Saatlerce sürüyor.Turla da turla.Kardeşimle değişmeli turluyorduk onları.Gerçi bunlardan mazi gibi bahsetmenin de gereği yok.Gran Turismo’nun yeni oyunu zaten kapıda.

Ben genelde laptopla takılmayı seven bi adamım.Hele ki yazın insanın g.tü koltuğa kaynarken,kalkıp masaüstü bilgisayarını çalıştırması çok güç oluyor.E,Gran Turismo gibi bir babayiğidi oynamak için kütür kütür çalışan 5 milyarlık bi Laptop lazım.O kadar paranın boşa gideceğini düşünenlerdenim.Ama geçen öyle bi araba yarışı krizine girdim ki anlatamam.Ağzım köpürdü desem yeridir.İşte o anda Oyungezer yine Hızır Aleyhisselam gibi yetişti ve bana TrackMania Nations Forever isimli güzide oyunu sundu.

Çölün içinde vaha bulmuş gibi oldum.Dergideki puanı 10 üzerinden 8,5 olan bir oyunun beleş olabileceğini düşünebiliyor musunuz?Ben inanmazdım.İlk kez denk geldim böyle bişeye.”Has.ktirin lan!Ucuz etin yahnisi anca böyle dandik olur!” demek istesem de demedim,diyemedim.Oyun hem çok eğlenceli,hem de Laptop’ta bile oynanacak kadar akıcıydı.Hem de grafiklerin hiç fena olmadığını belirtmem lazım.Çok yüksek bir ayrıntı veya hasar-fizik modellemesi beklemeyin,ama eğlence had safhada.

Oyuna ilk başladığımızda bir adet kullanıcı adı belirliyoruz,akabinde ülkemizi de seçip ortama akmaya hazır gibi oluyoruz.”Hamdım,piştim,oldum” olgusunun ilk aşamasına hazırız.Ülkemizi seçip,onun adına yarışmak harbiden tüylerimi tiken tiken etti.Zira solo oyun kısmında aldığımız madalyalar,puanımızı ve ülkemizin puanını birebir etkileyip sıralamada bizi yukarıya çıkarıyor.Arabaların Formula arabaların andırmaları ve arabamızın renginin kan kırmızısı üstüne ay yıldız olması beni ayrı bi gaza getirdi.Kendimi araba sürmeyi beceremeyen bi Jason Tahinci’den ziyade,elden kaçan bir Pantano gibi hissetmedim değil,hissettim.Solo modda zorluk seviyelerine göre white,green,blue,red,black şeklinde yarışlar var ve bu yarışları kazanıp madalyaları topladıkça hem dünya çapında puanınızı arttırıp hem de yeni seviyeleri açıyorsunuz.

Şayet black seviyesini de kütür kütür geçebiliyorsanız siz pişme aşamasına gelmişsiniz demektir.Artık online serverlara girip diğer rakiplerinizle eğlenceli yarışlar içine girebilirsiniz.Buradaki pistler genelde pist editörü ile yapıldığı için bazıları aşırı derecede psikopat.Millet angut gibi nereye gideceğini arıyor,o derece.Bu yüzden aşağıdaki sohbet kutusunda “Bu ne biçim harita yaaaa,s.çarım böyle haritayaaa” şeklinde söylemler duymanız olası.Online yarışlar tıpkı Formula 1′in sıralama turları gibi.Belli bir süre var ortada (mesela 10 dk. gibi) Bu süre içinde sürüşünüzü geliştirip,pisti kavrayarak en hızlı turu atmanız lazım.Zira yarışı kazananlar tur süresine göre hesaplanıyor.Bu mod da bana en az solo mod gibi eğlenceli geldi.Evet,artık oldunuz.

Demek ki beleş ürünlere önyargıyla yaklaşmamak gerekiyor.TrackMania Nations Forever öyle bir oyun ki,paralı pek çok oyundan kat kat daha fazla eğlence vaat ediyor.Tabi böyle bi eğlenceyi kabul etmeyecek kadar saf iseniz beyninize meşe odununu kondurmak elzem oluyor.Araba yarışını sevmeyenleri hariç tutuyorum,onlar oynamasa da olur.Çünkü benim annem de öyledir.Ne zaman Formula 1 izlesem,”Ne bunlar böyle deli gibi dönüp dönüp duruyolar” der.O yüzden sizi ayrı tutuyorum.Her şeyden önce gümbür gümbür milliyetçiliğin pompalandığı,bu yüzden milletin birbirini bıçakladığı şu günlerde,sizi savaşmayıp yarışmaya davet ediyorum.Dünya sıralamasında 22. olmak bize yakışır mı ey okurlar?Hadi bi el atın da namımız alsın yürüsün gari.

TrackMania Nations Forever Download
(Şayet bu adresten indirmeyi başaramazsanız www.trackmania.com adresinden kolayca indirebilirsiniz.)

Yazı bittiğinde “Spock’s Beard – With Your Kiss” çalıyordu.

Çevreyi Kirletenler ve Katledenler

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör


Yukarıdaki grafiğe bakıyorsunuz değil mi?O halde eğri oturup,evrensel dilden konuşalım.Bildiğiniz üzere yeşil,ferahlığın ve doğru yolda olduğunuzun göstergesidir.Yolunuza arabanızla devam etmek isterseniz yeşil ışığı sevmelisiniz.Kırmızı ise insanı durdurmaya çalışan,ama aksine daha da tetikleyen bir renktir.Hangisi daha güzel derseniz,oje bazında düşünerek kırmızının yeşile oranla çok çok çok hoşuma gittiğini söyleyebilirim.Bi de Formula’nın Türkiye ayağındaki pit kızlarının rengi geliyor aklıma.Kıpkırmızı.Tehlikeli renk anlayacağınız.Derecelendirmede de bu kural bozulmaz.Bozulmaz derken,tehlike çanının rengi kırmızıda sabittir,lakin iyiye giden mavi veya yeşile bürünür.

Gayriresmi çevre koruyucu ekibimiz Greenpeace isminden ötürü yeşili kullanmayı tercih ediyor haklı olarak.Çevreyi korumak için yaptıkları gemilere,binalara tırmanma tipinde pek çok atraksiyonun yanında elektronik firmalarının da takibini yapıyorlar ve 2006′dan beri de bunların derecelendirmesini yapıyorlar.

Sonuçlar gerçekten içler acısı.İyi,temiz olmak için çabalayanlar var gerçekten.Sony Ericcson ve Samsung en temiz üretim ortamını yaratmak için birbirleriyle yarışıyorlar adeta.Ama hala kat etmeleri gereken çok uzun yol var gibi gözüküyor.Nokia ise,eskiden o firmaların temizliğindeyken,birden salmış kendini,kırmızıya doğru almış yürümüş.Microsoft ve Philips ise neredeyse hiç özen göstermiyor doğanın korunmasına.Sıfıra yakın gibi.Ne yalan söyliyim,Microsoft’un böyle pis olması beni şaşırtmadı.Bill amca hayırseverlik ayağına sağa sola para yatıracağına,ilk önce insanları ve doğada bulunan hayvanları hastalıklardan,ölümlerden uzak tutacak koruma planları yapsa ya.

Listenin en kötüsü ise,üretim alanlarında çevreyi koruma adına tek bir adım bile atmayan Nintendo.Hiç de adım atacak gibi gözükmüyorlar.Milyarlarca dolarlık bütçeleriyle çevreyi daha da kirli bir yer haline getirmeye devam ediyorlar.Koskoca bir sıfır.Neden umurlarında olmadığı da belli.Yıllar boyu seri üretim şeklinde beşer beşer Mario ve Zelda kopyaları çıkararak paraları cukka yaptılar.Her yeni oyunda prensesi kurtardık iki oyunda da.Şimdi de Wii isimli platformu çıkardılar ve ikisinin de serileri devam ediyor.Hala prensesi kurtarıyoruz.Anlayacağınız bu zihniyet 20 yıldır değişmemiş.Hala prenses kurtartan bu firma elbette çevreyi kirletmekten vazgeçmeyecek.Boykot yapıp Nintendo bandrollü ürünleri almayalım diyeceğim,komik kaçacak.Paranın dibine vurdular vuracakları kadar.

Bu firmaların çoğu üretim atıklarını kendi alanlarında da tutmuyorlar.Bizim gibi 3. dünya ülkelerinin gümrüklerinin içinden kaktırmaları pek de zor olmuyor.Diplomatik ilişkiler sebebiyle de kimse gıkını çıkaramıyor,çöpler bizim denizlerimizin dibini boyluyor.Bu nereye kadar gider bilmiyorum ama yakında çöpleri içine tıkacak denizler de kalmayacak.İşte o zaman bu dünya devi firmalarının pisliklerinin içinde boğulan onlar değil,biz olacağız.

Yazı bittiğinde “Suicidal Tendences – Nobody Hears” çalıyordu.

Böcek Yiyen Bitki : Venus Fly Trap

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Yazın da kendini iyiden iyiye göstermesiyle pek çok insanda metabolizma yavaşladı,bende ise durdu.Hatta eksilerde seyrediyor diyebilirim.Böyle zamanlarda gün boyunca ağacın üstünde adeta daşhak kebabı yapan Tembel Hayvan gibi olmak istiyorum.Çeşit çeşit tabi bunlar.Ben nispeten daha sevimli olan Koala mensubuna ait olmak isterdim.Kamerayla 100x ekstra yavaş oynatım yapılıyormuşçasına hareket etmek gerçekten çok zevkli olurdu.Bunlara pek karışan görüşen de yok.

Aslında tembelliğimin ve unutkanlığımın sebebini hafiften bu hayvanlara benziyor oluşuma bağlayıp geçecektim,ama kan aşırı derecede çekiyor.Yüksek derecede saygı duyuyorum.Ayın tavsiyesini unutmuşum ey sevgili blog kemirgeni insan güruhları.”Çok da fifi” şeklinde tavırlara bürünüp,ağzını burnunuzu yamulttuğunuzu kolayca görebiliyorum buradan.Ben kendimi tatmin etme derdindeyim zaten bana da fifi.

Bitkilere pek de ilgim yoktur,hoşlandığım kızın dershanesine çiçek göndermem hariç.Bi de evrim zincirinin muhtelif yerlerinde belli bir ağırlığı olan bitkileri severim.Herkesin önünde el pençe divan durduğu tarzda bitkiler.Benim sevdiğim bitkiyi sadece su kesmez arkadaş.Kana da aç olacak.Etliyi,butluyu,havada yakalaması lazım.Bitkiler aleminin kanı deli yaratığı Dionea,nam-ı diğer Venus Fly Trap,tam da bu ihtiyacımı karşılar nitelikte.

Bu bitki niye böyle olmuş,niye bu kadar acımasız,aslında tam olarak bilen yok.Toprakta azot eksik olduğu için böcüklerin aromasını içine çektiği söylenegelir basitçe.Tabi ki yeterli bi açıklama değil.Bunun gibi birkaç psikopat hayvanı çözmesi hayli zaman alacak.Keza Platypuslar da öyle.Bütün hayvan sınıfından özellik taşıyor nerdeyse keranacılar.

Benim de bu yaratıklardan evlat edinmem yaklaşık geçen senenin Ağustos ayına tekabül eder.Yine her zamanki gibi e-ticaret siteleri içinde “Nereye çarçur etsem paramı” tarzında o aciz tüketim insanı arayışı içindeydim.Netekim nasıl denk geldiysem geldim.İsterseniz direkt büyümüş versiyonu,veyahut tohum halinde portakalda vitamin versiyonunu satın alabiliyorsunuz.Arkadaş ortamlarında “Elimde büyüdü yaa kerata” şeklinde söylemlerde bulunabilmek için tohum olarak aldım.Sanırım bir bitki anca bu kadar zor büyür.Bir mafya babasının acımasızlığını içeren bu bitki,topraktan çıkma konusunda 10 taze gelin nazlılığında desem yalan söylemiş olmam.Günde minimum 12 saat ışık istemesine de itirazım yok,kışın akşama kadar florans yakıp çözüyorum o sorunu.Normal suyu da sevmiyor kerata.Canımı dişime taktım,bu manyak büyüsün de yazın odamın ortasında dolaşan sinekleri halletsin diye arabaların aküsüne koyulan saf sudan veriyorum.Evet saf su.Nötralize edilmiş,ütü suyu diye de tabir ettiğimiz 1 litrelik petlerden alıyorum haftada bir.Bu vakite kadar toplasam bu hıyarın suyuna 50 lira vermişimdir sanırım.Napalım dionea seven,nazına katlanır.Atalarımız gülün dikenine katlanılır diye artistlik yapmışlar.Bi de bunun nazını çeksinler bakalım.

Tayyip Erdoğan’ın da dediği gibi “Beraber Yürüdük Biz Bu Yollarda“,bizi kimse yıldıramaz.Sevgili Ersen ve Dadaşlar‘ım (Evet,bitkimin adı bu) The Little Shop of Horrors’taki insan yiyen Dionea kıvamına gelene kadar pes etmek yok.Ama sahibine itaat edecek,o ayrı.Sokakta yanımda gezdirirken,”Ayy ne şiriin” diyen güzel hatunları yemeyecek mesela.En işlek caddelerde dolmuş yarışı yapan rallici ruhuna sahip dolmuşçuları yiyecek,dev yarasa Nutella kutusunda bize çikolata yapan aşçıyı yemeyecek,tersanede en dandik koşullarda işçi çalıştıran adamları yiyecek,Alessandra Ambrossio’yu yemeyecek.

Şayet bu güzide yaratıktan siz de evlat edinmek isterseniz,sizi Gittigidiyor’daki şu kullanıcının sayfasına atabilirim.İşiniz gücünüz yok ve antin kuntin şeyleri seven bir insan tipiyseniz çok seveceksiniz.Yazımı burda noktalarken sizi kurbağa yiyen bir Trap’le başbaşa bırakıyorum.


Yazı bittiğinde “Steve Hackett – Ace of Wands” çalıyordu.

Anekdot Silsilasyonu : Part IV

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

(aka title – These Things I Believe Overdose)

*Niye zenci erkeklerin hepsinin sesi Samuel Jackson‘a benziyor ki?Yoksa Samuel Jackson’ın sesi mi bütün zencilerle aynı?

*Nolur,bak Allah’ın adını verdim,bi tane izlediğim Fransız filminde de Gerard Depardieu oynamasın.Adam Filmatör gibi bişey.Aynı anda 7-8 filmde birden oynuyor sanırım.

*Saatler ne zaman ileri ya da geri alınsa,hep “1 saat fazladan mı uyuyacam?” diye düşünüp sevinirim.Rulet misali,ya eksik,ya fazla.

*Crunch Max,kabız olmuş birinin g.tünden çıkan b.ka benziyor,nimete laf etmek gibi olmasın ama.

*Cipsi o ilk ağzıma atıp çiğneme anında verdiği o kütürdeme sesine bayılıyorum.Tabi o an yanımda biri varsa da benim yedi ceddime küfrettiğine eminim.

*Tıs osuruk pis osuruk,sesli osuruk temiz osuruk derler.Genel olarak doğru.Ben tek zortlamada hem sesli,hem de çürük yumurta gibi kokulu osurma kapasitesine sahibim.Acaba bu yetenek Mucizeler Gecesi‘ndeki ucubelerin arasına katılmama yeter mi?

*Vardır ya bazı adamlar,övünürcesine,göğsünü gere gere söylerler her ortamda : “Baba yaa,2 gündür uyumadım,bana mısın demiyor,iş güç çok,uyuyacak zamanım yok biliyo musun?” Has.ktir lan,iş adamları bile 3-5 saat uyuyordur.Ben zaten 7 saatten az uyusam manyağa dönerim.O gün benim için biter.

*Ağzında uçuk çıkanlara “Gece gösterdiler mi lan?” diyip dalga geçmeyi çok seviyorum.

*Kulaklığın üstünde yazan R ve L harflerine acayip dikkat ederim.Hiçbir zaman R’yi sol,L’yi sağ kulağıma taktığım olmamıştır.Müzik deneyimini etkiliyor mu bilmiyorum ama hiçbir güç bana aksini yaptıramaz.

*Tatar Ramazan Tatar yayıyla vursa ya hapistekileri.

*Bundan bi sene önce kuş uçmaz,kervan geçmez bi yerde internet cafeye girmiştim.O aralar da üzerinize afiyet pek bi ishaldim.Tuvaletine girdim cafenin.Sonra baktım,sular yoktu.Adamdan dökmek için su istedim.Bana 500 ml’lik minik petten verdi.Küçücük pet lan,alıp götürür mü o kadar b.ku hiç?”Ulan sana müstehak” dedim.Kuburu silme b.klu bi şekilde bırakıp kaçtım cafeden.5 dk. sonra o iğrenç koku yüzünden herkes kaçmış ya da bayılmıştır eminim.Veba kol geziyordur oralarda şimdi.

*İşerken genelde sol elimle tulumbadan su çekiyor gibi yaparım.Sanki ben elimi öyle yapmasam çiş akmayacakmış gibime geliyor bazen.

*Annem temizlik hastası bi insandır.Bu sebepte mutfakta sağda solda su içilmiş bardak görmeye dayanamaz.Ben de o dellenmesin diye genelde suyu elimle sebilden içer gibi içiyorum.Böyle içmek de ayrı bi lezzetli he.

*Pornoculara bakıyorum,malum yerleri kaymak gibi.Ben o kadar uğraşıyorum ediyorum,onlarınki kadar tüysüz-pürüzsüz olmuyor.Özel bi yöntemi var herhalde.Her yerim kıl lan gına geldi.

Yazı bittiğinde bi yandan da Formula 1 Antrenman Turlarına bakıyordum.İlk antrenman turları çok komik oluyor,pisti unuttuklarından olsa gerek spin atıp duruyorlar.Keşke bütün yarışların antrenman turları yayınlansa böyle.Normal yarışlardan daha zevkli.