‘ Mim ’ Mevzubahis Arşivi

Mim Part VI : 3 Hatunizade Kişi

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Bu mim nominal tarafından şahsıma şutlanmıştır.

Bu ne Allah aşkına?MediaMarkt’ın kapısının önünde sanki beleş bilgisayar dağıtılıyormuşçasına çıkan izdiham gibi bir durum olmuş bu mimde.Herkes üçer üçer almış oh valla.Konu ordan oraya,ordan oraya derken pek hatun kişi de kalmamış.Aslında en çok Audrey Hepburn‘ün elimden kaçtığına üzüldüm.Neyse ki şimdi yaşamadığını farkettim,teselli sahibi oldum.Hepiniz elma şekerlerini kıtır kıtır yemişsiniz maaşallah,bana da sapı kalmış.

Aslında çıtır çıtır,etine dolgun çok güzel var piyasada,ama bunlar herkes tarafından bilinen hatunizadeler olduğu için üzerinde durmamıza gerek yok diye düşünüyorum.En azından “daş gibin gaya gibin hatun” kontenjanını mimimizde 1′e düşürerek,diğer ikilinin daha vatana millete hayırlı ya da zararlı insanlar olmasını planladım.Niye zararlı sıfatını eklediğimi 1 ya da birkaç cümle sonra göreceksiniz.

Divine : Aslında bu zat-ı muhterem için tam olarak kadın da diyemeyiz.Erkeklikten kadınlığa geçmiş bi insandır kendisi.Her neyse,o kendini kadın olarak düşünüyorsa bize laf zaten laf etmek düşmez.Bu kadına duyduğum şey sevgi değil,öyle bişey olacağını pek sanmıyorum zaten.Ama kankası John Waters’ın filmlerinde çıkardığı performanslarla benim saygımı kazanmıştır.Kamera önünde bu kadar rahat davranabilen insanlar zor bulunur.Pink Flamingos filmindeki gibi demek istediklerini iğrençlik üzerinden anlatsalar da Divine sinemaya köpek b.ku bile yiyerek çok şey katılacağını göstermiştir.Dünya sinemamızda büyük tabuların yıkılmasını sağladı belki de bu insan.

Cesaria Evora : Çıplak ayaklı kontes namının 2 sahibi vardır.Birisi Ava Gardner,diğeri ise çoğu insanın bildiği üzere Cesaria Evora’dır.Bu namı almasını,sahnede cıpcıbır ayaklarla dolaşmasına borçludur.Küba müziklerini,latin müziklerini oldum olası sevmişimdir.Ve bu tarzları sevdiğini söyleyen bir insanın Cesaria Evora’yı tanımaması ayıp gibi bişeydir.O mükemmel sesiyle binlerce duygunun içinde sağdan sola kolaylık uçurabilir sizi.

Keira Knightley : Bir adet saygı duyulası,bir adet de hem sevilesi hem saygı duyulası insandan bahsettim.Ben de erkeğim kardeşim,testesteron hormonlarım var.Haliyle güzel kadınları da sevdikçe sevesim geliyor.Hafiften soğuk bi duruşu var ama çok güzel hatun şimdi Allah için.Sinema konusunda da güzel yollar kat ediyor.Oynadığı filmler ve oyunculuğu insanda ilgi uyandıracak cinsten.Bilmiyorum belki de güzelliği benim gözümü döndürdüğünden böyle düşünüyor olabilirim.

Bu 3 insan hayatımda pek önemli yer işgal ve teşkil etmese de,hobilerimin içinde boğulduğum zaman üzerine bayağı düşündüğüm insanlardır (Özellikle Keira Knightley).İçim ne zaman kalksa Divine’ın vajinasında sakladığı et gelir,ne zaman sıcak bi tını duysam Cesaria Evora.

Bi de Yaşamdan Dakikalar‘ı seven bi insanımdır.Genelde izlerim,severim o dört baltanın muhabbetini.Ama geçenlerde “Bu dörtlünün içinde neden bir dinazor kadın yok?” diye düşünmeden edemedim.Ondan sonra “Koysam bu programa kimi koyarım?” diye düşündüm.Aklıma kimse gelmedi.Kadınlar bazı konularda hiç yok gibi nedense.

Bu arada,mim zaten turlayacağı kadar turlamış.Daha nereye atayım be anam?Ne zaman mim gelse çatır çutur atıyordum.Bu sefer kolon temizliği yapmaya davet ediyorum sizi,bağırsaklarınız biraz temizlensin.

Yazı bittiğinde “Sepultura – Altered State” çalıyordu.

Mim Part V : Fak Diz Layf!

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Blog aleminden bol küfürlü bir blog (Siqtir.com) yeni bir mim başlatmış.Sövüp savma,kalaylama üzerine tezlerimizi istiyor.Bana da doğrudan gelmedi,y4lcin blog tarafından alternatif akımla elime geçti (İster AC/DC diyin,ister cinselliğe gönderme).Madem 3-5 soru sorulmuş,biz de 6-7 kelam edelim.(Her zaman fazladan edilecek 1-2 cümle vardır hesabı)

Dünyada her gün nefret ettiğin,içinden sövdüğün şeyler nedir?
-Çok sevdiğim bi Snoopy yastığım var.Annem bunu hergün pencere rüzgardan,cereyandan kapanmasın diye arasına destek yapıyor.Her ne kadar 80 kere anneme “Yapma,etme,koyma” dediysem de laftan anlamamıştır.Her sabah o yastığı orda görmek tilt ederdi beni.Ama şimdi yastığı sakladım ve bu durumdan kurtuldum.Bunun haricinde bilmediği her konu hakkında uzmanmışcasına etrafına yorumlar yağdıran,bilen adamı da bilmezmiş gibi lanse edenlere acayip sövüyorum yani,öyle böyle değil.Ama en çok MSN’ine uyduruk kaydırık iletiler yazanlara (bıjı bıjı yapıooooo,meşkuuuul,uyuoooo,domalııooo,aşkısıyla konuşuoooo) küfrederim.Tabi bunların aslında çok ufak tefek şeyler olduğunu düşünürsek,pek de sinirli bir insan olmadığım,sadece kızmak için ufak tefek sebepler aradığım düşünülebilir (2. sebep hariç)

Bu blog dünyasında sevmediğin,hakkında kötü şeyler düşündüğün insanlar var mıdır?
-Sosyal hayatımda da pek olmamıştır sevmediğim,hani salaksa o kişi en fazla bi kere diyaloğa girmişimdir zaten.Blog yazan insanların en hıyarı bile sosyal yaşantımda rastladığım çoğu 2 cümleyi bir araya getiremeyen angutlardan daha iyidir.Yani en kötüsü bile bişeyler yazmak için bi çaba harcadığı için takdir ederim.

Çok küfür eder misin?Yeri geldiğinde “Fak Diz Layf!” diyebilir misin?
-Küfür konusunda tam bir duayen olduğumu söyleyebilirim.Çeşitli küfürleri kombine ederek ortaya yeni küfürler çıkarmak benim için bir eğlence kaynağıdır.Özellikle arkadaş ortamlarında küfür konusunda raydan çıktığım zamanlar oluyor.İnsanlar ettiğim küfüre güldükçe daha da çok küfür edesim geliyor.O dallamalar eğlenirken ben günaha giriyorum,orası kötü tabii.Ama küfürün her zaman Türkçenin mezesi olduğunu düşünmüşümdür.Bir insana gerçek anlamda hakaret etmediğin sürece ve karşı taraf geyiken küfrettiğini bildiği sürece küfürde bir sakınca görmüyorum.Ayrıca benim gibi küfürbaz bi adamın blogunda çok nadiren küfür kullanmasına şaşıyorum.Şaşmıyorum değil.

Küfürlü bir blog gördüğünde ne yaparsın?
-Küfür deyip geçmemek lazım.Bu olay da rot balans gerektiren,denge ve gücün eşit kullanımını isteyen bir olaydır.Lastiği patlamış bi Formula arabası gibi langır lungur gidiyorsa o blog,ben de onun gelmişine geçmişine girişirim.Ama prospektüse göre yazan bi yerse tabi ki takip edip,yeni küfürler kapmamam için bi sebep yok.

Bu soruları nasıl buldun?
-Küfür konseptli bi blogdan başka nasıl türlü bi mim bekleyebilirim ki?Olası. :D

Selam olsun Bolu Beyi’ne,selam olsun dolu beyine : Bekircem , Cevval Portakal , Onurr , Beyn , Buzcevheri , Taylanov , Henster

Mim bittiğinde “The Trashmen – Surfin’ Bird” çalıyordu.

Mim : Çocuk İstismarını Durdurun!

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Geçen gün Barış Ünver,Doctus Bilgi Güvenliği Forumundan bir adet mim almış.Konusu da çocuk istismarı ile ilgili.Pek üzerinde durulmasa da ülkemizdeki en önemli sorunlardan biri bana göre.Bloglarımızda hep geyik,hep geyik olmaz,ara sıra böyle şeylere de değinmek lazım.Bi insana yeni bi iki düşünce aktarabilsek ne mutlu bize.

Ben şanslıyım ki,çocukluğumda hiç istismar ile karşılaşmadım.Ufak tefek,her ailede olabilecek kavgaların,kızmaların dışında dayak yemişliğim,şiddete maruz kalmışlığım,hakarete uğramışlığım yok.Zaten dozunda yapılmak şartıyla her aile çocuğunu gereken yerlerde uyarmalıdır.Hiç uyarılmayan bir çocuk da istismara uğramış bir çocuk gibi sorunlar yaşayabilir.

Ama istismara aşırı dozda maruz kalan çocuklar da var bu ülkede.Canı sıkıldıkça,sorunlar yaşadıkça,kendi aralarında tartıştıkça bunun acısını çocuklarından,o savunmasız varlıklardan çıkaran anne babalar.İnsanın anne baba demeye dili de varmaz gerçi o yaratıklara.Biraz konunun derinine inmek gerekirse bu dayak olaylarının da en büyük sebebinin ülke genelindeki gelir düşüklüğü olduğunu söyleyebiliriz.Özellikle doğuda ve İstanbul’da daha çok bulunan işşiz babalar,sıkıntıdan yapacak bişey bulamazlar,ceplerindeki son parayı da içkiye harcadıktan sonra eve gelip çocuklarını döverler.Yani anlayacağınız işler Tayyip Efendi‘nin dediği gibi olmuyor.3 çocuk,5 çocuk doğurun demesi kolay,fakat iş onlara bakmaya gelince parasızlık ve dayak diz boyu.Sosyal Güvenlik sıfır.Doğu’da öyle aileler var ki,hiç boş durmuyor,yılda bir çocuk doğuruyor.Akabinde de hepsi ya sığırları güdüyor ya da bahçe bostan işleriyle uğraşıyorlar.Çocukluklarını yaşayamıyorlar.Anneleri babaları o kadar çok çocuk sahibi olduğu için isimlerini bile bilmiyor.Gelin düşünün böyle bir çocuğun büyüdüğü zaman ne türlü psikolojik sorunlarla karşılaşacağını.

Bir de cinsel istismar var tabi.İstismarların en berbatı bu bana göre.Ülkemizde yine “Allah korkusu” falan diyip pek bu işlerle uğraşan sapıklar yok.Avrupa’nın bazı yerlerinde bu işler daha çığrından çıkmış durumda.Küçücük çocuklarını ensest ilişkilere zorlayan anne babalar,çocuk pornosu yapıp internete yayan sapıklar.Hepsi de dünyayı hem kısa,hem uzun vadede daha berbat bir hale getiriyor.

Bir de mimin diğer konusuna gelirsek ; küçüklük şarkısı olarak aklıma nedense “Benimle oynama,söyledim sana,şansını zorlama,uğurlar olsun.” şarkısı geliyor.Kimin söylediğini,şarkının ne olduğunu bilmiyorum ama bu şarkıyı söylediğim aklımda kalmış.Düşünün işte TV’de ne kadar b.ktan şeyler yayınlanıyor.Böyle rezil şeyleri TV’de sunmak bile başlı başına bi çocuk istismarı.Gönül isterdi ki çocukluktan bir Pink Floyd hatırlayayım ama nerde?

Yazıyı bitirirken mim konusunu hatırlatmak istiyorum :

  • Mim konusu : Çocukluğunuzdan hatırladığınız ilk şarkı ve şu anda dinlediğinizde hissettirdikleri
  • Banner
  • “Çocuk istismarını durdurun” sloganının yazıda geçmesi

Ayrıca bu mimi Ekubio , GoogleBoy , Taylanov ve Cevval Portakal‘a gönderiyorum.(Şayet 3k hocam da sitesinde böyle konularla ilgili yazabiliyorsa ona da gönderiyorum.)

Yazı bittiğinde “Frank Zappa – Dinah-Moe-Humm” çalıyordu.

Gerekirse taşlarla, sopalarla

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Dün bilgisayarı açıp,readerdan bloglarda neler yazıldığını okumaya başladığımda yeni bir konu gördüm.Konu malumunuz,ölen şehitlerimiz için,teröre karşı tepki için bir hafta blog yazmamaktı.Sonra bu konuyu bi kaç saat kafamda sorguladım.

Atatürk’ün kendisinden bile daha fazla güvendiği Türk genci olarak düşündüm.Acaba kaybettiğimizde,zarar gördüğümüzde,düşmanlarımızın sevinmesine sebebiyet verecek bir olay başımıza geldiğinde susmalı mıyız?Bütün gardımızı yere indirip onların amacına ulaşmasını mı sağlamalıyız?
Bazılarımız 1 hafta blog yazmamayı düşünüyor,ama aksine ben yazmak gerektiğini düşünüyorum.Düşünsenize dükkanlar 1 hafta kapansa,gazeteler 1 hafta yazmasa,TVler 1 hafta kapalı olsa kim kazanır?Türkiye’nin kaybedeceği kesin.Bu,insanları bilgilendirmek için kullandığımız platformları kapalı tutarsak sadece bizim insanımız zarar görür.Elin adamı orda savaşı fırsat bilip,yasaları kapağın altından geçirir,ardından askerlerimizin adını ağzına alarak onlara yapmacık bir şiir okur.Devlet zaten çaktırılmadan parça parça satılır.Bunlar belki de bizim bazı şeyleri yeterince sorgulamamızdan,sorgulayamamızdan kaynaklanan bir durum.Askerlerimiz ölüyor diye çok üzülüyoruz,içimiz kan ağlıyor.Ama onlara destek olmak için susmak değil,saldırmak gerek.Ayrıca yazmayanları vatansever olarak niteleyip insanları yazmama zorunluluğuna itmek yanlış bir hareket bence.Eminim ki herkes iyi niyetle tepkisini göstermeye çalışıyor ama bana göre bu yeterli bir tepki gösterme şekli değil.Bizim işimiz burda tam olarak eğlence değil.İnsanlara yeni bilgiler vermek,yeni şeyler öğretmek.Tarladaki bi ottan farklı olmamızı sağlayan şey de budur.
Tüm şehitlerimize rahmet diliyorum ve aşağıya eklediğim,Atatürk’ün 5 Şubat 1933′te Bursa‘da söylediği şu sözleri okumanızı istiyorum.

Şubat 1933′ün ilk günlerinde Bursa Ulucami‘de toplanan 100 kadar irticacı kişi camilerde Türkçe ezan okunmasına karşı bir ayaklanma girişiminde bulunurlar. Ayaklanma kısa sürede bastırılır. Atatürk olayın hemen ardından Bursa’ya gider. Çekirge yolu üzerinde bulunan bir köşkte akşam yemeği yenildiği sırada bir kişi Atatürk’e ayaklanmayla ilgili olarak şöyle diyecek olur: “Bursa gençliği olayı hemen bastıracaktı, fakat zabıtaya ve adliyeye olan güveninden ötürü…“. Atatürk hemen konuşmakta olan kişinin sözünü kesmiş ve günümüzde “Bursa Nutku” diye anılan konuşmayı yapmıştır.


Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek” Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.” İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!

Mim Part III – Kayıp Eşyalar

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Mal sahibi mim sahibi : Bekircem
Hani bunun ilk sahibi : Serdarca

Bugün günüme biraz sinirli başladım diyebilirim.Kalktım kahvaltımı yaptım.Sonra bilgisayarımı açmak için masaya geldiğimde masada sadece bir adet osuruktan,çalışmayan bir klavye olduğunu gördüm.Onunla makineyi açmaya çalıştım,olmadı.”Ali’ciğim,sen sakin adamsın,böyle basit işlere,kumpaslara gelme” dedim kendime.Sağa baktım,sola baktım.Ne bir mouse vardı ne de klavye.Kanlar yerçekimine meydan okurcasına fokur fokur beynime doluşuyordu.Bir şekilde gittim başka yerden klavye mouseumu aldım.

Bugün blogumda zamanında Level‘da yayınlanmış ilan-ı aşk yazımı ve Chip‘te yayınlanmış “Mangal Kartonu” yazımı dergideki içerikleri taratıp yayınlayacaktım.Ama bilindiği üzere bi günde işler ters gitmeye başladıysa başın belada demektir.Gün boyunca aksilikler devam eder.Dergileri koyduğum masalara baktım.Yerlerinde yeller esiyordu.Deriiiin bir nefes aldım içime sinirimi azaltmak için,ama bu yöntemin de bi işe yaradığını göremedim.Harbiden kıl oldum.Daha saat şu an sabahın 10′u ve aradığım hiçbirşeyi bulamıyorum.

Tam da bu konunun üzerine Bekircem‘in bana kayıp eşyalar konusuyla ilgili mim göndermesi suratımda ufak bi tebessüm oluşturdu.Düşündüm,”Acaba benim bu eşyalarımı Bekircem mi yürüttü?” dedim.Acaba Bekircem de mi Dharma’dandı?(Gerilim dolu bi müzik girer,suratımda şaşkın bi ifade belirir)

Sonra düşündüm bir müddet,”Acaba kaybettiğim başka şeyler var mı?” diye.Ama hafızam genel olarak o kadar zayıftır ki neyi kaybettiğimi bile unuturum.Hah,aklıma bi tane geldi.Dün Sinema dergilerini kurcalıyordum.15. yıl sayısına bi göz atmak istedim.Arşivime girdim ama 150. sayı yoktu.İşte bu beni cidden deli etmişti.Çünkü Sinema Dergisi‘nin okuduğum en güzel sayısı oydu.Derginin içinde “Sinemayı Sevmemizin 150 Sebebi” başlıklı dosya konusu vardı.

Şimdi yazarken aklıma bişey daha geldi.Sanırım beni en çok kızdıran da oydu.Zamanında cipslerin içinden Pokemon tasoları çıkıyordu.Pokemonlarınkini bulmak kolaydı,ama Ash tasosu çok özeldi.Bana çıkmıştı cipsten,amma sevinmiştim.Çocukluğa bak be.Sonra bi gün kayboldu.Tabi tasomu arkadaşın çaldığını farketmiştim.Çünkü 2 gün sonra onun da elinde vardı aynı taso.O günden sonra onunla muhabbeti kestim.Çaldın,çalmadın diye de hiç bahsetmedim,belki bi gün bu durumu bana itiraf eder diye.”Taso lan o,minicik bişey,ne değeri var ki?” diyebilirsiniz.Burda önemli olan onun çalınması değil,en iyi arkadaşım tarafından çalınmasıydı.Beni sinirlendiren yegane olay buydu.

Selam olsun Bolu Beyine,selam olsun dolu beyine : zzarpandit , okyanustakiruzgar , alisko , sonver

Yazıyı bitirdiğimde hiçbişey çalmıyodu,çünkü hoparlör kablosunu da bulamadım!