It’s A Wonderful Life (1946)

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Çocukluğumuzda ne kadar saftık,temizdik değil mi?Çok üstünde durmasak da hayallerimiz de saflığımızla doğru orantılı olurdu.Belki ailelerden verilen gazla,belki de börkenekten gelen bir istekle hep büyük bir adam olma ihtirası taşırdı pek çoğumuz.”Evladım sen büyüyünce ne olacan?” top listi vardır çok meşhur,bilirsiniz.

-Evladım sen olacan?
-Astronot olacam,Mars’a ilk çıkan ben olacam,taş örnekleri toplayacam,orda uzaylının biriyle evlenecem.
-Süper kahraman olacam.İyilerin dostu,kötülerin düşmanı olacam.Superman gibi olacam aynı.
-Ben dünyanın başkanı olacam.Dünyayı yönetecem.Her yer barış ve mutluluk içinde olacak.

Ve bunun gibi bir sürü çocukça hayal.Neden sonra büyümemizle orantılı,hayallerimizin küçüldüğünü görürüz.Kendi yolumuzu çizmeye çalışırken bir bakmışız ki,biz de basit bir duvarı oluşturan sıradan bir tuğla olmuşuz.Durumu her ne kadar içimize sindiremesek de belli sebeplerden ötürü hayaller yok olup gider.Gençlikte hayallerin verdiği ateşten yerinde duramayan bünye,hayallerini bir bir kaybettikçe sokaktaki o gördüğümüz,her şeye bağıran,kızan,lanet okuyan adam haline dönüşür.

Bu düşünce üzerine pek de az film seyretmedim.Hepsi insanların ayrı noktalarından,ayrı zaafiyetlerinden dem vuruyordu.Herkesi ayrı bir filmin,farklı bir teması vurabilir.Beni de bu film çarptı.Film,buz kaykayı yaparken buzun içine düşüp sağ kulağında işitmesini kaybeden George Bailey‘nin (James Stewart) çocukluğu ile başlıyor.Hayatında bazı noktalara tanık oluyoruz.Gençliğini görüyoruz sonra.Deli dolu,içinde hayat pırıltıları fokur fokur.Hayallerini kurmuş,dünyanın her yerini gezecek.Babası ise inşaat ve kredi birliğini kurmuş,insanların bir şekilde ev sahibi olmasını sağlıyor.Ömrü boyunca belki bir kere bile kendisini düşünmemiş bir adam.Sadece insanların ucuza para bulabileceği bir yer oluşturmak tek amacı.George’a devretmek istiyor burayı öldükten sonra.Ama George’un girmeye niyeti yok tabi.Küçüklüğünden beri hayalini kurduğu şeyleri yapmak var aklında.Dev yapılar,binalar inşa etmek,milyon dolarlar kazanmak.

Gitmeden önce o gece baloda Mary (Donna Reed) ile tanışıyor ve ona aşık oluyor.Adeta dişi kuşu baştan çıkarmaya çalışan bir erkek gibi kur yapıyor George.Gece güzel giderken babasının kalp krizi geçirdiğini duyuyor ve hastaneye gidiyor.Ama babası ölüyor.

Tabi herşey olacağına varır.İnşaat ve Kredi Birliğini istemeyerek de olsa yönetmek zorunda kalıyor.Bütün kaleleri tek tek indiren ve kendi kapitalist yönetimini uygulayan Henry Potter’ın (Lionel Barrymore) indiremediği tek kale burası.George hayallerini bu şekilde erteledikçe erteliyor.Kardeşi üniversiteden geliyor,ona devretmek istiyor,yine sorunlar çıkıyor.

Sürekli yeni sorunlar çıktıkça,George uzaklaşmak istediği bu şehirden kopamıyor ve herkes gibi hayalleri körelmiş bir şekilde yaşıyor,umutsuzca.O çocukça yaptığı hareketlerden de eser kalmıyor.Mary de bu durumu farkedip çok üzülüyor ama herşeye rağmen onunla evleniyor.Babası gibi kendini umursamayan bu adam herkese yardım ediyor,ev sağlıyor.Bir gün kötü iş adamı Henry Potter,muhasebecinin düşürdüğü parayı cebine atıyor,çalıyor yani.Para da oldukça yüklü.Bulamadıkları takdirde,kendisi hapise girecek ve yıllardır didindiği birlik de kapanacak.Haliyle dayanamıyor ve intihar etmek için köprüye gidiyor.

Filmin en güzel noktasını da bu son 20 dakika oluşturuyor.Filmin en önemli özelliği,geleneksel tanrı görüntüsünden daha farklı bir tanrı yapısı kullanması.Gözümüze gökteki bir varlık olarak tezahür ediyor.Yere gönderdiği kanatsız meleği de insan şeklinde görüyoruz.Son 20 dakika,bir insanın ne kadar çok insanın hayatını iyi anlamda değiştirdiğinin göstergesi adeta.Arkamızda bıraktığımız “Mükemmel yaşam“ın göstergesi.

Film bittiğinde içimde çok farklı duygular beliriyor.Bu hissiyatlar günlerdir sürüyor ve bu yüzden film üstüne ne diyeceğimi de bilemedim.Anlatmakla tam olarak anlayabileceğiniz türden bir film değil.Gerçekten hissedilmesi lazım.Yönetmen Frank Capra‘nın kullandığı yakın planlar George Bailey’nin gün geçtikçe ne kadar acısının arttığını,ama acısını içinde parçaladığını muntazam bir şekilde hissettiriyor bize.Hikayeyi mükemmel bir şekilde anlatıyor.Hepimizin yaşayabileceği türden bir hikayeyi çok derinlemesine işliyor.Oyuncular üzerine düşeni fazlasıyla çıkarıyor ve haliyle ortaya defalarca sıkılmadan,her izlediğinizde yeni şeyler keşfedebileceğiniz bir şaheser çıkıyor.Bu yüzdendir ki filmi anlatırken insan ne diyeceğini pek bilemiyor.

Bu yazılar da üsttekini andırıyo gibi

 Yorumunu ekle

6 yorum yapılmış bu güzide postaya

  1. kubio Der ki:

    yılbaşılarımın değişmez filmi :) her yıl bir doz almak iyi geliyor.

    george is a good guy. give him a break, god..

  2. Pitekantropus Der ki:

    Valla işler hiç belli olmuyor.Bana küçükken sorarlarmış ne olmak istiyorsun diye.Ben bilmiyorum diyormuşum.Büyüdüm hala bilmiyorum diyorum.Ama şartlar da birşeyleri zorlarsa da onu takip ederim gibi geliyor.Ama yine arkamda başka insanlar için bir “mükemmel hayat” bırakmak isterim…

  3. okyanustaki rüzgar Der ki:

    Zamana ayak uydurmaya calısırken kendimizi kesfetmeye fırsatımız kalmıyor bence. Ben de cocukken ressam olacak mışım hep böyle derdim ama zamanla hiç de aklıma güzel sanatlar fakültesine gitmek gibi bir şey gelmedi.. bazen geliyordu hani ama denilen hep suydu ” Aman ne olacaksın çizeceksin falan da ” .. Şimdi ise 4 yıl bilemedin 5 yıl diz göz sırt hatta oturmaktan göt cürüteceğim bir bölümde okuyorum.. Ne kadar farklılasabilirsem o kadar farklı olmaya calısacağım ama sürüden olmak hiç kimse için iyi değildir..

    O filmi de izlemedim ayrıca ki herhalde sinema hakkında en cahil insanlardan biriyimdir =)

  4. HrnMcRae Der ki:

    insan ne hayal ediyo ne oluyo. ne hayaller vardı şimdi hepsi uzak ulaşılması zor geliyo. halbuki biz onlara ne kadar bağlıydık ne kadar emindik gerçekleştireceğimizden. hayat bole bi yer diyerek kendini akışa bırakmak en çok acıtan insanın içini…

  5. ZehirliÖrümcek Der ki:

    Ahaha!Ya varya aklıma ilk okulda böle meslek sorulduğunda verdiğim cevaplar geldi :)

    Ben hep ilkokul arkadaşlarımı etkilemek için(hoş bir ben değil herkes öyle sallıyordu kıçından)

    Astronot derdim :P

    Birde şöle var.Bir arkadaşımda okulda sonu “ist” ile biten meslek sorusu sormuşlar,herkes sırayla cevap veriyormuş sıra buna gelmiş,diğer cevaplar ve onunki en soda şöyle;

    -Makinist
    -Piyanist
    -Gitarist
    -GEÇİNİST :P

    herkez tüm meslekleri bulmuş ona bişey kalmamış yada cevap bulamamış “GEÇİNİST” demiş :P

    Ana neden gülmediniz :)

  6. Deli Profesör Der ki:

    @kubio İbrahim Tatlıses ne kadar şerefsiz,ne kadar aşağılık bi adamsa bu George da o kadar iyi kalpli ve temiz bi insan :D

    @pitekantropus Aman abi inşaatlara gidip “Ne iş olsa yaparım abi” deme de :D

    @okyanustakiruzgar Blogunu takip ettiğim kadarıyla da o üniversite depresifliğini,isteksizliğini had safhada görüyorum.Umarım üniversiten bitince yapacağın işi bi şekilde kendine uydurursun :)

    @HrnMcrae Vallaha öyle.İstediğin kişi olamadığını farkettiğin an daha çok üzülüyorsun.

    @zehirliorumcek Böyle soğuk bi rüzgar esti sanki bi an :D Kemanist de güzel uyuyor,Kemalist gibi :D

Anlat derdini Marko Paşaya