Ex Drummer – Eski Davulcu (2007)

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Ex Drummer (Eski Davulcu)Yazar olduğunuzu düşünün, ya da bir yönetmen. Böyle bi durumda görevinizin insanların yüreğindeki duyguları açığa çıkarmak olduğunu gayet iyi bilirsiniz. Mutluluk, hüzün, nefret, şapşallık, aşk ve daha nice duygunun içinde yüzdüğü duygu deryasından bazen bir anda ya da çoğu anlarda birkaçını insanların hizmetine sunmanız gerekir. Zamanında çektiğiniz problemlerden, sırtınıza binen marazlardan sonra belli duyguları insanlara yaşatmanız zor değildir. Ama çoğu zaman işler şöhret olunca değişir. Çoğu problem yoluna girer çünkü. Cebinde tomarla para olabilir, her gün birileriyle sevişebilir, ya da tek eşliliğin zirve noktasında seni sevebilecek yegane birini bulmuşsundur. Anlayacağın hayatında huzur ortamı hüküm sürdüğünde üretkenliğine ket vurulduğunu hissedersin.

Böyle anlarda acı çekmek istersin. Bir yerden bir sorun çıksa da peşinden sürükleneyim mukabilinden hissiyatlar bunlar. Acı çekmeden diğer insanlara acının nasıl bişey olduğunu tasvir edemezsin. Peki acıyı bilmeyen insan, mutluluğun huzurunu, keyfini nasıl anlatabilir? Hepsi bütünü oluşturan, birini elde etmeden diğerlerine sahip olamayacağımız karmaşık hisler. Sadece uzaktan, okuduğunuz bir kitaptan ya da izlediğiniz filmden basit gözükebilir. İşte bu basitliği oluşturan, yazarın noksan duygu sahibi olmasıdır.

Ünlü olmanın ego şişirici bedeliyle kuşku içine girmiş umarsız bir adamdır Dries (Dries Van Hegen). Kuşku içinde umarsız olmak. Buna sadece ruhu kuvvetli insanlar dayanabilir. İçinden daimi alevler geçen bir suda yürümek gibi. Evinin manzarası kuş bakışı mükemmel bir dünyayı gördüğü zaman bulunduğu monotonluğu o da fark eder. Bir gün evini metal grubu kurmaya kalkan 3 tane ezik, özürlü, onu davulcu olarak dahil etme amacıyla ziyaret eder. Elemanlardan Koen De Geyter (Norman Baert) peltek bi adamdır ve grubun solistidir. Dili dönmeyen şarkıcı. Ayrıca kadınların konuşmalarından, hareketlerinden, yüz ifadelerinden nefret ettiği için fırsat bulduğu her anda onları öldürmek hobisidir. Jan Verbeek (Gunter Lamoot) ise kolunun biri tamamen kıpraştıramayacak kadar kaskatı kesilmiş i.ne bir gitaristtir. Üçüncü eleman Ivan Van Dorpe (Sam Louwyck) ise grubun sağır gitaristidir. Elemanları tanıttıktan sonra niye ezik özürlüler dediğimi anlamış olmalısınız.

Yazar Dries de tam öyle düşünüyordu. Fakat yaratıcılığının körelmemesi için bir yandan da bu eziklerin acı dolu dünyasına girip, onların çöplüğünün kokusunu hissetmeli, acısını yaşamalıydı. Bu kapkara ve iğrenç dünyanın içinde, hüzün içinde güçlü olmaya çalışarak gezerken, bir yandan da zamanı gelince sevgilisinin şefkat dolu kollarına döneceğini bilerek mutlu olarak. 2 duyguyu da aynı anda kuvvetli olarak yaşamak sadece güçlü insanların işidir.

Gruba, özrü davul çalmayı bilmemek olarak giren Dries film boyunca müzik yarışmasına katılmaktan ziyade, gruptaki elemanların ailevi hayatlarını merak eder durur. Verbeek’in deli olduğu için yatağa bağlanan babası, Geyter’in kadın öldürme hastalığı ve kamera çekim tekniğine de yansıyan komple terso olmuş dünyası ve Ivan’ın ailevi problemleri. Hepsinin katmerlenmiş berbat problemleri vardır ve esasında müziği bir kaçış rotası olarak görmektedirler. Çoğu zaman grup müzik icra ederken davulunu bırakıp, motoruna atlayıp basıp giden Dries ise sadece olanlara, geldiği noktaya anlam verme çabasındadır. Grubun içinde -haliyle- en normal gözüken kişi olsa da onun da çoğumuza garip gelecek hareketleri yok değil. Başka kadınlarla sadece yanında sevgilisi varken sevişir mesela. Yanındaki 3 morondan sıkıldıkça da bu ve benzeri hareketlere girer.

Ama zamanla farkeder ki, aslında bu sefer acı çekip, yazı yazmak için girmemiştir bu eziklerin dünyasına. Bu sefer romanı yaşamak, elleriyle interaktif halde istediği yöne çekmek istemiştir. Aptalları yönetmenin, bir kuklayı tutmaktan farksız olduğunu bilir çünkü. Bu insanlara müzik yarışmasını kazanmak için yardım ediyor olsa da, aslında bu onlar için idamdan önceki son dilek gibidir. Tabi bunu sadece Dries bilir ve belki Jan Verbeek’in babası.

Film başladığı ilk dakikalardaki reverse motion çekim tekniğiyle doğrudan insana bu izlediğinin sadece bir sinema filmi olmadığını hissettiriyor. Hikaye şaşırıp kalacağımız derecede karmaşık ya da kördüğüm değil belki, ama yarattığı dünyayı hissettiriş ve insanı bunalıma sokuş şekli hepsinin üstüne çıkıyor, olayı görsel bir boyuta taşıyor. Filmin afişinde gördüğünüz yer ise Geyter’in evi. Geyter’in evinde yalnız yaşadığı anlardaki ruh halinin metaforu aslında bu. Ev sadece ona ters, kamera onun bakış açısını yansıtıyor. Eve herhangi biri geldiğinde gelen kişi düz dursa da, o bize göre tavanda kalıyor. Batak dünyasının içinde kontrollü ve kontrolsüz cinsellik olmadan olmazdı tabii. Film boyunca Dries’in karısının da müdahil olduğu grup sekslerinden sonra daldaşak evin içinde gezmesinden tutun da, Koca Kamış lakabındaki rakip grubun gitaristinin -kendi tabiriyle- inikken 50 cm. diye tabir ettiği malafatıyla ondan anal seks isteyen bir i.nenin kıçını dalgasıyla kanlar içinde paramparça yarmasına tanık oluyoruz. K.çını tuta tuta giden, toplumda parya sınıfına sahip olan bir i.ne aslında bu. Dries’ten de dayak nasibini alıyor yeri gelince.

Filmin çoğu anına cesur çekim sahnelerinin içinde kan deryaları hakim. Hani şu yaş grubu izlesin, şu insan tipi izlesin diye bi kaygısı yok yönetmenin. Sadece hikayeyi bağlanması gereken noktada Dries’in yerine geçerek bağlamak istiyor. Hikayenin anlatımındaki en güzel yanlardan biriyse, herhangi biri öldüğü/öldürüldüğü anda parçalanmış uzuvlarıyla masaya oturup hayat hikayesinden bir kısmını anlatması. Ölüm sonrası sorguya çekilmek gibi. Öldükten sonraki pişmanlıkları ya da düşünceleri yansıtma fikri son derece devrimci bir fikir, ki zaten film şu ana kadar saydığım özelliklerle diğerlerinden fersah fersah öne geçiyor.

Bu bir yandan da müzik filmi. Yani müziğe verilen önem çok fazla. Bu yukarıda saydığım tüm özellikler ilginizi çekmese dahi, rock dinleyen bünyeye sahipseniz sizi kendinizden alacak türden bir müzik listesi var. Tabii bu kadar güzel parçalardan oluşan bir soundtrackten bi bu kadar daha yazı çıkacağı için gelecek zamandaki yazılardan birinde incelemeyi düşünüyorum. Ama tahmin edeceğiniz üzere Belçika’da çekilen bir filmin müzik listesinde herhangi bir Türk grup olmasa şaşardım. Bu film sayesinde Madensuyu grubunu da keşfedebilirsiniz.

Bittiğinde hikayede çok da fazla gedik kalmıyor. Tanık olduğum bunca gariplikten sonra bir filmi izledikten sonra belki de ilk defa “Bu filmi izlemesem sinema konusunda eksik kalırdım.” dedim. Gariptir ama ilk defa bir filmi izledikten sonra o an yazı yazasım geldi. Ama sonra doğrudan seyir akabinde yapılan incelemelerin sağlıklı olmadığını, bir film için oluşan kanaatlerin yerine oturması için en azından 1 hafta geçmesi gerektiğini düşündüm. Bana bu denli ciddi bir yazı yazdırdığına, defalarca kez üst üste “film” kelimesini kullandırttığına göre var bişeyler.

Yazı bittiğinde “Brutaliator – Terminal Breath” çalıyordu.

Bu yazılar da üsttekini andırıyo gibi

 Yorumunu ekle

8 yorum yapılmış bu güzide postaya

  1. maniacforces Der ki:

    Filmin kurgusal anlamda denge sağlaması için dayandırıldığı dinamikler öylesine hiperaktif ki seyir anında ruh haline endorfin gibi direk işliyor insanın. Kana karışma yeteneği en tehlikeli yönü bana göre. Ruh halinize reset atmadan izlemeyin. Ama kesin izleyin. Hayatımda izlediğim en absürd film. Bir mesajı var mı sorusunu sordum kendime izledikten sonra. Cevabını bulamadım. İncelemeni okuduktan sonra heralde yoktu kanaatim güven tazeledi :)

  2. YET Der ki:

    Şaştım kaldım vallaha…. :shock:

  3. Deli Profesör Der ki:

    @Maniacforces Bu filmi birkaç cümlede tanımlayıp yerden tasarruf sağlamak gerekseydi, senin cümle anlatmak için mükemmel uygunlukta olurdu sanırım, cidden bayıldım :lol:
    Aslında filmin içinde ufak bir mesaj var, ama bütününe baktığımızda bir STV filmi/dizisi mantığıyla bunu dayatma ya da ana tema yapma derdinde değil. Hani Dries, Geyter’e “Sizin gibilerin bu dünyada yeri yok” diyor ya, illa mesaj kaygısındaysak bunu kullanabiliriz. Ama burada mühim olan, dediğin gibi filmi ve Dries’in interaktif romanını şekillendirişini hissetmek.

    @Yet Neye şaştınız efendim, söyleyin 7/24 açıklık getiririz hiç sorun değil. Ben olmazsam Maniacforces var evelallah :mrgreen:

  4. anlatbakem Der ki:

    el ilginç diyorum başka bi şey demioyrum :grin: :eek:

  5. Cevval Portakal Der ki:

    Şu onyüzbinmiyon irilyar baytlık harddiskte izlenmeyi bekleyen 38473 küsür film dururken,beni kotamı hunharca kullanmaya teşvik ediyorsun ya, bu çok büyük bir kötülük hocam.
    Hadi bana torrent hadi bana pirate bay,
    Hadi bana diviks filmler gelsin,

  6. Deli Profesör Der ki:

    Hocam bizde filmdeki Koca Kamış’ın yaptığı türden bi zorlama yok. Tamamen kendi özgür iradenle hard diskindekileri kenara atıp bunu izleme fikrini beynine sokuyorum sadece bi anlığına. Pirate Bay de davada boğuşuyor, gümleyecek diye tırsıyorum vallaha en iyi torrent sitelerinden ne de olsa :twisted:

  7. ekubio Der ki:

    Dramseverler mutlaka bu filmi izlemeli. Rahatsız edici bir güzellik. Teşekkürler DOCTOR :smile:

  8. münzevi Der ki:

    -siyam kralı kadar kuşkucu..rüzgarı nereden eserse..,
    ”çıt yok”

Anlat derdini Marko Paşaya