Anekdot Silsilasyonu : Part X

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Tequila! Have You Hugged Your Toilet Today?Bir önceki Anekdot Silsilasyonu’nun kırkı çıkmadan yenisini koymak durumunda kaldım bu sefer. Halbuki öncekini yazdığım gün, size de belirttiğim üzere “Elimde yaklaşık iki silsilasyonluk malzeme var, bunu pazarlama stratejicisi mantığıyla parçalara bölüp sunarsam, arada yaşadığım tecrübeleri de ekledikçe sınırsız tespit döngüsü yaparım” türünden aşşağılıkça sözler sarf ediyordum. Baktım ki olay o değil. Hazıra dağlar dayanmıyor. Elimde nasıl olsa dünya kadar tespit, anekdot var diye düşündükçe algılarım dış dünyadaki şapşallıklara, uyanıklıklara kapandı. En sevmediğim şey yani, şu dünyanın teknoloji devi firmalardan biliyorum. Adamlar basın mensuplarını çalışma alanlarına çağırıp, piyasaya gelecekte çıkaracakları envai çeşit ürünleri gösteriyorlar, ama hakkında en ufak bilgi verirsen, ömrün boyunca jigololuk dahi yapsan ödeyemeyeceğin kadar tazminat. Resmen eziyet lan bu elin dergi editörüne. Sanki adamın eline yasak meyveyi verip “Aha bu var ya öyle lezzetli ki baldan tatlı, ama onu yersen akabinde yarra yering” der gibi. Geleceği üretiyor adamlar. Tabi onlar, “Biz 2 yıl sonrasına yetecek kadar ürün ürettik, biraz da kebap yapalım” demiyorlar. Adamlar profesyonel. Hararete düşenin harını alıyorlar, işinden şutluyorlar. Ama blog dediğin şey keyif işi, amatör ruhu. Ondan kendi kendine sahip çıkacan. Tabi biliyorum ki, insanoğlu genel olarak kendini ya da toplumu değiştirmek için illa ki birinin gütmesine ihtiyaç duyuyor. Bu yüzden başımızda matruşka gibi içini açtıkça bi üst kademesi çıkan yöneticiler ve yönetici pozisyonları var. O yüzden herkesin sorumluluk taşıdığı üst pozisyonu, kendi vicdanı ve mantığı olsun en kolayı. Olayı da anaşotluğa böyle bağlarım.

Bir sayfaya iki silsile yaraşır diyip, 10. silsilasyonun kurdelesini kesiyorum. Hepinize 1 litre karışım için ayarlanmış Tang poşediyle yapılmış, bol su çözeltili 10 litrelik limon suyundan birer bardak ikram edeyim.

Alaturka kenefle sadece yumurtanın kapıya dayandığı alternatifsiz anlarda ilişkim olur. Bağırsağı çalıştırsa da, tuvalet sırasında bişeyler okuma ihtiyacı hissettiğimden domalır pozisyonda bacaklarım kangren olsun istemem. Her alaturka kuburlu sisteminde olmasa da yüzde 50′sinde sifonize sistem vardır. Suyun kubura doğru aktığı 3 tane delik vardır bu yüzden. İşte girdiğim nadir anlarda o deliklerin içine hortumla tazyikli su tutarım. İçinde muhtemelen çürümüş, kurumuş tonla pislik olur. Deliklerden hangisine suyu tuttuysam diğer ikisinden pislik fışkırır. Böyle de eğlenceli bişey.

● Etrafınızda şakadan da olsa intihar edecem diyen insanlara bakın. Kulağınızı yanaştırın. Dertlerini dinliyormuş gibi yapın. Cümlelerinin birinin içinde kesinlikle “8. kattan atlayıp kurtulacam” geçecek. Peki neden 8. kat? İntihar için en uygun zemini oluşturan bu 8. kat neyin nesi? İstiap haddi dediğimiz olay gibi ölmek için en uygun yükseklik olsa gerek. Köprüden atlamanın bile bi standardı var, 50 metrenin üstünde olunca “Beton etkisi yapıyo abi” diye uyarırlar. Sert bir dokunuş ya da ince bir dokunuşla ölüm arasında ince bi çizgi olsa gerek, ölmeyen bilemez.

● Annem “Cereyanda durma felç olursun” mukabilinden kelamlar ederdi evveliyatta. Çocuk kafası ya, “ceylanda durma” şeklinde anlardım. Tabi ceylanda durma olarak anlıyordum ama bunu duyduğumda açık iki kapı ya da pencere arasındaki rüzgar akımına kapıldığımı biliyordum. Kafada “Rüzgar akımı” kelimesini bile canlandırıp, ceylanda durma diye anlayan kafa da ne menem bi kafadır, anlayan anlatsın.

● 2009 trendleri: Zira out, manidar in – Yav out, yahu in.

● Kuzenim 1. dereceden Kayserili bi adamdır, o bahsetmişti. Oraların gençleri buradaki gibi t-shirt, polo kazak türü sosyete gördüğü şeylerle gezmezler. Varsa yoksa ceket gömlek. Ama külhanbeyilik damarda ateş. Kravat takmadan bağrı açık gezerler. Beğendiklerine “iyi, güzel” de demezler, onlar için soft ve sıradan kaçar. Kendi aralarında yeri gelir ayakkabı, yeri gelir gömlek alırlar, birbirlerine sorduklarında şayet karşı taraf beğenirse sırayla “Sıçmııık, akıyooo, kokuyooo, yılaaan” dermiş. Bu dört sıfat kullanılıyorsa o mamul süper anlamına gelirmiş. Yerel kültür sonuçta beğenmeyip napacan?

● Sütyen dolgusu çok bilindik bişey de ç.k dolgusunu Otomatik Portakal’daki Alex’ten başka kullanan görmedim. Halbuki oldukça heybetli gösteriyor.

● İnternette dolaşan bi tuvalet veznedarı resmi vardı. Hatta Bobiler’de “The Çakaaal” adıyla afişe edilmişti. Camın üzerindeki fiyat tarifesinde turistlere normalin 2 katı para ödeten türden bi uyanıklık vardı. Hadi tuvalet veznedarı bunu yapar da, Galata Kulesi‘nin içine girip, yukarı çıkış tarifesine bakınca gözlerim pörtledi. “Bilet: Beş YTL, Ticket: 10 YTL” Tarifeye gel, lorke lorke. Gavurları kulenin tepesinden İstanbul semalarına kanatlarla uçuruyorlar sanki o ekstra paraya. Ama “Görmemiş adama o manzara daha değerli.” dersin, ya da “Elin gavuru gadir gıymet biliyo.” dersin o ayrı. İşin içinden sıvışın bakalım hanginiz yaptıysanız.

Pisa kulesini Pizza kulesi diye biliyoruz ya hani, acaba Galata kulesini Galeta kulesi diye bilen de var mıdır?

● Sırf dolmuşta olanları yazsam, hafta 10 güne çıksa bile tespit ettiğim malzemeler uçtan uca birleştirildiği zaman 1 zirilyor ışık yılı uzaklığa erişecek kadar uzun ve benzersiz olur gibime geliyor. Dolmuşta arka koltukta lise talebesi havasında dükkana doğru giderken her zaman olduğu gibi vasıtaya iki tane adam bindi. Ondan sonra şöyle efsanevi bi trialog oluştu sahnede:
- Binen ikili: Abi bizim paramız yok yalnız. (Bunlar başlı başına diyalog)
- Dolmuşçu: O zaman get outta here. (Trialog completed)
Hoppala paşam, malkara Keşan.

● Yine yol görünmüş. Gara gidip arabaya binilecek. Şahsi araba desen yok, babanınki ise kıymetli, yani onun malı kıymetli, yoksa araba orta sınıf bişey. Mecburen dolmuşa talim. Bekle Allah bekle, garda otobüs kaçacak, biz daha dolmuşu bekliyoruz. Kardeşim “Bak şimdi, dolmuş beklerken ne zaman sigara yaksam, iki fırt çekemeden, sigaramı mundar etmek için dolmuş gelir.” dedi ve çakmağı çaktı. Vay babayın kemiğine, dolmuş dibimizde bitti. Senin ağzını yerim, bu zamana kadar nerelerdeydin dedim.

● Çocukluk sanırtıları training mode: Eşofmana eşortman der idimdi.

● Peynir kültürünü zirvede yaşayan, hayatının üçte birlik bölümünü peynir yemekle geçirmiş bi insan olarak sokak kültürüm eksik kaldı. Simit peynir olayı yani. Çok alıp yemişliğim oldu da, üçgen peyniri ne zaman açmaya kalkışsam kabı eciş bücüş oldu, açılmadı, peyni ezildi, yarısı mundar oldu. Öğrenmenin yaşı yok, basit bişey ama elinden tutan olmayınca bilmiyorsun. Üstünde kırmızı çekilecek bi şerit olur genelde. Basit bi mantıkla ona asılır yarım yumalak açardım. Meğerse orada üst üste iki şerit varmış. İkisini ayrı ayrı çekince öyle bi güzel açılıyo ki kurban olduğum.

● Burada yazdığım hiçbir şeyin üstüne tabi ki tam anlamıyla genelleme yapamam, ama kadınların genç yaşlardayken olgun/büyük, yaşı ilerlediğindeyse genç gözükmeye çalışması ne denli bi dengesizliktir hele?

● Hazal’la gelenekselleştirdiğimiz cafe/bar buluşmalarından birindeyiz. Müşterilerin mekanı doldurmasına 1 – 1,5 saat var, grup elemanları bi yandan içki götürürken, bi yandan müzik icra ederek kendilerini eğlendiriyorlar. Biz de haliyle birer bira atıyoruz. Tuborg veriyor adam. “Nefes almam, Efes alırım” jenerasyonunun en dirayetli ve kararlı neferlerinden olsam da boyun eğerekten içiyorum. Hazal’a bakıyorum, bira şişesinin yapışkanını söküyor bi yandan. Sıkıntıdan hobi olsunundan değil ama. “Aynı şişenin içine bira doldurmasınlar diye söküyorum” diyor. Be Hazal’ım ortamın çakalları bi etiketle yılacak mı sanıyorsun, 55 bilmemne kaç güvenlik özelliğine sahip teknoloji manyağı paramız bile anında taklit edilirken? Gözlerini kaçırma cevap ver.

● Serdar Ortaç’ın o meşhur çıkış şarkısını Filistin’de ölen suçsuz siviller için benimle coverlayacak bi metal grubu arıyorum: “Haydi Gazze’lim, gece yanar tenin, haydi Gazze’lim, bu gece cihad edelim.

● Abur cubura gelince Agop’un kazı gibi homini gırtlak da, onu anlamazdım işte ufaklıkta. Haplar, yutarken nefes borumu tıkayıp beni öldürecek gibi gelirdi. O yüzden hapları çiğneyip yutardım. Böyle iğrenç, paslanmış demir yiyorsun gibi bi lezzet. Dilimden hala gitmez tadı.

Yazı bittiğinde “Brutaliator – Metal Commandos” çalıyordu.

Bu yazılar da üsttekini andırıyo gibi

 Yorumunu ekle

7 yorum yapılmış bu güzide postaya

  1. Cevval Portakal Der ki:

    Hocam her tespite okurken bir yorum düşünmüştüm ben, sabah kafasıyla unuttum yarısnı, aklımda kalanları yazıyorum.
    Otobüs duraklarda sigara içmek yasaklandı haberleri dönerken(her yerde yasaklandı ama otobüs duraklarına ayrı bir önem veriliyordu nedense) “eee abi o zaman otobüs gelmez ki” esprisi çokça yapılır olmuştu. Çokça yapılmasa bence çok güzel espriydi.

    Üçgen peyniri beslenme çantasının icadından bu yana keyifle tüketirim, kırmızı banttan haberdardım ama iki tane olduğunu bilmiyordum. Zaten düşününce iki tane oluşu abes. Üçgen peyniri düz zemine koymadan açamayacak mıyız yani? Ben hep bir elimle üçgen peyniri tutarken diğer elimle kırmızı bantı çekerim, peynirin üzerinde kalan ambalaj kısmını da itinayla soyarım. Tırnakların arasına biraz peynir doluyor, parmak uçları bir süre peynir kokuyor ama olsun.

    Bira şişesinin üzerindeki kağıdı sökmek bende de bir alışkanlık ama hiç o şekilde düşünmemiştim, masada telefon çevirmek gibi bir şeydir benim için.
    Zamanında, lisede çok kurnaz bir kantinci vardı, öğrencilerle kantinci arasında sürekli bir çekişme olurdu. Öğle tenefüsünde okulun karşısındaki dünya tatlısı büfeciden beslenen öğrenciler kantincinin yönetime baskısı ile engellenir olmuştu. Evinden yiyecek getirenlerin yemekhanede yer işgal etmesine karşı çıkardı, sınıflarda yemek yenmesine de öğretmenler karşı çıkardı. Öğrenciler kantinde kullandığı plastik bardağı, tabağı itinayla parça pinçik etmeyi görev bellemişti. Kantinden biri bir şey araklamaya kalktığında o hırsızlık olarak değerlendirilmez, davamız adına her yolun mübah olduğu kabul görür, desteklenirdi. İşin ucu sandalyeleri masaları tahrip etmeye kadar gitti, kantinciyi bezdirdiler de devretmek zorunda kaldı. Ben o gün tepkisini gösteren organize kitlenin, her türlü otoriteyi, baskıyı bertaraf edebileceğini anlamıştım. Liseden öğrendiğim en değerli bilgi de budur.

  2. Merkez Burasi Der ki:

    Galeta kulesinden manzara güzelse, Pier Lotiden manzara çok kare küp güzeldir. Eşortman, sanayağlı şekerli ekmek, ceviz helva penbepembe, ve daha niceleri ile gittim zamanda geriye. hatıralar sarmış dört bir yanımı. Hatıralar iyi,kötü,çirkin olsada güzeldir.
    “B.kunu yiyim” sözü Pink Flamingos ile mi başlamıştır? Seçim meydanlarında insanların seçecekleri adamlara(!) “b.kunu yiyim paşam, bakanım,başkanım, iş ver, ekmek ver, bizde vere vere kalmadı! Bak vereceksen vereceğim” Alışveriş diyologlarından esinlendim heralde.
    Bir de şunu fark ettim yorum yazarken delete tuşum çalışmıyor. Enteresan!

  3. Pitekantropus Der ki:

    Çok birikmiş. :mrgreen:
    Senin ceylan olayı gibi benim de şarkı sözlerim vardır.Küçükken tüm şarkı sözlerini .ötümden anlarmışım.Toplasan bir elin parmaklarını geçmez doğru söylediğim şarkılar.Hatta arada o şarkılar tekrar aklıma gelir söylemeye utanırım ulan yine yanlış söylersek diye.
    Bu arada artık aşmışsın sen ya nedir bu Serdar Ortaç remake’i. :grin: :grin: :grin:
    Bir de kardeşinin başına gelen olay sadece ona olmuyor.Söyle ona bana da oluyor aynı şey.Yani Chosen One değil o. :razz:

  4. respekto Der ki:

    tanrı seni başımızdan eksik etmesin doktor. ben de lisedeyken fizikteki sağ el kuralını hep sahil kuralı zannediyodum. adamın biri sahilde bulmuş zannediyodum. sınıfta haftalarca herkes eliyle sağ el pozisyonunu uyguladığı halde hiç dank etmedi kafama mezun olana kadar. bunda benim dallamalığımın yanında kimsenin türkçe kelimeleri doğru düzgün vurgulamamasınında etkisi var muhakkak

  5. Tembel Tösun Der ki:

    Abi şu 8. kattan atlama oylayı plaka ile doğrudan alakalı olabilir. Bizim oralarda genelde 5. kat kullanılıyor.

    İzmir 3+5=8
    Kocaeli 4+1=5

    Şu bilet olayında da çakal Bilet:5 YTL yazmıyor. Bilet: Beş YTL. Fakat Türkleri kazıklamaya çalışan geri zekalılarda var, bundan da kuzenimin alman pasaportu sayesinde kurtuluyoruz. :D

  6. Deli Profesör Der ki:

    @Cevval Portakal Hocam maaşallah neredeyse bir silsilasyon edecek kadar malzeme koymuşun ortaya. Şimdi ben böyle yorum görünce bi gözüm korktu açıkcası. Hani gelen yorumları yanıtlamak adetten olmuş, ben bunu nasıl yanıtlayacam diye düşündüm de bi hafta geçti üzerinden. İyi ki sabah mahmurluğuyla ufak bi kısmını yorumlamış dedim. Bi de uzun yazı konusunda bana yazılarımı kısaltmamı salık veren okurların okurken gözlerinin ne kadar korktuğu konusunda empati kurmuş oldum. Bu blog alemi çok eğitici :smile:

    @Merkez Burası B.kunu yiyim diyince o sahne geldi aklıma. Divine isimli 250 grostonluk bu hayvanzade bile yiyip yutarken, ufaktan suratında bi milisaniyelik tiksinme ifadesi oluşuyorsa, başkan adaylarının bokunu yemeye teşebbüs edenler bi daha düşünmeliler :D Buranın sloganı şudur hocam: “Ne olduysa oldu. ” O yüzden delete tuşu ister istemez bloke oluyor :D

    @Pitekantropus Bu savaş kokusunun sinikliği eksilmeden bu remake ile piyasada patlama yapabilirim esasında. Ama hala geri dönüş yapan grup elemanları olmadı. Büyük ihtimalle lavuğun biri burda bu sözleri okuyup izinsiz şarkı sözlerimi kullanacak, sonra da ben bulduydum, o çalmış diye iftira atacak :smile:

    @Respekto Bu aralar Elektrik konusundayız, Allah seni inandırsın her derste anfide (Ya da amfide her ne b.ksa) senin bu sahil kuralın geliyor aklıma :mrgreen:

    Tembel Tösun Bu kat-intihar ilişkisi bana çok mantıklı geldi, 81 il, 81 intihar katı isimli bi araştırma yapıp kitaplaştırmayı düşünüyorum desturun varsa :D Her şehrin intihar ve ölüm raporlarını inceleyip kesin bir kanıya varacağım :D

  7. Okan Yüksel Der ki:

    Öncesinde WordPress, sonrasında Blogspot ve şimdi de Bloggum! Türkiye sansüre devam ediyor. Dün, ilk defa kendi blogumda “Bu siteye erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir.” ibaresini gördüm ve işte o zaman anladım daha öncesinde arkadaşlarımın canının ne kadar acıdığını. Canım gerçekten acıyor, bu haksızlık insanın canını gerçekten acıtıyor!

    21. yüzyıldayız, muasır medeniyet seviyesi temel hedefimiz, demokratikleşiyoruz, özgürleşiyoruz diyoruz ama hepsi lafta kalıyor. Bugün Türkiye sansüre devam ediyor! Bugün Türkiye’de basın özgürlüğü yok! Bugün Türkiye’de söz söyleme hakkımız yok! Bugün Türkiye’de binlerce blog yok, biz yokuz! Ama sizler varsınız dostlar, WordPress var, Blogspot var, Blogcu var.. Bizim yokluğumuzda lütfen varlığınızı gösterin ve Bloggum sansürünü yazın! Türkiye’nin artık daha özgür olması gerektiğini yazın. Basının engellenemeyeceğini, sesinin kısılamayacağını yazın. Muasır medeniyet seviyesine giden yolun sansürden geçmediğini yazın! Sansürün bir suç olduğunu yazın! Biz yazamıyoruz, lütfen sizler yazın.

Anlat derdini Marko Paşaya