Phish – Farmhouse

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Logosundan da görebileceğiniz gibi biraz eski ruhlu,hippivari bi grup phish.Logodaki balık bazılarınıza göre baloncuk çıkarıyor gözükebilir ama bana göre bi ot tüttürme sembolü bu.Zaten dedim ya hippi tarzı bu.Konserlerine gidenler ortalığı bol bi duman bulutunun kapladığını söylerler :) Bu adamların en ilginç yanlarından biri de bazı konserlerinin 2 gün bile sürebiliyor olması.Kafalarına estiği zaman bırakıp takılıyorla,sonra da geri gelip çalmaya devam ediyorlar.

Phish 1983′te kuruldu.O günden bu yana da 13 tane stüdyo albümü çıkardı.Hepsini tek tek inceleyemeyeceğimden şu an dinlediğim,benim için en güncel olanı,Farmhouse albümünden biraz bahsetmek istiyorum.
Albüme ilk girdiğimiz andan,son çıkış anımıza kadar genel olarak ağır bi hava hakim.İlk şarkımız Farmhouse.Bu şarkı bana nedense biraz No Woman No Cry’ı hatırlattı.Yanıldığımı sanmıyorum.Ağır tempoyla yolumuza devam ederken Back on the Train ve Gotta Jibboo çıkıyor ki bunlar bizi biraz melankoliden ayırıyor.Ama sonra Dirt diye bi şarkı var ki bu albümün kesinlikle bombası.O şarkıdan sonra albüme devam edemiyorum zaten.O şarkıda takılıp kalıyorum.
Aççası ve seçcesi : Bu albüm alınası ve dinlenesi bi albüm.Rock severi de alır götürür,metal severi de.Eğer müzik demek death metal,doom metal gibi boş gürültü demek değil diyorsanız bu albümü ve de bununla birlikte bu grubun bütün albümlerini sıkılmadan dinleyebilirsiniz.Allah’tan bu grubu Türkiye’de pek tanımıyolar yoksa bu grupla da ilgili bi yığın eroin,ot efsaneleri ortaya atılır dururdu.Zaten bu insanları hiç anlamam niye başarılı insanlarla ilgili böyle saçma sapan söylentiler çıkarırlar ki?(Biliyorum ama balık ot tüttürüyo gibi duruyo napayım)
MUHTEVİYAT : 1. Farmhouse 2.Twist 3.Bug 4.Back on the Train 5.Heavy Things 6.Gotta Jibboo 7.Dirt 8.Piper 9.Sleep 10.Inlaw Josie Wales 11.Sand 12.First Tube
Aha buradan indirebilirsiniz : http://rapidshare.com/files/12999003/se.rar
Bu da rar şifresi : hiskilla.blogspot.com

Knytt Serisi

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Ortalıkta bi Knytt manyaklığı peyda olmuş haberim yok.Sözde sürekli bir Oyungezer dergisi takipçisiyim.Ama Oyungezer olsun,Chip olsun gözüme soka soka oynattılar bu oyunu.”Kardeşim Crysis çıktı ne bu pöyle piksel piksel” diyebilirsiniz,ama oyunu bi kere açınca öyle olmuyo.Uzaylının kaçırıp götürürken dünyaya birlikte düştüğü ördek tipli Knytt’in,uzay aracı parçaları toplama macerasına birden kapılıyoruz.Hadi pikselleri geçtim,sırf müzikleri dinlemek için oynasanız yeter.Böyle basit bi oyun için müzikler gerçekten çok hoş.İnsanın içini bi huzur kaplıyor.
Bir de bundan türeyen Knytt Stories var ki o bundan daha çok hoşuma gitti.Orada kahramanız topladığı parçalarla daha yükseğe zıplama,şemsiye kullanma (Gülmeyin,şemsiye olmadan oyunu bitirebileceğinizi sanmayın.),görünmez olma gibi yetenekler kazanıyor.İki oyun da size müzikleriyle ve hikayesiyle minimum 3,5 saat eğlence vaadediyor.
Son olarak bir de Within a Deep Forest oyunları var ama onu daha denemedim.Şimdi Laptop’a indirip akşam da onun tadına bakarım herhalde.

Knytt (Download) : http://knytt.greywool.com/Knytt.zip

Knytt Stories (Download) : http://www.ni2.se/files/games/Install_KnyttStories_110r2.exe

Within a Deep Forest (Download) : http://www.ni2.se/files/games/withinadeepforest_114.zip

Dr. Strangelove or: How I Learned to Stop Worrying and Love the Bomb (1964)

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

-Hücum planı R mi dedin?
-Evet burada böyle kodlanıyor.
-Asker,sana daha kaç kere böyle konularda dalga geçmeyeceğini söyleyeceğim?
-Ama efendim burada böyle yazıyor.

Bu filmi ne zaman hatırlasam aklıma ilk bu konuşmalar gelir.Filmi izlemeye başladığımızda bizde yaklaşık yarım saat süren bi “Ne olacak abi acaba yaa!” tedirginliği veren,içinde hafif miktarda da komedi barındıran bi konuşmaydı bu.Tabi daha sonrası malumunuz :)
Büyük üstad Stanley Kubrick’in sinemaseverlere 1962 yılında armağan ettiği bu bol komedi bezeli savaş filmi,belki de ölene kadar görebileceğiniz en komik filmlerden biridir.Film her savaş filminin yaptığı gibi Amerikan Rus savaşını konu alıyor.Ama yönetmen işi diğer filmlerdeki gibi Amerikan ırkçılığına ya da cephedeki drama çevirmiyor.Sadece kafayı yemiş saldırgan ve Fluorid (!) düşmanı bir komutan yüzünden çıkan anlamsız bir savaşı konu alıyor.Ama ortada büyük bi sorun var.Ruslar gizli çalışmalar içinde kıyamet silahı adında bi silah üretmiştir ve bu silah saldırı gerçekleşmesi durumunda bütün dünyayı yok edecektir.Görüldüğü üzere Stanley Kubrick’in amacı belli;fanteziler üzerinden salt komedi yaratmak.Ve başarıyor da.Filmin başından sonuna kadar esprileriyle tipleriyle bu film sahnede devleşiyor.hele bir Peter Sellers var ki efsane ötesi bi insan kendisi.Filmde tam 3 rolde oynuyor ve adam o kadar iyi ki sadece kendi rollerinden rol çalabiliyor bu yüzden :) Tabi kime sorarsak soralım herkes en çok filmin sonuna doğru peyda olan Hitler’in eski elemanlarından Dr. Strangelove’ı sevmiştir.İddia ediyorum ki bu karakter hayatınızda görmeniz gereken ilk 5 karakter içine rahatlıkla girer.Söylemekle olmaz,oyunculuğu ve mimikleri görmelisiniz.Keşke Stanley Kubrick bu kadar erken ölmeseydi de çok daha güzel filmler çekebilseydi.Hepinizi Dr. Strangelove’ın o meşhur sözüyle selamlıyorum : “MEIN FÜHRER,I CAN WALK!”

Blade Runner : Final Cut

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Efsane yönetmen Ridley Scott’ın 1982 yılında hayatımıza soktuğu ve o günden beri hayatımıza yeni yeni yönetmenin kurgusu versiyonlarıyla giren film Blade Runner yakın zamanda en hakiki,en baba,en yönetmenin içine sinen şekilde,Final Cut versiyonuyla piyasaya sürüldü. Bildiğiniz üzere gelecekte geçen filmde Replika (Android) avcısı,naif insan Harrison Ford’un ruh halini fazlasıyla sorguya yatırıyordu film.Kahramanımız bu son derece kasvetli dünyada Replikaları temizlemekle görevliydi.Ama bu karmaşanın içinde (ki her zaman bu olur) bir kadın onun ruhunu çaldı.Filmi izlememiş olanlar için pek ayrıntılı bilgi vermek istemiyorum. Gelelim asıl konuya.Yönetmen Ridley Scott’ın ilk kurgu içine sinmemiş olacak ki vakti zamanında bir adet de Yönetmenin kurgusu çıkarmıştı.Ama bu kurgu da filmde kafamızda kalan en büyük soru işaretini ; yani Blade Runner babamızın Replika olup olmadığını yanıtlamıyordu.Artık insanlar çığrından çıkmıştı,herkes yeni teoriler atıyordu ortaya,olmadık hikayeler çıkıyordu.Bir gün Ridley babanın kafasının tasını attı ve Final Cut versiyonuyla müneccim b.ku yiyen seyircilere bu güzelce cilalanmış,efektler güzelleştirilmiş ve tabi en önemlisi sorularının yanıtını bulacağı bu güzide DVD setini armağan etti.Ayrıca daha fazla ekstralarıyla almak isterseniz DVD setinin içinde ayrıca bi yığın ıvır zıvırı da oluyor.Daha Türkiye’de piyasaya sürüldüğünü sanmıyorum ama zaten bu filmin manyağıysanız illa ki bulup izlemişsinizdir ya da izlemişsinizdir.Zaten torrent dediğimiz olay ne işe yarar ki.Yüklenin Azureus’a gerisi gelir :D
Daha fazla bilgi için :
www.brmovie.com

Gogol Bordello – Voi-La Intruder

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

“Biri bu adamları durdursuuuun!” diye bi giriş yapacam ama çok basit kalacak.Bu adamlardaki başka bi enerji.Eugene Hütz ve ekibinin “Çingene Punk’ı” parolasıyla kurduğu grubu Gogol Bordello’nun ilk albümü bu.Albümü tutamıyoruz bile resmen bi enerji fışkırıyor.Zaten kapaktaki tipten duruma hazırlıklıyız.
Müzikleri dinlemeye başladığımızda anlıyoruz ki bu bir göçmenlik hikayesi.Ordan burdan kültürleri toplayıp,sentezleyip önümüze güzel bi ortaya karışık meyve tabağı atıyolar.Öyle bi tabak ki meyveleri birbirlerine aşılamışlar gibi.Punk desen punk değil,çingen müziği desen o hiç değil.Müzikleri dinlerken bi bakmışsınız ki saçma sapan hareketler eşliğinde (dans ettiğinizi sanarak) kafa sallıyorsunuz.
Bu albümde grubun daha sonra Gypsy Punks albümünde dinleyeceğimiz efsane Start wearing Purple şarkısının az biraz daha hafif versiyonunu dinliyoruz.Albümün ağır topları ise albümün adını taşıyan Voi-la Intruder,Greencard Husband,Passport,Start Wearing Purple ve Mussolini vs. Stalin.Ama bunları saydım diye diğerlerini kötü sanmayın.Bunlar en iyiden daha iyi olduğu için ilk bunları yazdım,yoksa albümde “ı-ıh bu şarkı kötü olmuş diyebileceğiniz bi şarkı yok”.Ben şahsen en az 50 kere dinlemişimdir ama hala sıkılmadım.
Ayrıca grubun adını ünlü yazar Gogol’dan aldığını eklemeliyim.Bu grubu dinlerken ara sıra aklıma bizim de en özgün grubumuz olan Babazula gelir.Eğer Babazula dinliyor ve seviyorsanız bu gruba 5 kat daha fazla bayılacaksınız.Grubu çok geç tanıdım ama Allah’tan tanımışım,duymayabilirdim de.Son olarak : “Gypsy Punk Rocks!!!