Google Hesap Makinesi

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Hesap Makinesini 1623 yılında çıkardıklarında bir gün dünya devi markaların çakmalarından daha az satılacağını tahmin edebiliyolar mıydı acaba?Şahsen ben etrafımda Casio‘nun hesap makinesinden daha çok Kadio marka bi hesap makinesi görüyorum.Nereye gitsem o çakma marka var.Bir de Sony çakması Sqny revaçta.

Bilgisayarlar çıktı,teknolojiler gelişti.Çözümlere ulaşma şeklimiz değişti.Ama hiçbir zaman esnafımızın,memurumuzun elinden düşmedi hesap makinesi.En dandik bilgisayarla bile Başlat+R tuşuna bastıktan sonra “calc” yazınca çalışan hesap makinesi hiçbir zaman günlük hayatta hükmünü süremedi.Belki de insanların hesap makinesindeki o “çıt çat çut” şeklindeki tuş seslerini duymak istemesindendir.Bi de elde daha artistik duruyo alet.

Ama hesap makinesinde genelde 10 satırlı,20 satırlı çarpma,toplama karışımı şeyler yaptığımız zaman,hesaplar karışıyor.”Arada çarpma işaretini koydum mu?Sonra şunu ekledim mi?” şeklinde düşüncelerin ardından hesaba tekrar başlıyoruz.”Köyden İndim Şehire“‘de Zeki Alasya‘nın altınları sayması gibi.

Tıklarsanız büyür

Belki bazılarınız biliyordur,belki çoğunuz bilmiyordur,ben yine de bahsetmek istedim.Arama motoruyla bize her zaman en iyi hizmeti sunan Google,aslında aynı zamanda bir hesap makinesi.Google Calculator diye bi sitesi yok.Bildiğiniz Google anasyfasından giriyorsunuz ve istediğiniz uzunluktaki işlemi kolayca yazıyorsunuz.Ardından = tuşunu koyup “Enter”a bastığınızda sizi pek çok zahmetten kurtarıyor.”Google’ın içinde ne işi var hesap makinesinin?” deyip geçmemek lazım.Çok karmaşık işlemleri çok çabukça yapıyor.Trigonometri hesaplarını bile yapıyor.Bi de “Once in a Blue Moon” yazınca acayip bi değer çıkıyo ama ne olduğunu bilmiyorum.

Yazı bittiğinde “Jethro Tull – Thick as a Brick” çalıyordu.

Şık P..evenk

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Zındık ezmelerine hasret kalmıştım ne zamandır.Bugün gazeteyi açınca aşırı sevindim,çünkü aradığım kan bulunmuştu.Tam anlamıyla bir zındıklık hikayesi vardı elimde.(Yarabbim,zındıklık akıyor surattan resmen,sebil sebil)

Antalya’da mermer firmasında yöneticilik yapan 32 yaşındaki Mehmet Çobanoğlu,bir gün kazak almaya gitmiş.Üzerindeki desenleri beğendiği için “mod pimp – fetish machine” (şık p..evenk – fetiş makinesi) yazan kazağı almış.Daha sonra turistlerin onunla takıldığını ve kadın istediğini farkedip (bkz. Züğürt Ağa’nın babası – ben garı istirem),kazağın üstünde ne yazdığını araştırmış.Ve şimdi kazağı üretene dava açacakmış.

Bana sorarsanız bu yukarıdaki satırlarda adamın kazağı almasıyla dava açması haricinde hepsi külliyen yalan.Yalan değilse de bu abimizin bu mallıkla,bu durumu tam anlamıyla hak ettiğini düşünüyorum.Sen git,Amerikan özentiliğiyle,üstünde şık p..evenk yazan t-shirt satın al,ondan sonra elin taşralı tekstilcisine laf et.Zaten tekstilcilerin çoğu ingilizcenin “i”‘sini bilmeyecek kadar kıro.”Gençler s.çıp desen yapsak giyerler” mantığıyla ne deseni,ne yazısı bulsa t-shirt’e basıp satıyorlar.

Şık p..evenk yazması da yine bir nebze iyi.”Beni s.kin” de yazabilirdi.O zaman aktiflik statümüzden doğrudan bir pasiflik içine düşebilirdik.Öyle olsa bile,bana göre bu konuda en son suçlu tekstilciler olurdu.

Bir de benim garibime giden,kazağı alırken ingilizceden anlamayan (Lahov bilmiyon mu şarkısı bilem var “And i’m motherf.cker pimp diyo herif”) bu adam,aldıktan sonra ingilizce uzmanı kesiliyor,turistlerin ondan kadın istediğini söylüyor.Arkadaşım,hadi uydurursun da,bu kadar da uydurulmaz ki.Bi söylediğin bi söylediğini tutmuyor.Yoksa kazak mucizevi de sana İngilizce yüklemesi mi yapıyor Matrix hesabı?Etrafta herkes “Porn star” yazan t-shirtler giyerken onlara hiç bi turist “beni s.k” demiyor.Ama ne hikmetse bu adamla takılıyorlar.Bak Allah’ın işine,garibimin onuru kırılmış.

Kısacası bu anca elin tekstilcisini düdüklemeyi düşünecek kadar uyanık olabilen bi adamın uydurmasından başka bişey değil.Şöyle elin bebelerinin hikayelerini alıp gazetelere haber yapıyolar ya,daha ne diyeyim?Dava sonunda napacaklar acaba?Tekstilcinin ağzına biber mi sürecekler,yoksa bu adama salaklığı yüzünden madalya mı verecekler?

Yazı bittiğinde “Ted Nugent – Geronimo & Me” çalıyordu.

Tiger Lillies – Urine Palace

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Şu dünyada baskıcı rejimden,kindar insanlardan çekse çekse en çok paryalarla,pandomimciler çekmiştir sanırım.Kast sisteminin en altında olan paryalar o kadar değersizdi ki,ölse yerlerinden kaldıran bile olmazdı.”Bir garip öldü diyeler.” demiş ya üstad,onu bile demezler bu garibanlara.Aynı şekilde pandomimciler eskiden öyleydi.İnsanların hep dışladığı,nefretle baktığı,gerçekle hayali birleştiren eğlence ve hüzün dolu insanlardı pandomimciler.Gerçi niye idi diyorum bilmiyorum.Şu an daha değerli bir statüye sahip olduklarından öyle demiş olabilirim.Eskiden pandomimcilerin itibar görmemesinin nedenini de,insanların ne yaptıklarını anlamaması veya hayal gücünü kullanmamak istemesine bağlayabiliriz.Evet,aslında hafiften kafadan çatlak adamlardır çoğu.

Peki bir pandomimciden daha manyak olan nedir biliyor musunuz?Pandomimci bir müzik grubu tabi ki.Böyle manyakların olacağını tahmin etmiyordum,ta ki bir gün İstanbul’a,ayağımıza konser vermeye gelene kadar.

Tiger Lillies isimli grup 1989 yılında kurulmuş ve Martyn Jaques,Adrian Huge,Adrian Stout adında 3 kafadan çatlaktan oluşuyor.Burada bazılarınız kafadan çatlak nitelemesini kötü anlamda algılayabilir ama bana göre değil.Aksine kafasından bir iki tahtası eksik adam,beyninin bir yerlerine temiz hava girdiği için her zaman daha iyidir.Grubun en aktif elemanı ise hem vokal,hem de akordiyon,piyano,gitar ve armonika çalan Martyn Jaques.Grubun şarkılarının teması ise pandomimci statüsünde bir insanın daha çok yöneldiği,gördüğü şeyler.Kimi zaman fahişeler,kimi zaman keşler,kimi zaman pezevenkler ya da bunun gibi kirli yaşamın belli başlı parçalarına yöneliyorlar.Ama böyle şeyleri şarkılarında anlatırken sürekli hüzün içinde olduklarını sanmayın.Hüzünlü olanların yanında çoğu şarkıları da eğlencelidir.Tam anlamıyla grotesk bir grup.Solistin bir yandan da şarkı söylerken pandomimci olarak kullandıkları mimikler gerçekten çok mükemmel.Normal bir şarkıcının belki de 2-3 katı efor sarfetmesine sebep veriyor bu çok yönlülük.Ayrıca grubu dinlediğinizde solistin gırtlağı porçözle açılmış gibi bir ses tonuna sahip olduğunu göreceksiniz.Yüksek efor sarfetmesinin en büyük sebeplerinden biri de bu ses tonunu çıkarmasıdır bana kalırsa.

Urine Palace 2007 yılında çıkmış,grubun (sanırsam) 18. albümü.Tabi bunların arasında konser performansları ve remastered tarzı şeyler de olabilir.Ama öyle gruplar vardır ki,konser performansları,albümden farksız,hatta daha iyidir.İşte Tiger Lillies de öyle bir grup.Ve Urine Palace albümü de bir konser salonu ortamında geçiyor.Gerçekten böyle iyi bir performansı konserde verebilmiş olmaları beni hayret ettiriyor.Albümde en çok Cancer,Kick a Baby,Getting Old ve Masturbating Jimmy şarkılarını beğendim.

Normalde aşağıda albüm tanıtımında sonra bir mp3 örneği verirdim ama böyle bi grubun canlı performansını da görmenizi istediğimden aşağıya bir video ekledim.Ayrıca da Şahin K.’nın geçen gece keder dolu bir sesle telefonda bana yönelttiği soruyu sordum size : Hey gidi hey mirim,kimler kaldı eski pandomimcilerden?

Milli el kol hareketleri

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Gerek prehistorik devirdeki kıllı börtlü adamlar olsun,gerekse günümüzdeki kıllı börtlü adamlar olsun,her daim evrim geçirdiğimizden,değiştiğimizden bahsedilir.Görünüm olarak maymundan az biraz farklılaşmışız,bunun dışında başka ne fark var ki?Eskiden de hareketlerle anlaşılırdı,şimdi de.Hatta bu kullandığımız milli hareketler o kadar özel ki,zamanında da bu hareketlerin kullanıldığına şüphem yok.

Dilimizin zenginliği kadar vücut dili de zengin bir toplumuz Allah’a şükür.Elin Amerikalısı bi orta parmak sallar,artık o da çoluğun çocuğun eline sakız olmuş hareket.Küfür desen bi f.ck var bi de b.tch var.Ama bizde öyle mi efendim?Bir uydu anteni ve bir adet makatı birleştirerek bile güzel bir argo kullanırız.

Ama dilimizin zenginliğine rağmen kelimelerin bile kifayetsiz kaldığı zamanlar olur.İşte o an o mucizevi elleri çıkarırız,özel pozisyonuna getiririz ve karşı tarafa gereken mesajı aktarırız.Bu el hareketleri özellikle kültürsüz insanların kurtarıcısı olmakla birlikte,entellektüel kesim tarafından da çok sevilmektedir.Türk insanını birleştiren yegane olaydır bunlar.Bazı insanlar çocuklarını bu hareketlerden,kültürümüzün bu yegane parçalarından uzak tutmaya çalışır,ama bu hareketler kültürümüze kaynamıştır,çocuğunuzu ne kadar uzak tutarsanız tutun genimizde var bu hareketler.

Tabi bu hareketlerin her zaman kabul edildiğini de söyleyemeyiz,bazen bir kavganın çıkması için gerekli eşik enerjisini oluşturmaktadır.Anlayacağınız,kalem kılıçtan keskindir.Bir “nah” hareketi ise hepsinden keskindir.Size bugün milli el ve kol hareketlerimizi sınıflandırılmış bir şekilde sunmak istiyorum.kalemlerinizi kağıtlarınızı hazırlayın.Tariflerimizin hiçbiri zor değil,hepsi bardakla,kaşıkla :

1- Al al hareketi : Yumruğu havaya kaldırarak muhataba karşı birkaç kez dirsekten sallamak.Erkek cinsel organını sembolize ediyor.

2- Milli hareket : yumruk ve kolu öbür elin yumruğu içinden hızla çıkartmak.Yumruğu hızla çıkardıktan sonra baş parmağı işaret parmak ile orta parmak arasına sokarak eli bilekten sallamak şeklinde olanı erkek cinsel organının başı anlamında kullanılıyor.İkinci versiyon olarak bilinen türünde ise hareket yine aynı biçimde gerçekleştiriliyor ve sallama hareketi kol tutarak yapılıyor.Bu da cinsel organın bütününü sembolize ediyor.

3- Resim çekme hareketi : Baş parmağı işaret parmak ile orta parmak arasına sokarak hafifçe sallamak.Bu hareket klitoris sembolü olarak yapılıyor.

4- Oh oh hareketi : Yumrukları birbirine vurup oh çekmek.Daha çok nispet vermek için yapılan bir hareket.

5- Yumruklu oh hareketi : Yumruğa avuç vurup oh çekmek.Yumruk burada bir kıç sembolü oluyor.

6- Bu da sana yeter hareketi : Yumruğunu göbeğe koyup kalça kıvırmak.

7- Amerikan ç.kü : Orta parmağı dimdik uzatmak,öteki parmakları avuç içinde bükerek eli dıştan rakibe göstermek.parmak erkek cinsel organını sembolize ediyor.

8- Küçük ç.kün kardeşleri : Herhangi bir parmağı göstererek sallamak.Parmaklar erkek cinsel organını sembolize ediyor.

9- S.çıp sıvama hareketi : Bir eli öteki eli yumruk yapıp üzerinde sıvar gibi gezdirerek aniden üzerine vurmak.Yumruk burada k.ç sembolü oluyor.

10- Top hareketi : Baş parmak ile işaret parmağını birleştirerek halka haline getirmek.Bu sembol k.ç anlamına gelmekte.Eşcinsel ilişkiyi sembolize ediyor.

Ayın Tavsiyesi : Oyungezer

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Geçen kardeşimle Aydın Doğan‘a bir ayda ne kadar para verdiğimizi hesaplamaya çalıştık.Saymaya başladık : D-Smart,1 adet evde,1 adet dükkanda Smile ADSL aboneliği,internet mağazacılığı için Hemalhemsat,bazen Hürriyet,her ay CHIP dergisi,benzin alırken Petrol Ofisi ve daha farkında olmadan kullandığımız bir yığın Aydın Doğan zamazingosu.Aslında daha fazla bulmuştuk ama buraya oturup yazmaya gelince iş uçup gidiveriyor bazı şeyler.Neyse önemli olan Aydın Doğan’ın artık hayatımızda ne kadar yer kaplıyor olduğu.E,tabi iktidarla anlaşan bi adam olunca arsalar,ticaret mekanları,ihaleler de onun cebe gidiyor.Zaten ülkeyi parça parça bi elin yabancıları,bir de Aydın Doğan alıyor.Sonunda ülkenin bir kesimi özerk Aydın Doğan Cumhuriyeti,diğer kesimiyse bağımsız Tartaristan olacak.Hadi hayırlısı.

Aydın Doğan’ın özellikle medyada ve ticaret alanında tekelleşme hareketleri süredursun,buna karşı çıkabilen ve önünde durup bağımsız işler çıkarabilen insanlar da var.Yakın zamanda buna çok güzel bir örnek yaşandı.Level ve Chip Vogel‘in kanatlarının altından alınıp (Vogel,Almanca’da guş demek,bildiğiniz guş),Aydın Doğan’a verildi.Kimileri bağımsız yeni bir dergi yapmaktan korktular.Misal,CHIP dergisindekiler yerinden hiç kımıldamadı,adeta yenilgiyi kabul etti.Level’da ise o andan itibaren ayrılık rüzgarları esmeye başladı.Sonuçta Aydın Doğan gibi bir kan emicinin altında çalışmak hoş bişey değil.Level dergisini ayakta tutan,belkemiği olan,Sinan Akkol,Serpil Ulutürk,Tuğbek Ölek,Jesuskane,Mehmet Kentel Level’daki son sayılarında Kendi bloglarının adreslerini yayınladılar ve dergiden ayrıldılar.Blog aracılığı ile dergilerinin bir şekilde reklamını yaparak ilk ay 7000 satışa ulaştı ve bu satış oranı her ay gittikçe artıyor.Level’dakilerin ise tam anlamıyla paçası tutuştu.Aydın Doğan babalarının servetine güvenen Level ekibi eskiden yılda 1 tam sürüm oyun verirken şimdi her ay tam sürüm oyun verir oldu.Bu aralar Oyungezer iyice zorlamış olacak ki 2 tane tam sürüm oyun veriyorlar.

Ama gerçek okurun aradığı şey bu değil,bunu bilmeleri lazım.Dergicilik dediğimiz olayın ruhunda serbestlik olmalıdır.Eski Vogel zamanındaki Level gibi,insanların istediği zaman yazıp,ofise istediği zaman geldiği şekilde.Hele hele oyun yazarı insanları koskoca iş binalarına gömerseniz,güçlerini daha da kesersiniz.Ne mutludur ki bize,bu cesur insanlar toplanıp Oyungezer ile bağımsız işlerini sürdürmeye karar verdi.Şahsen ben derginin ilk sayısında güzel bir içerik beklemiyordum ama beni resmen mosmor ettiler.Derginin içeriği Level gibi yıllardır oturmuş bir dergiden bile daha güzeldi,keza tasarımı da.

Dergide en sevdiğim bölümleri sorarsanız,oyunların ön incelemesinin yapıldığı 360 drc,bazı oyunların yerden yere vurulduğu Oyunezer,Göktuğ Babanın hayat maceralarını aktardığı NEM ve yazarların kendi köşelerini yazdığı dört köşenin olduğunu söyleyebilirim.Derginin fiyatı 5.95 YTL.”Hahaha napacam lan ben 5 kuruşla 6 lira yapsalarmış bari” diyorsanız,dergi sizi de düşünmüş olacak ki 5 kuruşla yapabilecek 5 şey adı altında güzelcene de bi köşeleri var.Alın bu dergiyi sevin,destek olun.Oyunla alakanız olmasa dahi böyle özel bir işe destek olmanız lazım,Aydın Doğan gibi bir medya canavarının ellerine kozları vermemek için.