Müziğin Yanında Olsun – Mp3Tunes

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Dijital ortamda en sevmediğim olaylardan biri 10-15 tane albümü bir araya koyup,onları shuffle yaptırarak dinlemektir.Böyle albüm dinleyeceğime hiç dinlemem.Çünkü dinlediğiniz gerçekten karman çorman oluyor.Her albümün bir kompozisyonu,üstünde yürüdüğü bir çizgi vardır.O kompozisyonu sadece albümü başından sonuna doğru dürüst dinlerseniz hissedebilirsiniz.Ama harala gürele tadında bi Slayer,bi Alamaailman Vasarat,bi Pink Floyd şeklinde çorbaya giriştiğinde bütün albümlerin içine resmen s.çılmış oluyor.Bu dediğim kural albümü ilk kez dinlerken de geçerli değil.Her zaman albümleri tek tek dinlemeyi severim.Yemek yerken lokmaları tek tek yutarım.Homini gırtlak,homini gırtlak gidenlerin sonunu görüyoruz.Ondan sonra midemde kelepçe,ayağımda pranga moduna geçiyolar.

Müziğin ruhun gıdası olduğunu söyleyenler benim düşüncemin zincirinde söylüyor zaten.Yemek yerkenki kaidelerin hepsi müzik dinlerken de geçerlidir.Bilinçsiz müzik dinlencesi kulakta pas yapar.O yüzden elin müziğine,namerdin shuffle’ına muhtaç olmamak için Mp3Tunes isimli bir site keşfettim.

Mp3tunes,benim gibi kendi seçtiği özel albümleri,şarkıları yanında taşımak isteyenler için vazgeçilmez bir site.Elinizdeki şarkıları içine yükleyip,gittiğiniz herhangi bir yerde internet üzerinde dinlemenizi sağlıyor.Siteye üye olduktan sonra Sync Locker isimli upload programlarını indirtiyorlar.Bu programdan gerçekten çok memnun kaldım.Bağlantı hızımızı köküne kadar kullanıp,mümkün olan en hızlı sürede upload yapma imkanını sunuyor bizlere.Site ilk başta 1 GB alan veriyor ve “İsterseniz Premium Locker’a geçip sınırsız yükleyebilirsiniz” diyor.Ama bu aldanmacaya kanmayın.Yaklaşık 1 albüm yükledikten sonra size direktman sınırsız mp3 alanı veriyorlar.

Ben şimdiye kadar 2.5 GB yükledim.Daha da fazla yüklerdim ama program upload sırasında interneti göçerttiği için ara sıra açabiliyorum.Müzikleri yükledikten sonra site üzerinden “Kilitli Dolap“ımıza giriyoruz ve çok çeşitli seçeneklere göre albümümüzü dinliyoruz.Sadece şu grup çalsın,sadece şu playlist çalsın,ya da shuffle yapsın gibi pek çok seçenek mevcut.Müzik çalarken hiç kesilme olmuyor.Son derece kaliteli bir site.

İnsanın kendi mp3lerini dinlemesi gibi var mı be?Hangi internet cafeye gittiğinde mp3 klasöründe Classic Rock’ın en önemli seçkileri oluyor?Cafelerdeki mp3 klasörlerine baktığınızda şu tip klasörleri görmeniz daha muhtemeldir : Kop kop,disko,tekno,son inenler,90,prodigy.Tabi bunların arasına ufak tefek Metallica ve Red Hot Chili Peppers da saçılmıştır illa ki.O albümler de her zaman yarım yamalaktır.Bunların içinde Sağlam bi Erkin Koray bulabilirsem her zaman tercihim odur.Yani o oluyordu.Artık Mp3Tunes olduğu için bu tiltasyonik durumlara girmiyorum.Her ne kadar evde de dükkanda da internet olsa,hala anahtar taşıma alışkanlığı edinemediğim için kapıda kaldığım durumlarda internet cafeye gitmem gerekiyor.

Yazı bittiğinde “Steve Hackett – Hands of the Priestess,Part I” çalıyordu.

Mim Part V : Fak Diz Layf!

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Blog aleminden bol küfürlü bir blog (Siqtir.com) yeni bir mim başlatmış.Sövüp savma,kalaylama üzerine tezlerimizi istiyor.Bana da doğrudan gelmedi,y4lcin blog tarafından alternatif akımla elime geçti (İster AC/DC diyin,ister cinselliğe gönderme).Madem 3-5 soru sorulmuş,biz de 6-7 kelam edelim.(Her zaman fazladan edilecek 1-2 cümle vardır hesabı)

Dünyada her gün nefret ettiğin,içinden sövdüğün şeyler nedir?
-Çok sevdiğim bi Snoopy yastığım var.Annem bunu hergün pencere rüzgardan,cereyandan kapanmasın diye arasına destek yapıyor.Her ne kadar 80 kere anneme “Yapma,etme,koyma” dediysem de laftan anlamamıştır.Her sabah o yastığı orda görmek tilt ederdi beni.Ama şimdi yastığı sakladım ve bu durumdan kurtuldum.Bunun haricinde bilmediği her konu hakkında uzmanmışcasına etrafına yorumlar yağdıran,bilen adamı da bilmezmiş gibi lanse edenlere acayip sövüyorum yani,öyle böyle değil.Ama en çok MSN’ine uyduruk kaydırık iletiler yazanlara (bıjı bıjı yapıooooo,meşkuuuul,uyuoooo,domalııooo,aşkısıyla konuşuoooo) küfrederim.Tabi bunların aslında çok ufak tefek şeyler olduğunu düşünürsek,pek de sinirli bir insan olmadığım,sadece kızmak için ufak tefek sebepler aradığım düşünülebilir (2. sebep hariç)

Bu blog dünyasında sevmediğin,hakkında kötü şeyler düşündüğün insanlar var mıdır?
-Sosyal hayatımda da pek olmamıştır sevmediğim,hani salaksa o kişi en fazla bi kere diyaloğa girmişimdir zaten.Blog yazan insanların en hıyarı bile sosyal yaşantımda rastladığım çoğu 2 cümleyi bir araya getiremeyen angutlardan daha iyidir.Yani en kötüsü bile bişeyler yazmak için bi çaba harcadığı için takdir ederim.

Çok küfür eder misin?Yeri geldiğinde “Fak Diz Layf!” diyebilir misin?
-Küfür konusunda tam bir duayen olduğumu söyleyebilirim.Çeşitli küfürleri kombine ederek ortaya yeni küfürler çıkarmak benim için bir eğlence kaynağıdır.Özellikle arkadaş ortamlarında küfür konusunda raydan çıktığım zamanlar oluyor.İnsanlar ettiğim küfüre güldükçe daha da çok küfür edesim geliyor.O dallamalar eğlenirken ben günaha giriyorum,orası kötü tabii.Ama küfürün her zaman Türkçenin mezesi olduğunu düşünmüşümdür.Bir insana gerçek anlamda hakaret etmediğin sürece ve karşı taraf geyiken küfrettiğini bildiği sürece küfürde bir sakınca görmüyorum.Ayrıca benim gibi küfürbaz bi adamın blogunda çok nadiren küfür kullanmasına şaşıyorum.Şaşmıyorum değil.

Küfürlü bir blog gördüğünde ne yaparsın?
-Küfür deyip geçmemek lazım.Bu olay da rot balans gerektiren,denge ve gücün eşit kullanımını isteyen bir olaydır.Lastiği patlamış bi Formula arabası gibi langır lungur gidiyorsa o blog,ben de onun gelmişine geçmişine girişirim.Ama prospektüse göre yazan bi yerse tabi ki takip edip,yeni küfürler kapmamam için bi sebep yok.

Bu soruları nasıl buldun?
-Küfür konseptli bi blogdan başka nasıl türlü bi mim bekleyebilirim ki?Olası. :D

Selam olsun Bolu Beyi’ne,selam olsun dolu beyine : Bekircem , Cevval Portakal , Onurr , Beyn , Buzcevheri , Taylanov , Henster

Mim bittiğinde “The Trashmen – Surfin’ Bird” çalıyordu.

“Daha Hızlı! Daha Hızlı!” – Powerball

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Bunlardanistiyorum.com‘dan nefret ediyorum.Ne zaman girsem,paramı üstüne gözümü kırpmadan yatıracağım bişey çıkıyor çünkü.O yüzden çok nadiren uğramaya çalışıyorum.Bendeistiyorum.com da öyle.Bana uzak,Allah’a yakın olsunlar.Geçen T-Equalizer almıştım.Harbiden süper bişey.Önünde eşşek kadar equalizer ekranıyla sokakta bütün dikkatleri üzerine topluyor.

Geçenlerde yine bi ürüne çarpıldım.Powerball diye bi top.Daha doğrusu topaç.Adı ne kadar güç verici bir çağrışım yapıyor değil mi?Albenisine dayanamadım,65 kağıdı verdim,aldım.Ürünü bekleme sürecinde içime,”Bu ürüne bu kadar para bayıldım ama harbiden beni tatmin edecek mi?” diye bi korku yayılmadı değil.Ama Bunlardanistiyorum’un kalitesine güvendiğim için şüphem pek fazla sürmedi.Daha doğrusu,tam olarak şüphe bile edemeden cart diye kargoyu gönderdiler.Smile ADSL reklamında adam birden evleniyo ya,onun gibi.

Esrarı,kokaini bitmiş müptelalar gibi kutuyla odada koşturmaya başladım.Bıçak arıyordum,ama bıçağın mutfakta olduğunu düşünecek kadar bile mantığım yoktu o an.Ne bileyim,böyle şeyler çok heyecanlandırıyor beni.Hiç etrafımda kullanan birini görmedim,dokunmadım sonuçta.Uyuşturucu müptelası gibi çatır çutur girişerek açtım kutusunu.Top,tüm asaletiyle karşımdaydı.Neyse sosyal mesaj kısmına geçelim.Bi ürünü aldığımda kullanma kılavuzunu okumadan kullanmam,içimde her ne kadar onunla oynamak için yanıp tutuşan bir ruh olsa da.Sabredip okudum.”Topu ilk aldığınızda rekor girişimi yapmayın,sağınızı solunuzu sakatlamayın” diyordu.”Ben de babalar bişey biliyodur herhal.” dedim.Dedikleri şekilde kullanmaya çalıştım.

Bunun bi tane ipi var.İlk hızı sadece onunla verebiliyosun.Başlarda birkaç başarısız topu,döndürememe deneyiminden sonra,topa ilk hızı verebildim.Bir an kutudaki “6000 deviri başlandıçta geçmeyin!” uyarısı çıkıverdi aklımdan.Zaten sanmıyorum ki,bu aleti eline alan bi erkek bunu ilk gününde bile olsa “Tın tın” diye çevirsin.Olacak iş değil.gerçi başlangıçta tecrübe de eksik olduğu için hızı istesen de kökleyemiyorsun,bileğin yoruluyor.İlk gün 5-6 kere mıncıkladım aleti,2 kere 7000 devire yaklaştım.Serçe parmağıma baktım,su toplamıştı,topu sıkıca sarınca ağrıyordu.Haliyle topu,doğru dürüst çeviremez oldum.2 gün oldu,hala parmağımdaki yara geçmedi.Sanırım sakat parmakla 8923 devire ulaştığımdan geçmedi.

Ürünün 4 çeşidi var.En basit olanı sadece döndürmeye yarıyor ve üstünde kaç devir yaptığınızı ölçen sayaç var.2.sinin adı,Powerball Neon.Ben de bundan aldım.Ne kadar hızlı çevirirseniz,o kadar kuvvetli ışık fışkırtıyor etrafa.3.sü özel üretim Signature ve son modeli de profesyoneller için Metal Powerball.Normallerine göre kat be kat ağır ve çevirdiğinizde çok daha yüksek baskı uyguluyor kollarınıza.Belki bir dahakinde ona geçebilirim.Ömür boyu garantisi de cabası.

Sonuç olarak bu aleti aldığımdan dolayı oldukça memnunum.Hem eğlence veren,hem de kol,bilek ve omuz kaslarınızı geliştiren bunun gibi kaç tane alet var ki?Tam erkek işi.Hızlı çevirdikçe,daha da hızlı çevirmek istiyorsunuz.Ama bilekleriniz müsade etmiyor.Zaten olayı zorlarsanız,aletin fırlayıp,evinizdeki en değerli aleti hacamat etmesi muhtemel.Topaç elinizde dönerken 18 kilograma kadar ulaşıyor çünkü.Powerbal rekoru 16553 devirle Akis Kritsinelis isimli bi Yunana ait.Adam bunu çevire çevire kas manyağı olmuş.Ama and ettim,rekoru elin Yunanından alacam,hele şu serçe parmağım iyileşsin.

Yazı bittiğinde “Suicidal Tendences – Emotion No. 13″ çalıyordu.

Ayın Tavsiyesi : Google Hikayesi

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Size bir gerçek hakkında bahsetmenin zamanı geldi.Bunu yapmak istemezdim,ama siz kaşındınız.Evet yoldaşlar,Google gökten zembille inmedi.Diğer girişimciler gibi,Metallica (-Metallica girişimci midir?Olsa da uydu,olmasa da uydu.) gibi,garajdan (-Garaj da aslında işin mecazi anlamı zati) başladılar hayatlarına.Yokluk içinde,parasızlık içinde,ellerindeki tek şeyle,inançla kurdu Sergey ve Larry Google’ı.

Google üzerine yazılan çizilen herşey acayip derecede ilgimi çeker.İş aşırı finansal noktaya bile kaysa,onların hikayelerini dinlemek bana bir ninni gibi geliyor adeta.Gençler için her açıdan büyük bir ilham kaynağı.

Geçenlerde kardeşim elinde 400 sayfalık (-Aslında 8 sayfası daha var fazladan ama yuvarlamak istedim.) bu kitapla geldi.Üzerinde Google Hikayesi yazıyordu.Tabi kitabın adını görür görmez ağzım sulandı.Beynime Google ile daha çok bilgi gireceği için içim içime sığmıyordu.Kitabın kapağı da aynı Google gibi sadeydi.Yani bu adamın Google hakkında yazdıklarına inanırdım,çünkü gerçekten Googlevari bir kapak kullanmıştı.

Kitap içerik olarak Google’ın ilk yıllarından başlayarak,şimdiki görkemli yıllarına kadar geçirdiği evreleri anlatıyor.Aslında büyük bir çoğunluğu Google’ın büyüme aşaması ve bizim göremediğimiz arka plan üzerine kurulu.Larry ve Sergey’in kurdukları başka arama motorlarından (bkz. BackRub) tutun da ceplerindeki son paraya kadar herşeyi serverlarına harcamaları.Ee,kolay değil tabi bu işler.Zamanında server kurabilmek için sağdan soldan döküntü parçaları toplayıp bilgisayar yapmışlar,yılmamışlar.Sorarım size,bu özveri değildir de nedir?

Google fikrinin ana kaynağını bazılarınız biliyor,ama çoğunuzun bilmediğini düşünüyorum.Larry Page isimli manyak bir gün “Ben bütün interneti bilgisayarıma indirsem ne kadar sürer? acaba diye düşünmüş ve ardından,indiremeyeceğini farkettikten sonra,”Ulaşılabilmesini daha kolay hale nasıl getiririm?” haline getirmiş düşüncesini.Öyle ki bu tutku,önceden birbirinden hoşlanamayan iki kişiyi,yani Larry ve Sergey’i bir araya getirmiş.Sonra bir arada geçirdikleri zamanlarda,gerçekten de oldukça fazla ortak yanlarının olduğunu görmüşler.

Google’ı şirketleştirmek için birçok risk sermayecisine başvurmuşlar,aşındırmadıkları kapı kalmamış.Tabi çoğu işadamına reklamsız,tertemiz bir arama motoru mantıksız gelmiş,ama geleceği gören insanlar da çıkmış ve yardımlarını esirgememişler.Kitapta bunun gibi pek çok finansal kurulum sorunlarından ve yönetici alımı hikayelerinden bahsediliyor.Google ile her konuya değiniliyor aslında.Baştan sona kadar bu kitabı dikkatlice okuduğunuzda Google ve Google’cı çocuklar hakkında gerçekten sağlam bilgilere sahip olacaksınız ve ürettikleri her yeni hizmete daha fazla tapacaksınız.

Yazı bittiğinde “Jeff Beck – You Never Know” çalıyordu.

Red Hot Chili Peppers – Unpublished Songs

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Benim rock müziğe saygı duymamı,ona aşık olmamı sağlayan yegane gruptu Red Hot Chili Peppers.Şarkılarında içerdiği eser miktarda mizah ve geyik aroması beni çılgına çeviriyordu.Onlarla tanıştığım andan sonra müzik görüşüm,hayatım değişti.Dolayısıyla bende büyük değişiklikler oldu.

Bu grup hakkında bahsedilecek şeyler hem çok,hem de çok az.Zaten herkes bu mükemmel insanları tanıdığı için pek çok kurduğum kelimenin olağan olduğunu düşünüyorum.Yaptıkları işleri,atlattıkları badireleri anlatsam satırlar yetmez.Grubun en sevdiğim özelliğiyse,bazıları tarafından bittiği iddia edilen “Punk Ruhu” nu sürdürüyor olmaları.Sex Pistols ve Iggy Pop onlara yol gösteren en önemli isimlerdi her zaman.

Grup 1983‘te Anhony Kiedis,Flea,Hillel Slovak ve Jack Irons tarafından kuruldu.Piyasada öne çıkıp,güzel müziğini icra edebilmenin gerekliliğinin farklılık olduğunu biliyorlardı ve bu yüzden yıllarca gay numarası yaptılar,sansasyonel sahne şovlarına imza attılar.Özellikle şu sadece pipilerinde çorapla çıktıları sahne olayı en olağandışı şovlarıydı.Girdikleri punk hayatı yüzünden uyuşturucuya bulaşan elemanlar daha sonra yıllarca uyuşturuyla boğuşmak zorunda kaldılar.Özellikle 1988 yılında gitarist Hillel Slovak’ın aşırı dozdan ölmesi grubu fazlasıyla sarstı.

Hiçbir zaman düşüşe geçmediler.Sürekli bir yükseliş çizgisi içindeydiler.Yalnız ne yalan söyleyeyim,şimdiki albümlerinden önceki iki albüm,Californication ve By the Way beni gerçekten korkutuyordu.Bu iki albüm çok güzel olduğu kadar,grubun olgunluğunun,durulduğunun da simgesiydi sanki.Stadium Arcadium‘u kanlı gözlerle beklerken hep nasıl bişey çıkacağını düşünüyordum.Ama Red Hot beni yanılttı ve -yine- dinlediğim en mükemmel albümlerini çıkardılar.Funk’ı,punk’ı ve rock’ı o kadar güzel harmanladılar ki vakti zamanında 800 kere dinledim Stadium Arcadium’u da.

Sonra bir gün sitenin birini kurcalarken elime bir albüm geçti.”Nası yani?” dedim,demedim değil.Red Hot Chili Peppers’ın kariyeri boyunca albümlerinde sunmadığı şarkılarından oluşan bir albümdü bu.”Amaaan” dedim,”Madem sunmamışlar,en fazla vasattır.” Ama dayanamadım,indirdim tabii.Red Hot beni bir kez daha kuyruk sokumu etmişti.Albümü dinledikçe şarkılara hayran kaldım.hepsi birbirinden mükemmeldi.Neden bu şarkıları albümlerine eklemediklerine bir türlü anlam veremedim doğrusu.Size şöyle söyleyeyim,Red Hot’ın en sevdiğim şarkısı bu albümde.Eskimo‘yu mu desem,yoksa Gong Li‘yi mi?Out of Range‘i mi,yoksa Sikamikanico‘yu mu?Valla bu albümü dinlediğimde altın madeni bulmuş bi hımbıl kovboy kadar mutluydum.Bakalım zuladan bişeyler akacak mı önümüzdeki yıllarda.

MUHTEVİYAT : 1.Body Of Water , 2.Bunker Hill , 3.Eskimo , 4.Fela’s C*ck , 5.Gong Li , 6.How Strong , 7.Let’s Make Evil , 8.Melancholy Mechanics , 9.Millionaires Against Hunger , 10.Out of Range , 11.Rivers of Avalon , 12.Rollercoaster of Love , 13.Search & Destroy , 14.Sikamikanico , 15.Slowly, Deeply , 16.Someone , 17.Stretch , 18.Teenager in Love , 19.Time

NE YALAN SÖYLİYİM,YERİNİZDE OLSAM BURAYA TIKLAYIP ŞİMDİYE KADAR 80 KERE İNDİRMİŞTİM BU ALBÜMÜ.

Yazı bittiğinde “John McLaughin – My Foolish Heart” çalıyordu.