‘ Sinema ’ Mevzubahis Arşivi

The Killing – Son Darbe (1956)

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

İnsanoğlu ilginç yaratık vesselam.Bi zaafımız olur.Sürekli o zaaf üzerine hata yaparız.Bi daha yapmayacağımızı,bu işleri bırakacağımızı söyleriz ama yine aynı hatayı yaparız.Aynı tas,aynı hamam.
The Killing de böyle bir uslanmaz’ın,suç işlerken yakalanıp hapise düşen Johnny Clay’in(hafiften boksör ismini andırıyo sanki),hapisten çıktıktan sonra “Son bi vurgun yapıp,huzura kavuştuktan sonra bu işi bırakma hayalleri akabinde ekibini toparlayıp soygunu çekmesi hikayesi“ni anlatıyor.Film bi yandan da Stanley Kubrick’in ilk en büyük işi özelliğini taşıyor.
Filmimiz ilk olarak bir hipodromda başlıyor ve soygunun ne ile ilgili olduğunu şıp diye anlamamızı sağlıyor yönetmen.Çünkü asıl amacımız bilmecelerle,karmaşalarla uğraşmak değil,işimiz grubu toplamak ve soygunu planlamak.Madem hipodromun kasayı soyacağız o zaman hipodromdan da birinin eşlik etmesi gerek.Neyse ki kendisini hiç sevmeyen karısının onu sevmesi için para bile soymaya hazır hımbıl,sünepe bir hipodrom kasa görevlimiz var.Böyle işlerde bir adet gözünü para bürümüş polisi de ekipte tutmak lazım.Johhny Clay sağlam adam,onu da ayarlıyor.Ve bir adet satranç uzmanı yarma ve süper bir atıcıyla ekibi tamamlıyor.
Film hakkında spoiler vermeyeyim diyorum ama esas oğlanın o kadar parayı çalıp bavulun kapağını doğru dürüst kapatamadığından polislere yakalanması içimi sızlattı resmen.Hepsi salak bi köpek yüzünden.Yani adamı okyanusları aşıyor,bi bardak suda boğuluyor resmen.(ohh neyse konuyu tam olarak anlatmadım).Öküz gibi yağan yağmur yüzünden Digiturk’te bütün kanalların sinyalleri gitmişti,filmin en baba son 20 dakikasını izleyememiştim.Tabi dev film arşivi böyle durumlarda işe yarıyor.Taktım DVDmi,bitirdim filmimi.
Film kullandığı sahne planları ve anlatım tekniğiyle,Quentin Tarantino’ya Rezervuar Köpekleri ve Pulp Fiction filminde örnek olmuş gibi gözüküyor.Quentin Baba da maşşallah yani nasıl bi tür kırması yaptıysa Pulp Fiction’ı,neredeyse bütün baba filmlerin izlerini taşıyor filmi.Ama adam iyi birleştirmiş parçaları vesselam.
Ben şahsen soygun filmleri tarzı şeyleri pek izlemem ama bu film beni başından sonuna kadar dimdik tuttu.Kubrick ustamızın bu ilk dönem mükemmel işini mutlaka izlemelisiniz.

IMDB puanı : 8.2/10 (14,501 oy)

Top 250: #137

Altyazılı Bollywood : BombayTV

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Işıltılı ve eğlenceli yaşamlar.Sonra araya giren abiler gardaşlar.İntihara gidecek aşk hikayeleri.Sonra müziğin gimesiyle yine ışıltılı ve eğlenceli bir yaşama dönen hayat ve tabi hepimizin gençliğinde hasar bırakacak angutlukta ve vurdumduymazlıkta danslar.
Şaşırmayın,anlam verememek çok normal.Zira Bollywood adını verdiğimiz,hergün onlarca filmi seri üretim gibi piyasaya süren bi endüstrinin ürünü bunlar.Her ne kadar başlarda eğlenceli gibi gelse de,hergün aynı şeylerin 10 kere biraz farklı şekillerde gösterime girdiğini anlayınca Hindistan’da yaşamak işkence halini alıyor.Ve bu yüzdendir ki Hindistan’da iğneli yataklar üstünde yatan manyaklar peyda olmuştur.
Bu rezilliklere tahammül etmek zor,bilirim.Hepinizin bu rezil filmleri izlerken “En azından diyaloglarda bi orjinalite olsaydı be” diye düşündüğünüzü tahmin ediyorum.İşte mevzubahis sitemizi artık yazının bu noktasında devreye sokabiliriz.BombayTV,içinde bol miktarda hafiften geyik hint filmi sahneleri içeren ve bu sahnelere kafanıza göre altyazı ayarlayıp maille arkadaşınıza videoyu gönderebildiğiniz bir site.Arkadaş ortamında sırayla altyazı düzenleyip sonra da bunları okuduğunuz zaman çok eğlenceli oluyor.
Yine de bu siteye girdikten sonra fazla oyalanmayın derim.İnsan üzerinde,geçici bulanma,baş dönmesi,kas ağrıları gibi semptomatik etkileri bulunabilir.24 saatten uzun kullanımı gereken tedavilerde hasta mutlaka doktor gözetimi altında tutulmalıdır.

Güzide sitemizin adresi :

http://grapheine.com/bombaytv/

Aha aşağıdaki video da güzide bir arkadaşımızın BombayTV’de hazırlayıp
YouTube’a sürdüğü bir videodur.

Berbat Filmler ve Mehmet Ali Erbil

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

IMDB’yi severim.Sinema üzerine mükemmel bir kaynak olduğu için kutsal bir sitedir benim için.Her gün girerim.Arada sırada Top 100,Top 250 listelerini mıncıklarım.Genelde oradaki filmleri izlemeye çalışırım.Ama Bottom 100 (biraz yumuşatmak gerekirse alt 100 diyebiliriz ama orjinal hali derseniz k.ç 100 diyip kurtulurum) listesine dikkat etmezdim nasıl olsa birbirinden iğrenç filmleri izleyip napacam diye.
Ama geçen gün baktım,bakmaz olaydım.Zaten tek tük film çekilen ülkemizde,o filmlerin de en kötü 100 listesinde olduğunu görmek biraz üzücü.Hadi Amerikan filmleri,İngiliz filmleri girebilir,adamların yılda çektiği film sayısının haddi hesabı yok.Ama bizim ülke için Bottom 100 listesinde 4 filmimiz olması berbat bir sinema yeteneğimizin olduğunun göstergesi.
Bu isimlerini bahsedeceğim en kötü 4 Türk filminin arasında en düşük derecemizi 4. sıra ve 10 üzerinden 1.6 puanla Dünyayı Kurtaran Adam’ın Oğlu filmi alıyor (Tüh be bronzu kaçırmışız).Tüm dünya çapında kült film kabul edilen ilk filminin ardından böyle bi garabet çekmenin mantığı nedir bilemiyorum.Bu film bayağı mizahıyla 5 yaşındaki bir çocuğu bile güldüremiyor.Cüneyt Arkın’ın bu filmde oynamasını hiç yakıştıramadım doğrusu.
Diğer bir berbat filmimiz de 1.8 puanla 15. sırada olan Keloğlan Kara Prense Karşı.Allahaşkına söyleyin bana,en az izlediğimizin bile 4-5 kere izlediği eski o güzel Keloğlan filmleriyle bu b.ktan,saçma sapan esprilerle bezeli filmin ne alakası var?Bu filmin eski filmle olan tek alakası başroldeki karakterin yine Keloğlan olması galiba.
Biraz daha aşağıya indik ve geldik 21. sıraya.Filmimizin adı Hababam Sınıfı 3,5,puanı 1.9.Bu filmin adına niye 3,5 dediklerini anladım galiba.Ya şu olabilir : “Bakın biz en fazla 3,5 alacağız ona göre!” Veyahut “Heheyt o kadar b.ktan bi film çektik ki izlerken 3,5 atarak o sinema salonundan uzaklaşmak isteyeceksiniz!”
Ve geldik 4 kötü filmin arasından en iyisine (!).Bu da bir Hababam Sınıfı filmi ve bu sefer hıyarlar takımımız askere gidiyor.Aman Allahım film 44. sırada ve 2.2 puanı var inanabiliyor musunuz :D
Dikkat ettiyseniz bu saydığım 4 berbat filmde iki ortak nokta var : Birincisi 4 filmde de Mehmet Ali Erbil adını verdiğimiz toplumsal facia oynuyor.İkinci ortak nokta ise 4 film de eskiden severek izlediğimiz 3 adet film serisinin adi yeniden uyarlamaları.Bu tablonun üstüne bir de Mehmet Ali Erbil o kadar sinemadan bihaber insan ki,Türkiye’nin en büyük sinema yazarlarından biri olan Atilla Dorsay dandik filmlerini beğenmeyip kötü yorum yazdı diye ona sataşma cüretinde bulunabiliyor.
Eh ne diyelim,kimi insanlar ellerinde güzel senaryolar biriktirip para bulamadığı için facebooklarda para dilenir,kimileri de böyle ellerindeki bol parayı nereye süreceklerini bilmez,böyle antin kuntin işlere heba eder.Ama suratımda bi umut uyandıran filmler de var ülkemde Beş Vakit gibi,Kader gibi,Tabutta Rövaşata gibi.Lütfen böyle kaliteli filmleri izleyin,onların para kazanmasını sağlayın.Sinemayı para için yapan çapulculara fırsat vermeyin.(Sinemamızın geleceğini görebiliyorum!2112 yılında Top 250′ye 1 tane film sokacağız!)

Sinema Tarihinin En iyi Açılış Sekansı

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Yemyeşil bir ormanın içindeyken birden uçakların dönmeye başladığını görüyoruz…Ardından da hafif ritmle giren depresif bir gitar solosu…Çok geçmeden Jim Morrison’ın “This is the end..” diyerek şarkıya başlamasıyla her yer aleve bürünüyor.Filmin başından itibaren savaşın alevini ve sıkıntısını ruhumuzda hissediyoruz.Daha filmin başında “İşte film bu!” dedirten bu sahne Apocalypse Now filmine ait.
Francis Ford Coppola’nın bu filmi çekme macerası da neredeyse bir kıyamet haline gelmişti.Sette yaşadığı zorluklar yüzünden filmi çekemiyordu.Öyle bir duruma gelmişti ki yönetmen,intiharın eşiğinden dönmüştü.Galiba bu yüzdendir ki filmin her yeri ağır bir depresyon kokuyor.
Ama bu mükemmel filmi başka yazıda anlatacağım.Şu an sadece bilgisayarınızın sesini sonuna kadar açmanızı ve The Doors müziği eşliğinde bu mükemmel açılış sekansını izlemenizi istiyorum.

Bir İğrençlik Abidesi : Pink Flamingos (1972)

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

İşte size şahsımdan büyük bi hizmet!Üzerimde yaratacağı psikolojik etkileri bile bile,sırf siz küçücük sabi sübyancıklara denek olayım da bir nesil daha zarar görmesin diye film tarihinin en iğrenç,en vurdumduymaz filmini izledim.Bundan daha iyi bir yılbaşı hediyesi olamazdı.
Sinemamızda pek çok yönetmen-oyuncu ikilisi olmuştur.Bunlardan en önemlileri herkesin bildiği gibi Martin Scorsese-Robert DeNiro veyahut Tim Burton-Johnny Depp’tir.Ama böyle bir ikili daha önce görmediniz.Akıllarından sadece iğrençlik geçen bu ikili, filmlerinde her türlü düşünceyi fütursuzca uygulamışlardır.Onların adları John Waters ve Divine.
John Waters iğrençliğe düşkün bi yönetmendir ve bu yüzdendir ki oyuncusuna kadar herşey yüzüne bakılamayacak kadar iğrençtir.Bu yüzden de her filminin başrolüne genelde 200 kiloluk dev yarma Divine’ı yerleştirir.Kendisi keşke dev yarma olmakla yetinse.Aynı zamanda bir travesti ve bu durum iğrençliğin dozunu bir kat daha arttırıyor.
Film adını Divine’ın karavanının önündeki flamingo heykellerinden alıyor.Anlattığı hikaye ise tiplerden beklendiği gibi iğrençlik.Kadınları kaçırıp onlara tecavüz edip hamile edip bebeklerini satan bir çiftin,Divine’dan iğrenç olduğunu sanmalarıyla başlıyor herşey.Ama maalesef yanlış kişiye çatmışlardır.
Film çoğu sahnesinde seyirciyi zorluyor.Bunlara örnek vermek gerekirse,Divine’ın oğlunun kız arkadaşını kümese getirip sevişirken araya tavukları da kıstırıp öldürmesi,Divine’ın oğluna oral seks yapması,bi adamın Divine’ın doğum gününde g.t deliği şovu yapması,Divine’a meydan okuyan adamın kaçırıp hamile bırakmak istediği kadına spermlerini şırıngayla aktarması,aynı adamın sokakta gördüğü kızlara sosis bağladığı ç.künü göstermesi ve daha bunun gibi bir yığın iğrençlik.Film zamanında sinemalarda yayınlanırken midesi bulanıp çıkmak zorunda kalanlar oluyormuş.
Zarar verilen tavuklarla ilgili John Waters şöyle söylüyor filmin sonunda : “Hayvanları koruma dermeği,bana her zaman der ki : “Bir film için nasıl tavuk öldürürsün?” Ben tavuk yiyorum.Ve tavuk benim tabağıma kalp krizinden dolayı ölerek gelmiyor.”
Aslında bu sözler insanı biraz düşündürmüyor değil ama biraz da alaycı geldi bana.
Pink Flamingos çok uç noktalarda geçen bir film.Bu filme “eh ya biraz sevdim” diyemezsiniz.İzlediğinizde bu filmi ya çok sevecek ve John Waters’ın bütün filmlerini izlemek isteyecek,ya da bu filmden komple nefret edeceksiniz.Eğer yemek yerken biri size “b.k” dediğinde bile iğreniyorsanız,sakın bu filmi izleme teşebbüsünde bulunmayın.Huzurlarınızdan ayrılırken sizi Divine’ın o meşhur sahnesiyle başbaşa bırakıyorum.

Uyarı : Aşağıda izleyeceğiniz sahnedeki herşey tamamiyle gerçektir!Filmi izleyip izlemeyeceğinize bu sahneden sonra karar verin.Unutmadan,bu sahne filmdeki en masum sahnedir.