Arşiv: Mayıs, 2008

Sinemadan Çıkmış İnsan

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Gerek oyunculardan,gerekse yönetmenlerden sinema üstüne pek çok söz,pek çok yorum duymuşsunuzdur.Bazıları öyle bir şekilde lanse eder ki “Evet lan!Benim sinemam bu!” dedirtir size.Bazıları sadece saçmalar,peşi sıra anlamsız cümleler dizgisi kurar.Bu bir film içindeki sinema yorumu da olabilir.Genelde saçmalayanlar doğal seleksiyon yolu ile elenir.Gişeden beş parasız ayrılır ve bir daha o doğru dürüst ne olduğunu anlamadığı “sinema”yı anlatma teşebbüsünde bulunamaz.Kolay bir iş değildir “sinema”yı tanımlamak.Bu yüzden kimse de kimseden sinemayı anlatmasını istemez.Bizim yönetmenlerden ve oyunculardan beklediğimiz şey sadece saniyede bize 25 kere yalan söylemeleridir.Sinemanın dışında başka bir dünyaya götürebilme gücü varsa kabul.Anlayacağınız,her yönetmenin kafasında bir sinema tanımı vardır,ama onu film çekme haricinde bir şekilde tanımlamaya çalışırsa bazen saçma olabilir.Mesela David Lynch.Bu dengesiz,arıza adama “Sinema nedir?” diye sorduğunuzda hiçbir zaman aynı yanıtı alamayacağınıza eminim.Çünkü gelgitlerle dolu bir adam.İlk sorduğunuzda “Beynimdeki karmaşık dünyaların anlamsız veya anlamlı dışavurumu” diyebilir.Sonra tekrar sorduğunuzda “Ne olduğunu ben de bilmiyorum,çekiyorum ve insanlar anlam veremedikleri şeyleri seviyor” diyebilir.Aslında her dediğinden de vardır biraz sinema içinde.

Bütün yönetmenler sinema kavramını eşeleyedursun,ben size Yusuf Atılgan‘ın sinema üzerine döktürdüğü birkaç satırı yazacağım.Sinema dergisi “Sinemadan Çıkmış İnsan” bölümünde yaklaşık 1 yıl boyunca bu cümleleri yayınlamıştır.Her okuduğumda içimde daha büyük anlamlar uyandırdı bu cümleler.Özellikle sinemaya karşı olan aşkımı kat kat arttırdığına şüphe yok.Dünyanın en büyük yönetmenlerinden bile duyamadığım kalitede ve kusursuzlukta cümlelerdi bunlar.Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam isimli kitabından alıntılanmış bu mükemmel kısmı sizinle de paylaşmak istiyorum.

…İki saat sonra kalabalığın içinde,sinemadan bir dar sokağa çıkan sanki başka birisiydi.Düşünüyordu : Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği,kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. “Sinemadan çıkmış insan”.Gördüğü film ona birşeyler yapmış.Salt çıkarını düşünen kişi değil.İnsanlarla barışık.Onun büyük işler yapacağı umulur.Ama beş-on dakikada ölüyor.Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu ; asık yüzleri,kayıtsızlıkları,sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar,eritiyorlar.Bunları kurtarmanın yolunu biliyorum.Kocaman sinemalar yapmalı…Bir gün,dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara.İyi bir film görsünler.Sokağa hep birden çıksınlar.
Yusuf ATILGAN
-Aylak Adam-

Yazı bittiğinde “Yes – Close to the Edge” çalıyordu.Bu arada baktım da,ilk defa bir renk kullandım yazımın içinde.Nerdeyse 150. yazı oldu,daha yeni renk kullanmışım.Vay anasını be,cidden şaşırdım.

One Flew Over the Cuckoo’s Nest

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

One flew to east
One flew to west
and
One flew over the cuckoo’s nest

Hem filmin,hem de dünyadaki bütün insanların sabah uyanmasıyla çizeceği yolun bir şekilde belirleneceğinin de yegane göstergesi olan bir tekerlemedir bu.Çok kısadır,ama içindeki anlam çok derin.Başkalarının istediği gibi yaşayıp sağa sola,belli bir nizam içinde uçmak, veya sistemin içine sığamayıp bir şekilde contaları sıyırmak.Diğer tabiriyle ise Guguk Kuşları’nın mekanlarına rötarlı bir geçiş.Pek çoğumuzun pek çok şeyi istemeden yaptığını,ya ekmek parası ya da sevdiği birkaç insan için yaptığını biliyoruz.Hayat ağırdan veya hızlıdan ömrümüzden alıp giderken,pek çok hayal de sürüklenip gidilen,başkaları için yaşanan hayatın içinde sönüp gidiyor.

Ken Kesey‘nin 1962‘de yazdığı roman ve 1975‘te Milos Forman tarafından mükemmel bir şekilde uyarlanan bu film her saniyesinde,hatta her nano salisesinde bize bunları düşündürtüyor.Düşündükçe yer yer üzülüyor,yer yer kafayı sıyırmışçasına gülebiliyoruz.Akıl hastanesindeki insanların metaforlarla dolu dramlarına eğiliyoruz 2 saat boyunca.

R.P. McMurphy (Jack Nicholson) Bulunduğu hapishane ortamından kurtulmak için delice davranan,deli taklidi yapan bir insandır.Yaptığı pek çok taşkınlıktan dolayı da akıl hastanesine gönderilir.Öyle insanlar görür ki : Kimisi tam anlamıyla dış dünyayla bağlarını koparmıştır,kimisi ise akıllıdır,ama akıllı olduğunun farkında değildir.Bazıları da dış dünyada korktuğu,kaçmak istediği için buradadır.1001 çeşit sebep var anlayacağınız.Ama McMurphy de tam anlamıyla bir asidir ve buradaki insanları Hemşire Ratched (Louise Fetcher) ‘ın otoritesinden kurtarmaya çalışır.Bu kısımda da aslında çok büyük bir metafor devreye girmektedir.Devletlerin otoritesini kaybetmemesi için insanları susturmaya çalışması.En basitinden 1 Mayıs’ta kafalara durduk yerde inen coplar gibi düşünebiliriz.Akıl hastanemizde ise coplarımız,beyine verilen,insanın aklını her seferinde daha fazla yok eden elektroşoklardır.McMurphy kendini deli sananlara akıllı olduğunu farkettirmek için kendini feda eder adeta.Delileri hastaneden otobüsle kaçırıp balık tutmaya götürmekten tutun da,hastaneye kadınlar getirmeye kadar.İnsanların gözlerini bir nebze açar.Bazıları niye buraya düştüğünü sorgulamaya başlar.Ve kalesinin düşmesinden korkan hemşire,adeta insanları susturmaya çalışan baskıcı bir başbakan gibi her defasında şoku verir McMurphy’ye.

Filmin en büyük kopma noktası bana göre,McMurphy’nin ileride camı kırmak için kullanacağı büyük su kutusunu çıkarmaya çalışmasıdır.Çıkaramadığında şöyle der : “Olsun,en azından ben denedim. ” O kutu filmin finalinde de çok büyük yer teşkil etmektedir.Hatta,filmin finalinin sinema tarihindeki en güzel finallerden biri olduğunu söylesem abartmış olmam.İnsanın içinde isyan doğuran,tüylerini diken diken eden türden bir final.

Milos Forman,sinemasının alametifarikalarını bu filmde de göstermiştir her zamanki gibi.Jack Nicholson gibi bir manyağı,oynadığı rolü yaşayan bir sinema aşığını oynatarak çok doğru bir seçim yaptığını göstermiştir.Bu rolü başkasının oynadığını düşünemiyorum,bu kadar güzel olacağını da sanmıyorum.Bunun yanında Christopher Lloyd ve Danny DeVito gibi tanıdığımız oyuncular da deli rolleriyle kafamızda çok çeşitli düşünceleri yaratmıştır.

İnsana izlediğinde yeni düşünceler katan,artık o insanı eski o yapmayan filmlerden biridir Guguk Kuşu da.Eğer hala izlemediyseniz mutlak bir yerden bulup izlemenizi öneririm.Bu en iyi sistem eleştirilerinden biri olan filmi kaçırmak isteyeceğinizi sanmıyorum.


Teknolojiden Arınmak İstiyorum

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Kendimi çok hafiflemiş hissediyorum.Sigaraya bağımlı keşlerin o 3 gün duvarını aştığı an hissetikleri gibi bişey.Belki de daha lezzetli bi duygu.Çoğumuz interneti ve bilgisayarı zararlı maddeler sınıfında listelemese de benim listemin ilk sırasındadır genelde.Kurtulmak isteyip de kurtulamadığım bişey bu alet.Hayatımda herhangi birşeyi unutma şansım olsa,ya da işletim sistemi gibi belleğimin istediğim kısmını yönetebiliyor olsam muhakkak bu alete dair bilgilerimi silerdim kafamdan.Bağımlılık yapmasa güzel alet meret ama ister istemez yapıyor.1 gün boyunca bilgisayarla içli dışlı olmamak ne güzel bir duyguymuş ey ahali!Tabi bana kalsa ben yine bırakamazdım.Sağolsun 2 ay üst üste ödemesi unutulan Smile Adsl faturası sağladı bu kurtuluşumu.Birkaç gün de geri gelmez muhtemelen.Öyle bi uğradım,internet cafeden yazıyorum.Bakıyorum da doğru dürüst internetle ilgilenen bi kitle yok bu mekanlarda sanırım.Her yer bebe şebe,torun torlak dolu playstationlarda,bilgisayarlarda oyun oynayan.Allah’tan bağımlılık tek koldan oluyor bilgisayara genelde.Ya sürekli oyun oynayan,ya da sürekli internette bişeyler araştıran asosyal bir psikopat oluyorsun.2. dediğim tabi ki daha yararlı,ama dozajını aştığımız her şey gibi sadece insanı salaklaştırmaya yarıyor.Tabi en çok ikisine birden bağımlı olanlara üzülüyorum.Valla Allah kurtarsın.Umarım birgün insanlık olarak tası tarağı toparlar bu teknolojilerin gereksiz olan hepsini çöp kutumuza atmayı başarıp etrafımızdaki insanlarla doğru dürüst,bilgisayarımızı,internetimizi düşünmeden yüzyüze muhabbet ederiz.

Çıplaklar kasabası diye bişey gördüm gazetede hatta.Plaj değil,koskoca kasaba.Popülasyonu da bayağı yüksek.Herkes anadan üryan dolaşıyor.Teknolojiyi,giyimi,kuşamı bırakmış adamlar.Valla özenmedim desem yalan olur.Öyle bi ortamda 1 hafta takılmak isterdim.Düşünün,çıplaklığın normal olduğu bir ortamda kapalılık çekici geliyor insana.Ne muntazam bir durum.Bir kadına çıplakken baktığında hiçbirşey hissetmediğin bir ortam.Niye hissetmiyorsun,çünkü destekli sütyen,ya da g.te destek veren silikon gibi elbise parçaları yok.Haliyle erkeklerin sarkık ç.kleri,kadınların da sarkık memeleri içinde bir ortam hepimizi daha farklı,daha garip şeyleri düşünmeye itebilir diye düşünüyorum.Biraz daha insani şeylere.

Arada bir internet cafeye uğrarım dedim ama o da belli olmaz.Üşengeç bi adamım,belki de k.çımı bile kımıldatmam bağlantı gelene kadar.Gerçi iyi oluyor,cafeye gelirken 2-3 adım atıp güneşin hafiften tadına bakmak.Yine de gelmezsem,sizi yaklaşık 2-3 gün boyunca her tıklayıp izlediğinizde güldürecek bir Family Guy sahnesiyle başbaşa bırakıyorum.Elcağızlarımla altyazısını ekleyip kırptım,Youtube’a koyacaktım yine kapanmış.”Ulan 1 gün içinde amma şey değişiyor” dedim,şaşırdım.Akabinde videoyu Dailymotion’a yükledim.Bundan gayrı,diğer video paylaşım sitelerinde gereken video olduğu sürece Youtube isimli laçkalaştırılmış platformu kullanmayacağım.Sezyum’un da dediği gibi : “Hepinizi sinema salonlarında seviyorum.”


Yazı bittiğinde “Bing Crosby – Brother Can You Spare a Dime?” çalıyordu.

Alamaailman Vasarat – Maahan (2007)

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Şaka maka şu 5-6 aylık sürede çeşit çeşit grupların tadına baktık dünya müziğinden.Dinledikçe,deştikçe,yeni türler peyda oldu ortaya.Metal veyahut rock dinlemeye başladığım ilk zamanları düşündüm de bi an,her şey ne kadar yüzeyseldi.Müzik 2 kola ayrılıyor gibi bişeydi : Metal ve rock.Gariptir ama iyi bir müzik dinleyicisi hiçbir zaman profesyonel olamıyor.İsterse yıllarca k.çını yırtsın bütün müzikleri,kolları kavramak için ama namümkün.Bitmek bilmez bir yolculuk.Zaman içinde trashi,heavysi,progressive,glam gibi türler de yetmeyince daha da kazıyor insan kuyuyu.Kazdıkça daha değerleri madenlere ulaşılıyor genelde.Flamenko metal mi dersin,yoksa blues metal mi?Envai çeşit tür.İşin en kötü yanı,yeni türleri keşfettikçe seçicilik artıyor ve eskiden dinlediğin daha yüzeysel türlere bile b.k atmaya,ihanet etmeye başlıyorsun.Mesela geçenlerde bi Metallica dinleyeyim dedim,yemin ederim 15 dakikadan fazla dayanamadım.Şarkılar çok dandik ve sıradan geldi nedense.Gerçi bu hareketimi Metallica’nın son yıllardaki düşüş ivmesine de bağlayabilirim.Son albümleri sayesinde büyük miktarda gözümden düşmüştü kendileri.

Kuyuyu kazarken yine 2-3 ay önce bulduğum bir cevherden bahsetmek istiyorum size.Alamaailman Vasarat isminde,bazılarımızda okuma özürü doğuracağına inandığım,çeşitli şekilde ismini telaffuz etmeye çalışacağımız türden bir grup.Elımeyılmın Vesırıt şeklinde kullananlar en yaygın kesim olacaktır sanırım.Ama grup Finlandiyalı olduğu için telaffuzunu deneme girişiminde bile bulunmayın derim.3 aydır dinliyorum,bi kere bile grubun adını dışımdan söylemedim.Yasak elma gibi mübarek.Kendilerini “Hayali dünya müziğinin Finli Peygamberleri” olarak tanımlamışlar.”Ulan napmış bunlar kendilerini iyice şişirmiş” diye düşünmeyin,grubu dinlediğinizde ne kadar mütevazi bir tanım yaptıklarını anlayacaksınız.

Alamaailman Vasarat (Hammers of Underworld),Jarno Sarkula (sopranino, soprano, alto, tenor and bas saksafonlar, klarnet, kontrbas klarnet, diğer ağaçtan yapılmış etnik çalgılar) , Erno Haukkala (trombon, tuba, pikolo trombon) , Miikka Huttunen (tulumba klavye, kuruklu piyano, klavyeler, melodika) , Tuukka Helminen (çello) , Marko Manninen (çello) , Teemu Hänninen (davullar, perküsyon) tarafından oluşturulmuş progressive,punkımsı havalar içeren bolca coşkulu enstrümantal dünya müziği yapan en iyi gruplardan birisi.Çaldıkları çalgılardan da anlamışsınızdır ne kadar çeşitli müzik anlayışları olduğunu.Jarno Sarkula zaten tek kişilik orkestra gibi mübarek.Adama ne versen çalıyor.Acaba grubun gelirleri çalınan çalgı sayısına göre mi dağılıyodur?Öyleyse sadece çello çalan 2 eleman diğerlerinin yanında fakir fukara kalıyodur.Neyse ne,onlar anlaştıktan sonra para konusunu tartışmak bana kalmadı ya.Yaptıkları işleri gerçekten çok özenli çıkaran bir grup.Klipleri bile kısa film tadındadır,gerçekten mükemmeldir.Genelde siyah beyaz çekerler.Kebab Tai Henki isimli klipleri acayip hoşuma gitmektedir.

Grup 2000 yılında Vasaraasia ve 2003 yılında Käärmelautakunta isimli albümleri çıkarmış.Bunun yanında benim bahsedeceğim albüm 2007 yılında çıkardıkları Maahan.Müziğin dili yok diyolar,gurban olduğum yaradanım,bu nası bi müziktir?Keşke dili olsa da konuşsa.Albüme b.k atmak istiyorum,şu kötü,bu kötü diye.Ama atamıyorum.”İlk 2 albümlerinde iyiydiler,ama bunda resmen s.çmışlar.” demek istiyorum ama diyemiyorum.Albüm tam anlamıyla bir başyapıt,evet başyapıt.O Masterpiece dediklerinden.Albümde özellikle Helmi Otsalla,Elaimet Huutaa,Kaarme Toi Ruton Kaupunkiin ve Kyyhylly şarkılarına takıntı derecesinde hastayım.Kendileri beni acayip moda sokmaktadır.Özellike Elaimat Huutaa’yı Audiosurf‘te oynadığım zaman ne gam kalır ne tasa.Çalgıları şarkıların içinde o kadar güzel eritmişler ki,içine bolcana fındık fıstık basılmış mükemmel bir Snickers yemiş gibi hissediyorsunuz.

Apocalyptica da Finli bunlar Finli.2 grup arasındaki 398.548 tane farkı bulun.Hangisi daha özenli iş yapıyor,hangisi özgün bana sonucu söyleyin.Biri Metallica coverlayarak meşhur oldu,diğeri çok özgün,mükemmel işler çıkardı ama dünyada tanıyan insan sayısı çok azdır.Ne adaletsiz bi dünya.İşin basitine kaçanlar meşhur oluyor her zaman…

MUHTEVİYAT :
1. Maahan — 0:57 , 2. Kyyhylly — 3:40 , 3. Helmi Otsalla — 3:36 , 4. Luiden Valossa, Naapurin Talossa — 3:40 , 5. Huikeuden Lieriö — 3:53 , 6. Eläimet Huutaa — 5:55 , 7. Lumeen Nukkuneet — 5:28 , 8. Katkorapu — 4:23 , 9. Käärme Toi Ruton Kaupunkiin — 3:23 , 10. Rooman Ruumiit — 3:40 , 11. Elukka — 1:11

Alamaailman Vasarat – Maahan

Yazı bittiğinde “Billy Cobham – Anxiety” çalıyordu.

En Kötü 5 Site Adı

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Bu işin resmiyeti yok tabi ki.Yani demek istediğim,Ulusal Alan Adları Birliği gibi bir topluluk tarafından seçilmiyor bu alan adları.Öyle bi birlik de var mıdır bilmiyorum.Varsa da muhtemelen hatırlı müşterilerine güzel alan adlarını parselliyorlardır.Böyle birlikler başka ne işe yarar ki?Karpuzun tam ortasındaki lezzetli yerini yer böyleleri her vakit.Bizim mecliste masa altlarından,sağdan soldan üstünde kıyak geçilecek isimlerin yazdığı kartlar gibi olur olay bi nevi.Ama burda maille geliyor.Kimden : Seymour Asses , Konu : Hamili Kart Yakınımdır , Öncelik : Yüksek! , Mesaj İçeriği : Sevgili Robert,bizim cemaatten Rodger Dodger diye bir arkadaş var,sosyal pezevenklik üzerine bir site yapmak istiyormuş ne zamandır.Hepimiz biribirimizin tanıdıklarına alan adlarını kapattığımız için doğru dürüst arsa bulamamış.Zamanında bana da çok büyük iyilik yapmıştı,kıramadım.Arkadaşa www.pimp.com’u ayarlasak da dalgasına baksa.

Böyle adamların kadrolaşması yüzünden ne işe girecek yer kaldı,ne de alacak domain.Hatta güzel bi atasözümüz vardı bu durumla ilgili,Al Hasan’a ver Hasan’a,….. kaldı kel Hasan’a.En azından buna benzer bişeydi.Yani demek istediğim,bu en kötü 5 alan adı sahibinin suçu yok.Alacak alan adı kalmadığı için böyle şaklabanlıklara maruz kalmışlar.Her yer fırsatçı dolu,bir biz keriziz sanırım.Zamanında kepçe kepçe parsaları kapanlar şimdi domainleri 10000-20000 dolar gibi dudak uçuklatan miktarlara satıyorlar.Oha be kardeşim, www.a.com bile o kadar etmez.Sen kalkmışsın,www.bilmemnepazari.com tarzında bi siteye 20000 dolar istiyorsun.www.pizza.com 2,6 milyon dolara satılmış diyorlar.Bi girin bakın Allah aşkına,2,6 milyon dolara satılan bir sitenin içeriği bu kadar mı kötü olur?Dünya basınından uyduruk bir kaç gazete veya site bir haber uyduruyor,zaten bizim basın da hemen hazır böyle haberlere.Araştırmadan soruşturmadan yayınlıyorlar.www.whoshouldliveagain.com‘un bir Türk sitesi olduğunu kaç tane haberci söyledi?Hepsi “Atatürk önde,hadi siz de oy verin!” havasındaydı.

Her neyse konu yazdıkça dağılıyor,en iyisi şu en kötü 5 alan adına bi göz atalım :

1 – www.whorepresents.com : Ünlülerin adlarını yazıp arama yaptığımız bi site.Ama sitenin adını Whore Presents (Fahişe Sunar) şeklinde böldüğümüzde çıkan anlam,sitenin rezil kepaze olmasına yetiyor da artıyor.

2 – www.expertsexchange.com : Programcıların bilgi ve tecrübelerini paylaştığı bir bilgi kaynağı.Ama bi plastik cerrahi sitesi olsa daha uygun olurmuş sanki be. (Expert Sex Change – Uzman Cinsiyet Değişimi)

3 – www.penisland.net : Bir yer düşünüyorum,gözlerim kapalı.İçi (Pen) kalemlerle dolu.Dur lan,frekans karışmış,içi ç.klerle (Penis Land) doluymuş.Valla burdan bişey almam,kalem diye alırım ç.k gelir,yüreğime iner maazallah.Hele hele siyah kalem hiç istemem.

4 – www.therapistfinder.com : Bi terapistle konuşup,içimi dökeceğim diye girdim (Terapist Bulucu),ama nedense Tecavüzcü Coşkun‘dan ötesini bulamayacağım gibi geliyor. (The Rapist Finder – Tecavüzcü Bulucu)

5 – www.powergenitalia.com : Kısaltmaları fütursuzca kullanmanın sonucu budur işte.İstersen İtalya’nın en büyük Jeneratör şirketi ol,mal mülk senin olsun ne yazar?Milletin aklına bu sitenin adını gördükten sonra ç.k,d.şak gibi kavramlardan ötesi gelmeyecektir. (Güçlü Kamaşullah*)

*Kamaşullah = Devasa boyuttaki erkek cinsel organına,kendi argomuzca verdiğimiz isim.