Arşiv: Ocak, 2008

Cdcovers.cc : Dev Yarasa DVD kapakları arşivi

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

TTNet bi yandan yeni açtığı müzik indirme sitesinde vasat şarkıcı Tarkan’ın vasat albümlerini ve başka dandik dunduk şarkıları indirttiğini söyleyedursun,biz yine en doğru yolumuzdan gitmeye devam edelim.Zaten eğer doğru dürüst bi müzik dinleyicisiyseniz o sitedeki müzikleri değil beleşe,üstüne para verseler bile dinlemezsiniz.Millet yıllardır deli gibi korsan müzik,korsan film indiriyor,bunlar daha kimsenin alıp dinlemeyeceği üfürükten şarkıları millete kakalama derdindeler.Tamam eyvallah ben de isterim korsanla işimiz olmasın da,alışkanlıkları değiştirmek zor.Alışmışım hergün 2-3 tane yeni albüm indirip dinlemeye,veyahut filmleri dizileri indirmeye.Herkes de benim gibi bağımlı zaten.Bazen düşünmüyor değilim.Acaba korsan kullandığımız zaman Allah katında günah işlemiş oluyor muyuz?(Eyvaaah yine STV ruhu geldi)
Neyse şimdilik bu içsel sorgulamaları bi kenara bırakalım günün esas oğlanı Cdcovers.cc adresimize gelelim.Dikkatinizi çekerim esas oğlan dedim,Asmalı Konak’taki Özcan Deniz tadında bi denyodan bahsetmiyorum.(Denyo kelimesine kanım baya ısındı.Bu hakareti baya bi adam yiyecek bu aralar du bakalım)
Bende arşivci bi ruh var.Efenim DVDsidir,müzik albümüdür indirdikten sonra şayet DVDye çekersem illa ki onun dışında kapağı olacak.Kapağında orjinal resimleri yüksek çözünürlükte olacak.İşte bu site böyle mükemmel bi amaca (ya da bizim bu işlediğimiz korsan günahına) ortaklık ediyor.Sırf DVD kapağı dediğime bakmayın.Blu-Ray,Bollywood,Dreamcast,Gameboy Advance,HD DVD,Playstation Serisi,Wii,XBox gibi platformlarının hepsinin kapakları var.Bi de adamlar o kadar güzel düzenlemiş ki arkası önü sağı solu her yerinin kapak görselini ayrı ayrı veriyor.
Eğer siz de benim gibi derinden bi arşivciyseniz antin kuntin sitelere,ya da Google’ın resim arama motoruna takılmayın derim.Sonuçta korsan iş olsa da arşivciliğin de bi standartı var.DVD korsan da olsa Verbatim olacak.İndirdiğin kapak görsellerinin çözünürlüğünün hepsinin boyutu aynı olacak.Ordan al,burdan ekle işle olmaz.Ya da şöyle de diyebiliriz : El zigiyle gerdeğe girilmez.Ailenizin DVD görsel kapakçısı cdcovers.cc tek başına yeter size.

Punk Goes Metal

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör
Çoğu rock veya metal dinleyen hödükler bi halt dinlediklerini,müzikten çok anladıklarını sanarak genelde trip atarlar : “Yok baba yaaa,punk beni sarmıyor.” A be hödüğüm,a be zındıkzadem.Söyle bana acaba hiç oturup bi gün doğru dürüst bi punk dinledin mi?Punk dinliyorum diye gidip boy band tipli denyoları dinliyorsunuz,ondan sonra punka ağzınızı yamultuyorsunuz.Vallaha o ağzınızın ortasına bi tane yumruğu oturturum haa.Açın bi Sex Pistols dinleyin ondan sonra okuyun burayı.Kafamın tasını attırmayın.
Bu albümün adı da biraz önce üstte bahsettiğim hödüklere bi gönderme.”Madem bazı dallamalar ters düz konuşuyo hakkımızda,madem onlar bize yükselemiyo,biz de onlara ineriz.” diyor babalar.Harbiden de güzel diyorlar.İşin şakası bi yana bu albüm Punk Goes… diye giden bi serinin metal cover ayağı.Bu albümün haricinde daha Punk Goes 80′s,90′s,Acoustic,Pop gibi envai çeşit ayakları var.
Punk Goes Metal albümü,zamanında o Headbang’ten bu Headbang’e götürten metal şarkılarını kendi alanına çekiyor ve yeniden yorumluyor.İlk olarak Judas Babanın Breaking the Law coverıyla başladığımız an bitiyoruz zaten.Ardından benim bu albümde en sevdiğim cover “Talk Dirty to Me” geliyor ki,benim bünye daha 2. şarkıda iflas oluyor.Sonra Guns N Roses coverı My Michelle bizi Axl Rose gibi donla sağdan sola savurtturuyor.
Coverların hepsi birbirinden güzel ama benim en çok ilgimi çeken cover “Aaah aah ooh yeah yeaah shoot me shoot me” diye bi kadın haykırışlarıyla başlayan Sexual Abuse şarkısı.Bu şarkıyı evinizde yüksek sesle çalsanız altınızdaki her bi haltınızı takip eden mahallenin muhtarı salak teyze eve kadın attığınızı ve onu bağırttığınızı sanabilir.
Şarkıların hangisini öveceğimi bilemiyorum.TNT‘den tut Harvester of Sorrow‘a,I Remember You‘dan Why Rock?‘a kadar hepicüğü birbirinden güzel hazırlanmış coverlar.
Punk seven ayakkabı fırçası kafalı bu denyolar bu albümü çoooktan dinlemiştir.Ama benim işim Punk’a laf eden denyolarla.Durun kaçmayın dinletecem bu albümü.Ne demiş porno kralımız Şahin K. babamız : “İster zorla,ister gönüllü.Gönüllü istersen sen de zevk alırsın.İstemezsen valla zorla …… seni”.İşte bu albüm böyle bi albüm.Punk’ın ne olduğunu bilmeden “Punk’s not death” tişörtleri giyen salaklara selamlar.

MUHTEVİYAT : 1.”Breaking the Law” (Judas Priest) – Divit , 2.”Talk Dirty To Me” (Poison) – Jughead’s Revenge , 3.”My Michelle” (Guns N’ Roses) – AFI , 4.”War Ensemble” (Slayer) – Bigwig , 5.”Heaven” (Warrant) – New Found Glory , 6.”Bark at the Moon” (Ozzy Osbourne) – Strung Out , 7.”I Remember You” (Skid Row) – The Ataris , 8.”Harvester of Sorrow” (Metallica) – Link 80 , 9.”Sexual Abuse” (St. Madness) – Guttermouth , 10.”T.N.T.” (AC/DC) – Dynamite Boy , 11.”Little Fighter” (White Lion) – Death By Stereo , 12.”Youth Gone Wild” (Skid Row) – Swindle , 13.”I Don’t Know” (Ozzy Osbourne) – Turnedown , 14.”Looks That Kill” (Mötley Crüe) – Diesel Boy , 15.”Holy Wars” (Megadeth) – Rx Bandits , 16.”Love Song” (Tesla) – Ten Foot Pole , 17.”Why Rock?” (Leather Pyrate) – The Aquabats

Manyaklıkla Aşk Arasında : Neverball

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

İlk başta şunu belirtmem gerekir ki,bu oyunu oynamak için bende ne gerekli sinir hücreleri,ne de sabır vardı.Bu yüzden bundan yaklaşık 1 yıl önce yaptığım deneyde kobay olarak sevgili kardeşimi kullandım.Bu deneklik süreci hem kardeşimde,hem de bende çok büyük izler bırakmıştır.Oyunumuzun adı Neverball ve işte denek süreci :
İlk başta herşey çok güzeldi.Bazı yerlerinde delikler olan tablada mouse yardımıyla topunu yürüten abim,yuvarlak renkli halkaları topluyor ve bölümü geçiyordu.
Sonra bir de eğimler girdi işin içine,delikler de arttı bunun yanında.Her ne kadar genelde bölümde uğraşsa da geçiyordu.
Ama daha sonra tedavinin en ileri safhasında oyun sapıtmaya başladı.Geçmeniz gereken bölümler öyle bir hale gelmişti ki,artık şeytana ruhunuzu satmanız çok yüksek bir olasılıktı.Nitekim ben buraya kadar bile gelemedim.Topu kontrol etmek çok zordu ve benim gibi sakin bir adamın bile sinirlerini yüksek derecede bozuyordu bu oyun.Ve abim içindeki Mr. Hyde‘a (ya da Hulk mu desem?) karşı koyamadı ve ilk olarak elindeki klavyeyi çok ağır bir yumruk darbesiyle dağıttı.Bunu yaptıktan sonra sakinleştiğini düşündü ve klavyenin tuşlarını yerden bulup uygun yerlere yerleştirmeye çalıştı.Ama gözü o kadar dönmüştü ki,aradığı bir tuşu bulamayınca klavyeyi yine yumrukladı ve birkaç parça daha döküldü.Ama neyse Allah’ın izniyle topladı.(STV programı sunuyor gibi hissettim kendimi bir an)Neverball’a tekrar döndü.Ama oyunu oynamadan bilemezsiniz,böyle bir oyunda yukarıdaki resimdeki gibi bir bölümü bitirmek neredeyse imkansız gbi birşey.Zaten abim de bekleneni yaptı,topu düşürdü,topu düşürdü ve bir daha düşürdü.Artık abimin sinir hücreleri kaynama noktasına gelmişti ve ilk monitöre yumruk çaktı,ama kesmedi.Daha sonra elindeki klavyeyi masaya vura vura parçaladı.Ne mutlu ona artık oynayacak bir mouse’u yoktu ve bu mouseun parçalanması onu oyundan uzaklaştırmıştı.Ama maalesef bir süreliğine.Bir yıl sonra aynı oyunun başına tekrar döndü ve aynı sahneler.
İşte Neverball böyle bir oyun.Mafya gibi bir kere girdin mi çıkması çok zor.Senin hayatından ve etrafındakilerin hayatından çok şey alır götürür bu oyun.Ben %99.999 bir eminlikle inanıyorum ki bu oyunu yapan adam bile bu oyunu bitirmemiştir.Zaten oyunun amacı bu abimin Bakırköy’lük durumundan anladığım kadarıyla insanlara sadece contayı sıyırtmak.Kurtulmak için mouseu parçalamanız lazım.Klavyeyi parçalamak kurtarmaz.Çünkü sadece mousela oynanıyor.Eğer başınıza bela,beyninize arıza arıyorsanız :

Download – Neverball

Dipçik Not : Bu oyunu ve insanlar üzerindeki etkilerini incelememde bana deneklik yapan özel insan,güzel insan ama bi yandan da Hulk insan abim Murat’a teşekkürlerimi bir borç bilirim.

Sinemanın Babası : Georges Melies

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Evvel zaman içinde,kalbur saman içinde.Tarkovskyler tellal iken,Kubrickler berber iken,bir üstad yaşar imiş.Adı Georges Melies imiş.Sinemanın kitabını bu saydığım diğer isimler daha portakalda vitaminken yazmış kişi imiş bu adam.
Evet efenim,birçoğunuz bilmez ama daha millet sinemanın “S”sini bile bilmezken bu üstad insanların o yıllarda ve hatta şu an bile aklının alamayacağı filmler yaptı.Kamerayı belki Lumiere Kardeşler bulmuş olabilir,ama onların bir mucit olarak kenarda tutmak lazım.Çünkü maalesef o kamerayı gürüldetecek sinemacı ruhları yoktu.Melies zaten çılgın bi adamdı.Bi yandan da sihirbazlık ve tiyatroculuk yapıyordu ki,bu o kamerayı eline geçirdiğinde neler yapabileceğinin bir göstergesiydi.
Sonra bir yerden kamera buldu ve 1896 yılından itibaren film üretimine başladı.Üstad bu konuda son derece başarılıydı,yaptığı filmler insanları ağzı açık bırakıyordu.Filminde oynayan bir kadını,bir sihirle anında ekrandan kaybedebiliyordu.Bir insanı başka bir cisme dönüştürebiliyor,ya da klonluyordu.Maket ya da buna benzer objeleri kullanarak sahnesini oluşturuyordu.
En önemli eseri Jules Verne’n romanından uyarladığı A Voyage Dans La Lune-Ay’a Yolculuktur.Bu filminde Ay’ı ve oradaki ilginç dünyayı çok güzel resmetmiştir usta yönetmen.(-Ay’daki ilginç dünya mı?Güzel bi cümle.Ha ha :D )
Ama sonraları insanlara nedendir ilginç gelmemeye başlamıştır yönetmenin filmleri ve kariyerinde bi düşüş başlamıştır.Bu da tabi yönetmenin çok zoruna gitmiştir.İnsanların böyle bi anda bazı şeyleri silebilmesi de ilginç gerçekten.İnsanlar zamanın komedi filmleri furyasına kapılmıştır.Ve Melies bir gün anlaşılmadığından dolayı filmlerinin hepsini evinin bahçesine yığmış ve yakmıştır.Ne mutlu bize ki bazı filmlerinin kopyaları Avrupa’ya yayıldığından kalan filmleri şu an izleyebiliyoruz.
Bu hikayeden gördüğümüz olay şudur ki,günümüzde olduğu gibi insanlar zamanında da maymun iştahlıymış ve bu yüzden de bi insanın kafayı yemesine,sinemayı bırakmasına sebep olmuşlardır.Herkese öldükten sonra destek.Kör ölür badem gözlü olur,kel ölür sırma saçlı olur hesabı…

Georges Méliès’in yönettiği yüzlerce filmden bazıları:

* The Bewitched Inn / L’Auberge ensorcelée (1896)
* The Vanishing Lady / Escamotage d’une dame chez Robert-Houdin (1896)
* Le Manoir du diable / Le Manoir du diable (1896)
* The Four Troublesome Heads / Un homme de têtes (1898)
* An Up-to-Date Conjuror / Illusioniste fin de siècle (1899)
* Cinderella / Cendrillon (1899)
* The Dreyfus Affair / L’affaire Dreyfus (1899)
* Jeanne d’Arc (1899)
* Fat and Lean Wrestling Match / Nouvelles luttes extravagantes (1900)
* One Man Band / L’homme-orchestre (1900)
* The Two Blind Men / Les Deux aveugles (1900)
* The Man With The Rubber Head / L’homme à la tête de caoutchouc (1901)
* Bluebeard / Barbe-bleu (1901)
* Aya yolculuk / Le Voyage dans la Lune (1902)
* Gulliver / Le Voyage de Gulliver à Lilliput et chez les géants (1902)
* Extraordinary illusions / Illusions funambulesques (1903)
* The Enchanted Well / Le Puits fantastique (1903)
* The Apparation / Le Revenant (1903)
* The Music Lover / Le mélomane (1903)
* The Infernal Boiling Pot / Le chaudron infernal (1903)
* The Infernal Cakewalk / Le cake-walk infernal (1903)
* The Inn Where No Man Rests / L’Auberge du Bon Repos (1903)
* The Mystical Flame / La flamme merveilleuse (1903)
* Kingdom of the Fairies / Le royaume des fées (1903)
* The Monster / Le monstre (1903)
* The Magic Lantern / La lanterne magicue (1903)
* The Ballet Master’s Dream / La rêve du maître de ballet (1903)
* The Damnation of Faust / La damnation de Faust (1903)
* The Living Playing Cards / Les cartes vivantes (1904)
* Imperceptible Transmutations / Le thaumaturge chinois (1904)
* The Terrible Turkish Executioner / Le bourreau Turc (1904)
* Untameable Whiskers / Le roi du maquillage (1904)
* The Impossible Voyage / Le Voyage à travers l’impossible (1904)
* The Scheming Gambler’s Paradise / Le tripot clandestin (1905)
* Hilarious Posters / Les affiches en goguette (1905)
* Palace of the Arabian Knights / Le palais des mille et une nuits (1905)
* Paris to Monte Carlo / Le raid Paris-Monte Carlo en deux heures (1905)
* The Merry Frolics of Satan / Les 400 farces du diable (1906)
* The Mysterious Retort / L’alchimiste Parafaragamus ou La cornue infernale (1906)
* Denizler altında 20,000 fersah / 20,000 Lieues Sous les Mers (1907)
* The Eclipse / L’éclipse du soleil en pleine lune (1907)
* Dream of an Opium Eater / Le rêve d’un fumeur d’opium (1907)
* The Devilish Tenant / Le locataire diabolique (1909)
* The Doctor’s Secret / Hydrothérapie fantastique (1910)
* Conquest of the Pole / À la conquète du pole (1910)
* Les Aventures de baron de Munchhausen / Les hallucinations du Baron de Münchausen (1911)
* The Ranchman’s Debt of Honor (1911 – ABD)
* Conquest of the Pole / La Conquête du pôle (1912)
* The Knight of the Snows / Le Chevalier des neiges (1912)
* Cinderella or The Glass Slipper / Cendrillon ou La pantoufle mystérieuse (1912)
* The Ghost of Sulpher Mountain (1912 -ABD)
* The Prisoner’s Story (1912 – ABD)
* Le Voyage de la famille Bourrichon (1913)
* Cabby’s Nightmare (1914)

Çakma Mallar ve Kemeraltı Faciası

Bunu,alttakini ve ondan sonrakini yazan Deli Profesör

Bizim dükkanda hergün blogumu yazıyodum ne güzel.Bugün eve de ADSL bağlanacaktı,bağlanırken başında durayım dedim,hem de evde mis gibi Laptopla yazarım bi yandan da d.şhak kebabı yaparım dedim.Yetkili kurulumu yaptı,ama aktif olmamış.Ya kardeşim ne şansım var benim ya.Bütün hayallerim her seferinde böyle suya mı düşmek zorunda?Angut gibi belki aktif olur diye bi kaç saat beklesem de nafile,olmadı.Ben de geldim internet cafede boktan bi gürültü içinde bişeyler yazmaya çalışıyorum.
Ben şahsen ne elbise seçmeyi bilirim,ne de severim.Giyerken giymesi herkes gibi bana da güzel tabii.Cebimde biraz para vardı,Kemeraltı’na gideyim de bişeyler giyeyim dedim.Ama çocukluktan aklımda kaldığıyla buranın ne kadar boktan bi yer olduğunu unutmuşum.Herkes g.t g.te.G.tten başka hiçbişey göremiyorsunuz.Sağınız g.t,solunuz g.t.Bu resimdeki kemeraltının fotoğrafını ne zaman çekmişler bilmiyorum ama yalan.Böyle değil kemeraltı.Fotoğraf çekmek için objektifini tutsan,afedersiniz birinin g.tüne girer.
Neyse bi tane Colin’s mağazası gördüm orda,attım kendimi.Pek de ilginç bişeyler yoktu.Timsah Sweatshirtleri falan vardı ama onlar da hem kaliteli değil,hem de pahalı.İki kuruşluk elbisenin üstüne Timsah bastık diye anasının nikahına satıyolar.Kapıdan tam çıktım çıkmadım adamın biri geldi.”Bizim malları da görmek ister misiniz?” dedi.Adamlara mırın kırın ediyosun ama yok adam götürecek.Gittik peşine takıldık,kuytuda bi yere götürdü.Valla her gittiğim yerde şu işin elbise değiştirme kısımları ciğerimi yakıyor.Şapır şapır ter akıyor sinirden.Şunları denemeden alsak da olmuyo anasını satayım.Sırf bu yüzden beğenmediğim elbiseleri bile alıp şu elbise faslından kurtulmak istiyorum.
Ordan çıkıyorum bu sefer başkası sürüklüyor,başka yere götürüyor.Nerden geldik,nereye gidiyoruz belli değil.Allah’tan götürdükleri yerlerde daha az insanlar oluyor.Sonra bunun gibi bi kaç tekrar daha yaşayarak nihayet bişeyler alabiliyorum.Bu Kemeraltı çakma marka olayını da baya geliştirmiş.En çok Levis çakmaları var.Gerçeğine birebir benzetir olmuş artık adamlar.Levis’e bi şikayet etsen bu malları Kemeraltı’nı yakmadan bu çakma malları temizleyemez o derece.
Neyse efenim bi de ayağımıza bi ayakkabı uyduralım dedik.Her girdiğimiz ayakkabıcı farklı bi ayakkabı teknolojisi söylüyor.Ayakkabı almayalı bayağı gelişmiş bu olaylar :)
-Abi bu ne kadar?
-Fiyatı cart YTL ama bunda Water Tight teknolojisi var.
-Hımmm.Bi de şuna bakayım.
-O da curt YTL ama süperdir.
-Kışın sıcak tutar mı?
-Ohooo sen ne diyosun Thermo taban olum o.
Netekim bu afili lafların etkisiyle “Thermo Taban” ayakkabımı aldım ama giydiğim bi ay boyunca hiç bi Thermo tabanlığını görmedim.Ayağım eskiden olduğu gibi dondu.Satan adam leş gibi sarhoştu zaten,o adam o kafayla cıbıl cıbıl da yürüse üşümez.Kafa güzel olunca teknoloji uydurma yeteneği de gelişiyo anlaşılan :)
Kısacası : Adamın içinden Kemeraltını alabilirsin.Hem de kolayca.Ama Kemeraltı’nın içinden adamı alamazsın.Bi girdin mi ya iki kadının g.tünün arasına sıkışıp ölürsün.Ya da seni kendi dükkanına götürmeye çalışan satıcıların ısrarlarıyla ordan oraya sürüklenirsin.1. seçenek daha acısız galiba.